İstanbul'daki Sahâbe Kabirleri Nerede?

Ecdadımız 800 yıl boyunca İstanbul'a, Peygamber Efendimizin verdiği, “Kostantiniyye muhakkak fethedilecektir. Onu feth eden kumandan ne güzel kumandandır; onu fetheden ordu ne güzel ordudur!”  müjdesinin muhatabı olmak gayesiyle baktı.

Onların hedefi İslam'ı insanların kalbine ve aklına ulaştırmayı mümkün kılmaktı. Bu insanların sahip olduğu tevhid anlayışı nereye ulaşmışsa, o topraklar; çeşitli din mensuplarının kendi dindaşlarının idaresinden daha huzurlu yaşadığı bir sığınak olmuştu. Yaklaşık doksan bin insan dünyanın değişik yerlerine Din-i mübin-i İslam'ı anlatmak üzere çıkmış ve bir daha geri dönmemişti. Sahabelerin hicret inancı ve heyecanı onların içinde öyle bir seviyeye ulaşmıştı ki gittikleri yerden geriye dönmeyi ihanet sayıyorlardı. Zaten bu hicretler olmasaydı İslam'in dünyanın dört bir yanına ulaşması nasıl mümkün olabilirdi ki...

BİNLERCE SAHÂBÎ İSTANBUL KUŞATMASINDA ŞEHÎT OLDU

İşte bu anlamda yapılan ilk kuşatmada Hazret-i Hüseyin, Ebû Eyyüp el-Ensâri, Abdullah Bin Abbas, Abdullah Bin Ömer, Zübeyr Bin Avvam gibi çok sayıda meşhur sahabenin katılımıyla gerçekleşti. Hayli zor bir kuşatmaydı, yaz boyunca devam ettiyse de son derece sağlam olan surları aşmak nasip olmadı. Ebû Eyyüp el-Ensâri başta olmak üzere pek çok sahabi bu savaşta şehit düştü ve oracıkta defnedildi. Bu sahabelerin mezarlarını küfür beldelerinden kurtarma arzusu sonraki fetih teşebbüslerinin sebepleri arasında yer aldı. Nitekim Fatih Sultan Mehmed'in fetihten sonra yaptığı ilk iş, bu sahabelerin kabirlerini bulup üzerlerine türbe yaptırmaktı.

Bugün 25-30 civarında olduğu sanılan sahabe kabirlerinin çok daha fazla olduğu, vaktiyle sadece Toklu Dede haziresinde 1000'den fazla sahabenin defnedildiği nakledilir. İstanbul'un bu manevi yıldızlarından Eyüp Sultan Hazretlerini herkes bilir ama diğer sahabe-i kirâmın kabirlerinin nerede olduğu hakkında pek çok kimsenin fikri yoktur. İşte bu yüzden Ramazan-ı Şerif'te bu zâtları ziyaret etmek isteyenler için küçük bir rehber hazırladık...

SAHÂBE KABİRLERİ NEREDE?

Ebu Eyyûb el-Ensari: Asıl adı Hâlid b. Zeyd olan Ebû Eyyûb el-Ensârî' aslen Medineli olup ilk müslümanlardandır. Hem baba ve hem de anne tarafından Hz. Peygamber'le soy bağı vardır. Hz. Muhammed Medine ye geldiğinde evi inşâ edilinceye kadar yedi ay onun evinde misafir kalmıştır. Hz. Peygamber'in gerçekleştirdiği bütün savaşlarda beraberinde bulunmuş, bazen de onun korumalığını yapmıştır. 200 civarında hadis naklettiği bilinmektedir. Hz. Muhammed'in sancaktarı olan Ebu Eyyüb el-Ensari'nin mezarının yeri, Fatih Sultan Mehmed'în İstanbul kuşatması sırasında hocası Akşemseddin tarafından bulunmuştur. Türbesi Eyüp Camii iç avlusundadır.

Ebû'd Derda: Asıl adı Uveymir'dir. Medinelidir. Peygamberin, Kur'an,fıkıh ve hadis ilimlerinde önde gelen ashablarından biridir. Müslümanların ilk İstanbul seferinden 17 sene kadar önce Şam'da vefat ettiği ve buraya defnedildiği kesindir. İstanbul'a hiç gelmemiştir. Eyüp Belediye binasının arka tarafında ve Zal Mahmut Paşa camii ile Cezeri Kasım Paşa arasında ki ziyaretgâhını onun makamı olarak düşünmek mümkündür.

