İstikamet Üzere Yaşamanın Anahtarı

İmtihan dünyasında insanın hayat şartlarında med ve cezirler vukû bulur. Bunlara mukabil iç dünyada, eğrilme ve savrulmalar olursa kul, istikamet imtihanında başarısız olmuş demektir. Lâkin hayatın ve kaderin değişen bütün şartları karşısında, gidişâtını Allah ve Rasûlü’nün tâlimatları çizgisinde tutabilen ise, en kıymetli derece olan istikamet üzere yaşama derecesine vâsıl olmuş demektir.

Hak dostları «istika­met»i, en büyük kerâmet olarak adlandırmışlardır.

Cenâb-ı Hakk’ın muazzam bir lutfu olan Ramazân-ı şerif gibi mübârek zamanların akabinde de bir istikamet imtihanı yaşanır. Bu imtihan; Ramazân-ı şerifteki kazancın muhafaza edilmesi ve kaybedilmemesidir.

Unutmamalıdır ki;

Ramazân-ı şerif ve kandil geceleri gibi mübârek zamanlar, mevsimlik ibâdet zamanlarından ibaret değildir. Onlar ömür boyu kulluk istikameti üzere rûhâniyetimizi takviye ve teyit içindir.

Muallâ bin Fadl -rahmetullâhi aleyh- şöyle anlatır:

“Selef-i sâlihîn; Cenâb-ı Hakk’a, altı ay kendilerini Ramazân’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri Ramazân’ı kabul buyurması için duâ ederlerdi.” (Kıvâmu’s-sünne, et-Terğîb ve’t-Terhîb, II, 354)

Bir kişinin Ramazân’ının makbul olup olmadığının alâmeti, Ramazan’dan sonra da aynı vecd ve istiğrak ile günlerinin geçmesidir.

Şeytan -aleyhillâne-, istikameti bozmak için türlü iğvâlarla insana yaklaşır;

“Nasıl olsa çok ibâdet ettin, şimdi biraz da dünyaya meylet. Merak etme, Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir. Yine bir Ramazan gelir, yine kulluk edersin. Şimdi gençliğini yaşa!.. Biraz dünyadan keyif al!..” ve benzeri bâtıl düşünceler ilkā eder.

İSTİKAMET DUASI

Hâlbuki, istikamet çizgisindeki küçük bir inhiraf; giderek büyür ve insan birkaç adım sonra, hakikî gayesinden çok uzağa düştüğünü fark eder.

Rabbimiz Fâtiha-i şerîfede bize dâimâ istikamet duâsı yaptırmakta, sürekli;

اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ

“Bizi sırât-ı müstakîme / dosdoğru yola eriştir!” diye niyaz ettirmektedir.

Sırât-ı müstakîm Cenâb-ı Hakk’a giden yoldur. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e Allah Teâlâ;

اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

“Sen şüphesiz peygamberlerdensin. Sırât-ı müstakîm (istikametli, dosdoğru yol) üzerindesin.” (Yâsîn, 3-4) buyurmaktadır.

Sırât-ı Müstakîm, Peygamber Efendimiz’dir. O’nun sünnet-i seniyyesidir, muazzam ahlâkıdır, üsve-i hasene olan sîretidir.

KUR'AN VE SÜNNET ÜZERE OLMAK

Bu bakımdan istikamet, Rasûlullah Efendimiz’in izinde yaşayarak şerîatte titizlik göstermektir.

En başta dikkat edeceğimiz; şerîat, yani Allâh’ın emir ve yasaklarını rûhâniyet ile edâ etmektir. Şerîat olmadan takvâ da olamaz. Tasavvuf da şerîati kemâle erdirmektir.

Bu sebeple;

En başta dikkat edeceğimiz husûsiyetler;

  • Zâhirî farzlar ve
  • Zâhirî sünnet-i seniyyeler.

Ayrıca;

  • Bâtınî farzlar ve
  • Bâtınî sünnet-i seniyyelerdir.

Gaye şudur:

Zâhirî farzları; yani namaz, oruç, zekât, sadaka vesâir ibâdetleri kalp ve beden âhengi içinde ihyâ edebilmek. Ardından da; merhamet, tevâzu, iffet ve benzeri bâtınî farzlarda zirveleşebilmek. -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in müstesnâ hâl ve ahvâlinden hisse alabilmek, hiç olmazsa o muhteşem istikametin eşiğine varabilmek. Hassas, duygulu ve zarif bir insan olabilmek. İslâm’ı yaşayan ve bu yaşadığını emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker ile tevzî edebilen bir mü’min olabilmek…

İstikametten ayrılmamak ve takvâ üzere Fahr-i Kâinât Efendimiz’e ittibâ etmenin ise ecri çok büyüktür. Cenâb-ı Hak, istikamet sahiplerine dünyada ve âhirette meleklerini göndererek ilâhî yardımda bulunur. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Şüphesiz; «Rabbimiz Allah’tır!» deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara;

«Korkmayın, üzülmeyin, size va‘dolunan cennetle sevinin.» derler.” (Fussilet, 30)

Mü’minin istikametini sarsan bir unsur da; sabırsızlık, acelecilik ve iğvâlar karşısında metânetsizliktir. Bu sebeple bâtınî farzlardan biri de sabırdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Temmuz Sayı: 149

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.