İstikamet Neresi?

Yol hayırlıysa istikamet olur, hidayet ve saadete götürür. Yol şerliyse tedenni olur, dalalet ve şekavete götürür. Mutluluk için istikamet, istikamet için iki dünya merkezli olmak gerekir.

İnsan istikametsiz olabilir mi? Olamaz cevabını verdiğinizi duyuyor gibiyim. İstikameti  belirli bir yöne gitmek gibi basit bir anlamda kullansak dahi bu soruya yine aynı cevabı veririz. Aslında herkesin yürüdüğü bir yol, ulaşmak istediği bir hedef var elbette. Ancak yürünen yolun istikamet olabilmesi için meşru olması gerekir. Yol hayırlıysa istikamet olur hidayet ve saadete götürür. Yol şerliyse tedenni olur dalalet ve şekavete götürür.

Eğer ulaşmak istediğiniz hedef sizi başkalarının minneti altında bırakıyorsa bilin ki bu istikamet değildir. Çünkü istikamet sahibi olan Allah’tan başka kimseye minnet etmez. Hâl ve harekâtında sadece Allah’ı dikkate alır.

İSTİKAMET HALİ

İstikametin nefsin istediklerini yapmamak; istemediklerini yapmakla doğrudan bir alakası yoktur. İstikamet, Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasaklarından kaçınmakla ilgilidir. Nitekim emredilen şeylerden nefsimizin hoşuna gideni olduğu gibi yasaklanan şeylerden zaten uzak durduklarımız da vardır. Bu çerçevede istikamet için nefsi değil, emir ve yasakları merkeze almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

İstikamet öyle bir hâldir ki hayatın her parçası onunla ilişkilidir. Öyle bir kelimedir ki bütün kavramlar onunla bağlantılıdır. İstikamet sabır ister, ceht ister, azim ister, doğruluk ister, adalet ister, merhamet ister, anlayış ister, kâfirlere karşı bir tavır ister. İstikamet bedel ister. Rahatını kaybetmeyi göze alamayan istikamet sahibi olamaz. Kurulu düzeninin bozulmasını istemeyen istikametini nasıl koruyabilir?

Zor olan istikameti bilmek değil, istikamette gitmek. İstikamette gitmek için yolcu olmak, yolcu olduğunun farkında olmak gerekir. Rahatını düşünürsen istikameti bilsen de takatin yetmez yürümeye. Yürümeyince de rahat edemezsin, vicdanın rahat bırakmaz seni. Bu ikilik (yürümen gerektiğini bildiğin hâlde rahatından vazgeçememek) batar kalbine, huzursuz eder seni. Sonunda “Yeter artık!” diyerek dizginleri nefsinin elinden alıp koyulursun yola insan isen. Kaybettiğin zamanı da telafi etmek için başlarsın dört nala sürmeye.

Kolay değildir bu yolculuk. Kolay olsa günde en az kırk defa dua eder misin Rabbine “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” diye? Ancak bu yolculuğun tadına varınca rahatın zahmette olduğunu anlarsın. Üzüntüler, korkular uzaktır sana. Öyle seçkin bir gruba dahil olursun ki peygamberler arkadaşın olur. Allah’ı tanıyan ve onun sevgisini kazanmaya çalışan kişisin artık sen sadece, başka sıfata ihtiyaç duymazsın. Allah’a olan intisabın diğer bütün vasıflarını görünmez hâle getirir.

İSTİKAMETTEKİ BİRLİK

İkiliklerin birlik için olduğunu görmek istikamet üzere olmayı gerektirir. İstikametle ilgili olmayan, istikametin birleyici kudretinden kaçabilen ne bir mevcut ne de bir kavram vardır. İki göz, iki kulak, iki el, iki ayak, ruh, ceset, arş, felek, insan, peri, cin, melek... Bütün bunlar birlik içindir. Ne güzel demiş Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi:

“Hep ikilik birlik için,

Bak iki göz bir görüyor.

Birlik ise dirlik için,

Bak iki göz bir görüyor.”