Ka'b Bin Malik: Sahabelerin ileri gelenlerinden olup, vahiy kâtiplerindendir. Türbe Haliç köprüsü yanındaki Hacı Hüsrev Mescidi'nin de içinde bulunduğu geniş arazi içindedir. 1972-1974 yıllarında çevre yolu yapımı nedeniyle etrafındaki yapılar yıkılmıştır. İsmi Sahabe arasında geçmediği halde sonradan sahabe olarak değerlendirilmiştir.

Ebu Şeybet El Hudri: Ayvansaray'da, surlarla çevrili hisar alanının bir bölümünde yer alan Karabaş Mahallesi'ndeki Toklu Dede Haziresi'nin içinde bulunur. Ebu Şeybet El Hudri'nin çok büyük sandukası bu türbenin içindedir. Tam karşısında ise Hamidullah El Ensari yatmaktadır. Yine türbe içinde bir köşede Ahmet El Ensari medfundır.

Hazreti Cabir Bin Muhammed El Ensari: Ayvansaray Caddesi üzerinde, surlara bitişik durumdadır. Yandan Hatice Sultan Sıbyan Mektebine bitişiktir.

Cabir bin Abdullah: Türbe, Düğmeciler (Dökmeciler)  Mahallesi, Düğmeciler caddesi üzerindeki Düğmeciler Mescidi avlusunda yer almaktadır. Açık türbede üç adet mezar bulunmakta olup ortada ki mezarın sahabeye ait olduğu rivayet edilmektedir. İsmi Sahabe arasında geçmediği halde sonradan sahabe olarak değerlendirilmiştir.

Ebu Zerr El-Gifârî: Ayvansaray'da Ağaçlı Çeşme Sokağı ile Marul Sokağı'nın buluştuğu yerdeki Ebu Zerr El Gifari Camii'nin bahçesinin içinde yer almaktadır.

Hazret-i Amir: Sur dibinden Eyüp'e inen yolun sağıdaki mezarlık içinde açık bir türbede medfundur.

Hazret-i Hâfir: Edirnekapı sur dibinden Eyüp'e inerken Eğrikapı girişinin hemen solunda, sura bitişik vaziyette ve yüksek bir set üzerinde yer alır. İsmi sahabe arasında geçmediği halde sonradan sahabe olarak değerlendirilmiştir.

Abdullah El Hudri: Ayvansaray ile Eğrikapı arasındaki surların iç tarafında, İvaz Efendi Camii yakınında, Kandilli Türbe Sokağı'nın sonunda yer almaktadır.

Hazret-i Şu'be: Eğrikapı'da, Avcıbey Mahallesi'nde Şişehane Caddesi üzerinde, 35 numaralı evin bahçesinde açık türbe içindedir.

Ebu Said El Hudri: Balat ile Edirnekapı arasında uzanan Kariye Türbesi Sokağı'nın yukarı kısmında ve ünlü Kariye Camii Müzesi'nin arka tarafındaki bahçe içinde yer alır.

Abdullah El Ensari: Balat'ta, Kasım Günani Mahallesi'nde, Sultan Çeşme Caddesi'nin Kürkçü Çeşme Caddesi ile buluştuğu yerde ve bir evin önündeki küçük bahçe içindedir.

Cafer bin Abdullah El Ensâri: Kabri, Balat'ta, Hoca Kasım Günani Camii'nin avlusu içindedir.

Hasan ve Hüseyin Kardeşler: Balat'ta, Sultan Çeşmesi Caddesi ile Paşa Hamamı Caddesi arasında uzanan Hasan Hüseyin Yokuşu'nda yatmaktadır.

Hazret-i Hüsam Bin Abdullah El Ensâri: Balat'ın yukarı kısımlarında, Paşa Hamamı Caddesi'nin Sultan Çeşme Caddesi ile buluştuğu yerdedir.

Amr Bin As: Kabri, Karaköy'de Yer altı Cami'ndedir. Vahb Bin Huşeyre ve Süfyan Bin Uyeyne Hazretleri de aynı camide medfundur.

Abdurrahman Eş-Şâmi: Sultanahmed Camii tarafından Ayasofya Camii'ne doğru Kabasakal Caddesi'nde yürürken sağda adı geçen cadde ve Tevkifhâne sokağının birleştiği köşededir.

Dâye Hatun ve Kerîmeteyn-i Muhteremeyn (Çifte Sultanlar): Fatih'te Koca Mustafa Paşa semti, Sünbül Efendi Camii'nin avlusundadır.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.