İyi Çocuk Nasıl Yetiştirilir?

Âilede eğitim, önce anne-baba ile başlar. Sonra çevre ve giderek okullarla şekillenir. Davranışın oturması, en geç ergenliğe kadar sürer. Lâkin temel, âilede atılır.

Batılı bir yazar:

“-Hiç çocuğum yoktu, altı teorim vardı. Şimdi altı çocuğum var, hiçbir teorim yok!” diyerek çocuk yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu anlatmıştır.

Gerçekten de bilim veya teorilerle konuşup yazmak başka bir şey; bizzat uygulama, tatbikat ve eğitim başka bir şey… Her çocuk özeldir ve her çocukla ilgili bambaşka metotlar geliştirmeye mecbur kalabilirsiniz.

İYİ ÇOCUK YETİŞTİRMEK İÇİN ÖNCE KENDİMİZ İYİ ÖZELLİKLE SAHİP OLMALIYIZ

Anne-babalar, her şeyden önce bir “nesil” yetiştirdiklerini unutmamalıdırlar. Yani çocuk deyip geçmemek lâzımdır. Her birine itina ve sabır göstermeli, emek vermeli ve hoşgörülü davranmalıyız. Bugünkü davranışlarımızda biz, âilemizden nasıl izler taşıyorsak, yarın da çocuklarımız bizden gördüklerini yansıtacaklardır. Toplumumuzda da “iyi bir insan için” öncelikle:

“-Âilesi iyi yetiştirmiş! İyi âile çocuğu… Âile terbiyesi görmüş…” ifadelerini duyarız.

İyi çocuk yetiştirebilmek için önce, kendimizin iyi özelliklere sahip olması gerekir. Yalan, sözünde durmama, kötü söz ve kaba davranışlar, insana, hayvana sevgisi olmayan vb. davranışlara sahip anne-babanın çocuğuna:

“-Yalan konuşma, kötü söz söyleme!” demeye hakları yok. Demiş olsalar bile çocuk üzerinde tesiri yoktur.

ÇOCUK İÇİN ÇEVRE DE EĞİTİM ORTAMIDIR

Bir noktadan sonra, âilenin tek başına “iyi” olması da yeterli değildir. Çünkü insan, âilesinin olduğu kadar içinde yaşadığını toplumun ve çevresinin de mahsûlüdür. Onun duygu, düşünce ve hayata bakışında yaşadığı muhitin de büyük bir rolü ve izi vardır.

Hiçbir fert, çevresinde sonsuz özgürlük hakkına sahip değildir. Dışarıda da kurallar vardır ve bunlara da uymak zorundayız. Çocukların bazen:

“-Anne-baba! Şu amca çöpünü sokağa attı, kötü şeyler konuştu…” vb. dediklerine şahit oluruz.

Yani çocuk için, çevre de eğitim ortamıdır. Çevremizi yanlış davranış kalıplarıyla kirletmemeliyiz. Büyükler olarak, arkamızdan çocukların geldiğini ve kirlettiğimiz ortamı teneffüs etmek zorunda bıraktığımız çocuk nesli bulunduğunu düşünmeliyiz. Soluduğumuz hava, gezdiğimiz yollar, kirlettiğimiz dünya sadece bize ait değildir ki, dilediğimizce tasarrufta bulunalım. Onda aynı devirde yaşadığımız insanların hakkı olduğu gibi, bizden sonra geleceklerin de hakkı vardır. Yaptığımız yanlışlar, bu mânâda sadece bizi “ilgilendirmez”!..

Kısacası hareket noktamız, saygılı, dürüst, değerleri olan ahlaklı çocuklar yetiştirmek olmalıdır. Bu da kendimizi bu güzel ahlâk, fazilet ve değerlerle geliştirme ile mümkündür.

Kaynak: Ayşe Bay, Şebnem Dergisi, 140. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.