Peki günlük yaşantımızda nasıl görünürlük kazanır istikamet? Evvela şunu söyleyelim: İnsan düşündüğünden ibarettir. Düşündüklerimiz ne söyleyeceğimizi ve yapacağımızı belirler. Söylediklerimiz ve yaptıklarımız da istikametimizi gösterir. İstikamet ise anda yaşar. Geçmişin eleminde geleceğin endişesini yaşayanlar anı yani istikameti yakalayamaz. Ancak anı yaşamak da istikamet için yeterli değildir. Çünkü an, heva ve hevese tabi olunarak da yaşanabilir. Şu hâlde istikamet anı tek sermaye bilmek ve sermayeyi Allah’ı gözeterek harcamaktan ibarettir.

İSTİKAMET SAHİBİ OLMA DURUŞU

Şair Nesimi istikamet sahibi olmanın omurgalı, sağlam bir duruş olduğunu, istikametin insanı başkalarına minnet etmekten, gelecek endişesinden ve fani otoritelerin korkusundan kurtardığını şiirinde şöyle dile getiriyor:

“Hâr içinde biten gonca güle minnet eylemem

Arabi Farisi bilmem, dile minnet eylemem

Sırat-i müstakim üzre gözetirim râhımı (yolumu)

İblisin talim ettiği yola minnet eylemem

Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına

Bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına

Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına

Rızkımı veren Huda'dır kula minnet eylemem.”

Nesimi istikamet sahibi olmanın akademik başarının çok ötesinde olduğunu, yaşadığı dönemin en önemli dillerini bilmemenin dahi istikamete nazaran önemli bir eksiklik olmadığını veciz bir şekilde ifade ediyor.

Nesimi’nin “asıl yükümlülüğüm olan istikamet üzere bir hayat sürmem beni tatmin ediyor, diğer konulardaki yetersizliklerim çok önemli değil.” şeklindeki ruh hâline ne kadar da ihtiyacımız var. Çünkü bu ruh hâli gereksiz yere sırtımıza yüklediğimiz ve altında ezildiğimiz ağırlıklardan bizi kurtarıyor. Şüphesiz dünya hayatındaki mutluluk dahi istikametle doğru orantılıdır. Ancak istikamet sahipleri bu hayatta mutlu olabilir. Yoksa birtakım geçici, boş endişeler onlara hayatı zindan eder.

İSTİKAMETLE İLGİLİ EN TEHLİKELİ HUSUS

İstikametle ilgili en tehlikeli husus epeyce yol aldıktan sonra istikametten şaşılmasıdır. Bu durum ipliği iyice eğirdikten sonra bozan kadının davranışına benzer. İstikamet sürekli olmadıkça büyük neticelere ulaşılmadığı gibi elde edilen kazanımların kalıcı olması da istikameti muhafaza etmekle mümkündür. Bu yüzden istikameti bozan şirkten ve emeğimizi zayi eden büyük günahlardan kaçınmak, mutluluğumuza kasteden bu geçici zevklerden yüz çevirmek elzemdir. Akıllı insan istikametini daima koruyan ve dümdüz yürüyerek maksuduna erişendir.

İSTİKAMETİN EN BÜYÜK DÜŞMANLARI

İstikametin en büyük düşmanlarından biri tembellik ve atalettir. Müslümanların insanlık için örnek bir ümmet olamaması büyük ölçüde tembelliğimizden kaynaklanmıyor mu? Tembelliğimiz ve rahatımıza düşkünlüğümüz bildiklerimizi uygulamamıza engel olmuyor mu? Dünyanın rahatlık yeri olmadığına iman ediyoruz ancak rahatımızın peşinden koşup duruyoruz! İstikamet olmayınca elimizde tarifsiz pişmanlıklar ve acılardan başka ne kalıyor?

Hâlbuki Rabbimiz şöyle müjde veriyor: "Rabbimiz Allah’tır." deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: "Korkmayın, kederlenmeyin, size vaat olunan cennetle sevinin! Biz, dünya hayatında da ahirette de sizin dostunuzuz. Orada, çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Allah’tan bir ikram olarak sizin için canınızın çektiği her şey bulunacak, yine orada umduğunuz her şeyi elde edeceksiniz." (Fussılet, 41/30-32.)

Kaynak: Dr. Muzaffer Üzümcü, Diyanet Aylık Dergisi

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.