İstanbul'da Astronomi ve Matematiği Canlandıran Bilgin: Ali Kuşçu

Türk astronom, matematikçi ve dil bilimci Ali Kuşçu, 544 yıl önce bugün vefat etti.

Asıl adı "Alaeddin Ali" olan Ali Kuşçu'nun, doğum yeri ve tarihi tam olarak bilinmemekle beraber 15'inci yüzyıl başlarında Özbekistan'ın Semerkant şehrinde dünyaya geldiği tahmin ediliyor.

Babası, Uluğ Bey'in doğancıbaşısı olduğu için "kuşçu" lakabıyla anılan Ali Kuşçu, Timurlular devrinde Semerkant'ta yetişti ve daha sonra Osmanlı Devleti'nde büyük bir şöhret kazandı.

Kendisi de büyük bir alim olan Uluğ Bey, Kuşçu'ya babası vasıtasıyla ya da aslen Bursalı olan ve tahsil için Maveraünnehir'e giden Kadızade-i Rumi aracılığıyla ders verdi. Kuşçu, matematik ve astronomi alanındaki temel bilgileri Semerkant'ta Uluğ Bey, Kadızade-i Rumi ve Gıyaseddin Cemşid'den aldı.

Ali Kuşçu'nun Uluğ Bey ve Kadizade'den izin alamama endişesiyle ilim almak için gizlice Kirman'a giderek, birçok kitabın yanı sıra Nasirüddin-i Tusi'nin "Tecridü'l-kelam" adlı eseriyle şerhini de okuma fırsatı buldu. Daha sonra Tusi'nin eserini "Şerhu't-Tecrid" adıyla şerhederek, Ebu Said Han'a takdim etti.

Tekrar Uluğ Bey'in yanına döndüğünde ona Kirman'da kaleme aldığı "Hallü eşkali'l-kamer" adlı risalesini sunarak, takdirini kazanan Kuşçu, Semerkand Gözlemevi'nin müdürü olan Kadızade-i Rumi'nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçti ve "Uluğ Bey Zici"nin tamamlanmasında yardımcı oldu.

İlmi araştırmalarına bir yenisini daha katmak için rasathanede çeşitli çalışmalar yapan Kuşçu'nun, Uluğ Bey tarafından ilmini ilerletmek üzere Çin'e gönderildiği, dönüşünde de dünyanın yüz ölçümünü ve meridyeni hesap ettiği biliniyor.

FATİH SULTAN MEHMET İLMİNE HAYRAN KALDI

Uluğ Bey'in 1449'da öldürülmesinden sonra koruyucusuz kalan Ali Kuşçu, Timurlular'ın sarayından ayrılarak, hac maksadıyla Mekke'ye giderken uğradığı Tebriz'de Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'dan büyük ilgi gördü ve elçilik göreviyle Fatih Sultan Mehmet Han'a gönderildi.

İlmine hayran olan Fatih Sultan Mehmet'in ısrarı üzerine elçilik görevini tamamladıktan sonra İstanbul'a dönen Kuşçu, yol boyunca büyük törenler ve armağanlarla karşılandı.

Fatih Sultan Mehmet, 1473'te Uzun Hasan üzerine yaptığı seferde yanında götürdüğü Ali Kuşçu'yu, dönüşte Ayasofya Medresesi'ne müderris tayin etti. İstanbul'da astronomi ve matematik alanındaki çalışmalara canlılık getiren Ali Kuşçu'nun derslerini ilim adamlarının dahi takip ettiği biliniyor.

İSTANBUL'UN BOYLAM VE ENLEM DERECELERİNİ TESPİT ETTİ

Öte yandan Ali Kuşçu'nun Fatih Sultan Mehmet zamanında Molla Hüsrev'le birlikte Semaniye Medreseleri'nin programını düzenlemek için görevlendirildiği rivayet ediliyor.

Ali Kuşçu'nun, İstanbul'un 60 derece olarak belirlenen boylam değerini düzeltip 59 derece, enlemini de 41 derece 14 dakika olarak tespit ettiği bilinmekle birlikte Fatih Camisi'nde güneş saati de bulunuyor.

15 Aralık 1474 İstanbul'da vefat eden Ali Kuşçu, Eyüp Sultan Türbesi civarına defnedildi. Kuşçu'nun yetiştirdiği talebeler arasında torunu Mirim Çelebi ile Molla Lutfi meşhurdur.

ESERLERİ

Ali Kuşçu'nun daha çok şerhhaşiye türünden olan eserlerini "Astronomi-Matematik", "Kelam ve Usul-i Fıkıh" ve "Dil-Gramer" olmak üzere 3 grupta toplamak mümkün.

Kuşçu'nun "Astronomi-Matematik" alanında "Risale fi'l-heye", "Risale fi'l-hisab", "Er-Risaletü'l-fethiyye", "Er-Risaletü'l-Muhammediyye", "Şerh-i Zic-i Ulug Beg" ve Şerhu't-Tuhfeti'ş-şahiyye"; "Kelam ve Usul-i Fıkıh" alanında "Eş-Şerhu'l-cedid ale't-Tecrid" ve "Haşiye ale't-Telvih"; "Dil-Gramer" alanında ise "Şerhu'r-Risaleti'l-vaziyye", "Risale fi vazi'l-müfredat", "Unküdü'z-zevahir", "Şerhu'ş-Şafiye li'bni'l-Hacib", "Faide li-tahkiki lami't-tarif", "Risale Ma ene kultü" ve "Risale fi'l-hamd" adlı eserleri bulunmaktadır.

Ayrıca, nüshaları tespit edilemeyen "Tarihu Ayasofya", "Tefsirü'z-zehraveyn", "Mahbubü'l-hamail", "Risale fi halli eşkali'l-kamer", "Risale fi mevzuati'l-ulum" ve "Meserretü'l-kulub fi defi'l-kürub" adlı eserler de kaynaklarda Kuşçu'ya nispet ediliyor.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.