İtidal Nasıl Yapılır?

Müslümanın her hâli Müslümanca olmalı. Tabiî bu da bir san’at. Zamana göre de değişir. Yani idare edeceğim derken, taviz yoluna fazla gitmek hatalı. Muvafık değil. Daha doğrusu izin yok. Müslüman samimi olacak. Kendini sevdirme kabiliyeti olacak. Samimi insanı düşmanları bile sever. Hatta buğz etseler bile yine sevmek zorundalardır.

Her hâlde itidalli olmak. Aşırı hareketten, fevri hareketten sakınmak. Bunlar tabiî mühim ölçülerdir. Umumi yerlerde kendini fazla da âciz göstermemek gerekiyor. Çünkü tevazudan her insan anlamaz. Yoksa zillet muâmelesine mâruz kalınır.

ORTA HALİ TERCİH ETMEK

Her şeyden evvel Peygamber Efendimizin hayatı örnek alınmalı. Zâten ondan kıstas alınmadan yapılan her şey nâ tamamdır (tamam değildir.)

Fahr-i Kâinat Efendimizin hususi hayatı nasıldı? Cemiyetle nasıl anlaştı, nasıl muamele etti? Hattu hareketi nasıldı? Tabiî ölçü bunlar. Sırasına göre nezâket, sırasına göre celâdet, sırasına göre konuşmak, sırasına göre sükûtî olmak. Bunlar ayrı ayrı hususlar. Bazen nezâ­ketin de, celâdetin de ölçüsü kaçıyor. Bunun için Cenâb-ı Hak hepimizi orta hâl sahibi eylesin.

Fahr-i Kâinat Efendimiz, Müslümanın istifade edeceği şekilde, orta her türlü muameleyi yaptı. Bütün mürşidi kâmiller onun orta halini tercih ettiler. Her şeyde vasat ve devamlı hâl tercih edildi. Yemede, içmede, muamelâtta, fiili hareketlerde. Fahr-i Kâinat Efendimiz dua ederken ellerini bazen (genişce) açmışlardır. Bazen yummuşlardır. Bazen vasat.

VASATI GÖZETMEK

Üstadımız (k.s) Hazretlerinin her hâli vasattı. Yemekte, içmekte hep vasattı. Lokmaları tane tane, ağır ağır alırdı. Tabiî bunu bilmek kâfi değil. Bu talim meselesi. Bazıları bunu bilir hatta muhaddis de olur. Muhaddis olduğu hâlde kendi yaptığının farkında değildir. Onun için tâlim çok mühim. Bazıları evlâdına, Kur’ân-ı Kerîm, namaz öğretir. Hocası onun tâlimini yaptırmaz, o öyle söner gider. İlle tâlim.

Ubeydullah Ahrar Hazretleri öyle diyor: “Ben mürşidlerimden ne gördümse onu taklid ettim. Ondan da büyük büyük istifadeler ettim.” İşte mürşidi kâmillerin yanında bulunmanın faydası bu. Her hâli vasat hâlde olur. Kendiliğinden böyle kolaylıkla tahakkuk eder. Rasû­lullah’ın bu vasat halinden de ashâb-ı kirâm içinden en ziyade, Fahr-i Kâinat Efendimizin yâr-ı gârı (mağara arkadaşı), ashâbın güzîdesi Ebû Bekir Sıddık Efendimiz istifade etmiştir. Sadr-ı Nebevî’den olduğu gibi aldıkları için her hâli tamamen muvafık olmuştur. Diğer ashabın mertebeleri de yüksektir, fakat O’nun derecesi tabiî farklı. Çünkü hep orta hâl üzere olmuştur. Rabbimiz hepimize hep böyle orta hâl meşrebinde bulunmayı nasip etsin. Görünüşte en basit, kimsenin ehemmiyet vermediği bir şey orta hâl. Ama iş muamelâta gelince öyle değil.

KULLUKTA DAİMA ÖLÇÜLÜ HAREKET EDİLMELİ

Bu mevhibeyi ilâhi ile olur. Ama ne varki, dediğimiz gibi dikkat edilecek. O zaman her şey nizama girer. Fuzûli yere öfkelenmez, fuzûli yere sevinmez. Bizler gayri ihtiyarı, kul olmak bakımından, âcizliğimizden dolayı, ya çok seviniriz, ya çok kederleniriz. Hâlbuki bunlar dahi teslimiyet ehli için pek muvafık olmuyor. Orta halli yaşayanlarla ülfet etmek. İş yine ona geliyor. Konuşması, yemesi, içmesi hatta sehâveti orta halli olacak.

Fahr-i Kâinat Efendimiz vermeyi dahi -Ebû Bekir Sıddık Efendimiz müstesna, ona serbest bırakmıştı ondan sonra hepsine- hudutlandırıyor.

Muhterem Üstadımız yolculuklarında, meselâ Hi­caz’a yolculuklarında, ne kadar para gerekecek, tahminen onu ayırır cebine koyar, onu her gün fakirlere harcardı. Bir seferde vereyim de yarına Allah Kerim demezdi. Kul daima ölçülü hareket edecek. Sehâvette de öyle, her şeyde de öyle. İşte o bahsettiğim genç sonra hastalandı. Tımarhaneye gidecek hâle geldi. Bazıları birden bire çoşuyor ve ben yapayım diye varını yoğunu veriyor. Çoluğunu, çocuğunu unutuyor. Bu sefer çok sıkıntılara düşüyor. Fahr-i Kâinat Efendimiz katiyyen bunlara izin vermiyor. (Sâdık Dânâ, Allah Dostunun Dünyasından. s. 139-144)

İTİDAL NE DEMEK?

İtidal [ince] (ﺍﻋﺘﺪﺍﻝi. (Ar. ‘adl “denkleştirmek, eşit muâmele etmek, âdil olmak”tan i‘tidāl

1. Aşırı olmama, ne çok fazla ne çok az, tam gerektiği kadar olma, orta halde bulunma, ölçülülük. 

2. Yavaş ve yumuşak olma, şiddet ve heyecandan uzak olup mülâyim olma, yumuşaklık, yavaşlık.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, Sayı: 184

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.