Kabz ve Bast Hali Nedir?

Kabz ve bast hali nedir?

Cenâb-ı Allah şöyle buyurmuştur:

«Allah, kiminin rızkını daraltır, kiminin genişletir.»

EL-KÂBID VE EL-BÂSIT İSİMLERİNİN ANLAMI

İmam-ı Gazâlî esmâ-i hûsnâ şerhinde demiştir ki:

EI-Kâbıd, ölüm ânında cesedlerden rûhları çekip alan (kabzeden) Allah demektir.

EI-Bâsıt ise insanları tekrar dirilteceği zaman rûhları cesedlere koyan Allah demektir. Sadakaları (zekâtları) zenginlerden alır, fakirlere verir. Zenginlere o kadar bol verir ki, hiç bir ihtiyaçları kalmaz, fakirlerden de o kadar esirger ki, hiç tâkatları kalmaz kalbleri tutar, o kadar daraltır ki, onlara aldırmadığını, yüceliğini ve celâlini gösterir. Bazan da kalblere iyilik, lütuf ve cemâliyle yaklaşarak onları ferahlatır.

KABZ VE BAST HÂLİ

Kullardan «Kâbız» ve «Basit» olana gelince, bunlar:

Hikmet san’atları kendilerine ilham edilen kimselerle «Cevâmi’ul-kelim» olma vasfı kendilerine ihsân edilendir. Allah’ın bu tip kulları bazan, Allah’ın nimetlerini insanlara hatırlatarak onların gönüllerini ferahlatırlar. Bazan da Allah’ın celâl ve kibrîyâsını, çeşitli azâb ve belâlarını ve düşmanlardan intikamını hatırlatıp korkutarak onların kalblerini daraltır. Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında ashabına, kıyamet gününde Allah’ın Hz. Âdem’e şöyle diyeceğini hatırlattı: «Ben, Cehennem’e göndermek üzere insanları dirilteceğim.» Bunun üzerine Hz. Âdem «Kaç?» diyecek, Allah -celle celâlüh- da «her binde 999» diyecek. Bunu duyunca ashabın kalbleri kırıldı ve ibâdete karşı bir gevşeklik duydular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sabahleyin onları sıkılmış ve gevşemiş görünce, diğer kavimlere nisbeten onların, beyaz bir öküzün derisinde siyah bir nokta gibi, olduklarını hatırlatarak kalblerini ferahlattı ve rahata kavuşturdu.

KUŞEYRİ RİSÂLESİ'NDE KABZ VE BAST HÂLİ

Kuşeyri Risâlesi’nde şöyle demektedir: Kabz ve bast iki haldir ki; kulun, havf ve recâ halinden terakkî etme ölçüsündedir. Ârif-i billâh için kabz, mübtedî (yeni başlayan) için havf (korku) makamındadır. Ârif-i billâh için bast (ferahlık) mübtedî için, recâ (ümîd) makamındadır.

Cenâb-ı Allah kullarına lütuf ve kereminin kemâlinden dolayı onların canlarını yarattı, onları servet û sâmân sahibi yaptı. Sonra da onlardan (Cennet karşılığında) canlarını ve mallarını satın aldı. Sonra âriyeten bu malları onlara geri verdi, sonra onlardan karz-ı hasen isteyip, buna mukabil de kendilerine kat kat karşılık vereceğini müjdeleyerek onlara ikrâmda bulundu. Sâdık ve samîmi bir kul ancak gayreti ölçüsünde talebte bulunur, verdiklerine karşılık olarak da ancak Allah’tan ister. Allah da ona, himmeti ölçüsünde, istediğini verdiği gibi, buna ilâveten kendi keremi ölçüsünde onlar için sakladığı, gözlerini aydın edecek nice nimetleri kat kat verecektir. Bir kimse ki, bütün dünyâ metaı, nimeti kendisi için az kabul edilirse, artık sen, kendisi için çok olana bak.

Allah’ım! Bizi evliyânın kalblerine ilham ettiğin şeyle faydalandır ve bizi o kimselerden kıl ki, gözlerini yalnız sana kavuşmaya dikmiş, oradan ayırmayanlardan eyle.

İns ve cin, yalnız Allah’a kulluk etmek için yaratılmış olmalarına rağmen, hak ehli bâtıl ehlinden şüphesiz daha azdır. Nitekim Allah -celle celâlüh- şöyle buyurmuştur:

«Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete mebnî değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.» (Zâriyât sûresi, 56)

Kaynak: Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Bakara Suresi Tefsiri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.