İslâm'ın Alâmeti Namazdır

Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Müslüman olan bir kimseye: “İslâm’ın alâmeti namazdır. Kim ki gönlünü namaza vererek, vakitlerini, sünnetlerini gözeterek namazını edâ ederse, o mü’mindir.” (Fezâil-i A’mâl, 255-256) buyurarak ilk önce namazı öğretir, namazın, dînin direği olma vasfıyla mü’min ile kâfiri ayıran bir fark vasfını taşıdığını beyân ederdi.

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in ashâbı da, namazdan başka amellerden herhangi bir şeyin terkini küfür saymazlardı. Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhü anh-, namaz vakitleri geldiğinde etrafındakilere şöyle derdi:

“Ey insanlar! Kalkınız! Yaktığınız ateşi namaz ile söndürünüz!”

Namaz, sadece mü’minle kâfir arasında değil, mü’minle mü’min arasında da derece bakımından büyük bir farkı muhtevîdir. Ebû Hüreyre -radıyallâhü anh- bu hususta şu rivâyeti nakleder:

Udaa kabîlesinin bir aşîretinden iki kişi Hazret-i Peygamber’e gelerek müslüman oldu. (Daha sonra) onlardan biri (bir muhârebede) şehîd düştü. Diğeri (nin ölümü) bir sene geriye kaldı. Bir sene sonra eceliyle ölenin, şehîd olandan önce cennete girdiğini rü’yâmda gördüm ve:

«Şehîdin derecesi çok daha yüksektir. Önce o cennete girmeliydi…» diyerek bu işe hayret ettim.

Durumu Hazret-i Peygamber’e bildirdiğimde buyurdu ki:

“Daha sonra ölenin sevaplarının ne kadar çok olduğunu görmüyor musunuz? O şehîdden sonra, bir mübârek Ramazan’ın tüm orucunu bu kişi tuttu. Sonra da altı bin rek’at ve daha şu kadar, şu kadar rek’at namazı bir sene boyunca kılarak ondan daha fazla ibâdet etti.” (Ahmed, İbn-i Mâce)

Tıpkı buna benzer bir başka hâdisede Rasûlullâh ashâba:

“Bir sene sonra ölen kişi, bir sene boyunca daha fazla ibâdet etmedi mi?”

“Şüphesiz öyle.” dediler.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber:

“O bir senelik namazları içinde ondan daha çok secde etmedi mi?” diye sordu.

“Şüphesiz etti.” dediler.

Hazret-i Peygamber de:

“Öyleyse ikisinin arasında yerle gök arası kadar fark vardır.” buyurdu.

Namazın bu büyük husûsiyeti şu hadîs-i şerîflerde de beyân edilmiştir:

“Allâh Teâlâ hiçbir şeyi îmân ve namazdan üstün olarak farz kılmamıştır. Eğer ondan daha üstün bir şeyi farz kılsaydı, meleklerine onu emrederdi. Halbuki melekler, gece ve gündüz bir kısmı rükûda, bir kısmı da secdededir.”

“Namaz cihâdın en değerlisidir.”

“Kişi namaza durduğunda Allâh ona teveccüh eder. O namazdan ayrılınca, O da, teveccühünü ayırır.” (Fezâil-i A’mâl, 256)

“Gökten bir âfet ve musîbet inince mescidde bulunanlardan o musîbet uzaklaşır.” (Fezâil-i A’mâl, 256)

“Cennetin anahtarı namazdır.” (Tirmizî, Tahâret, 3)

“Namaz, her müttakî kişinin kurbanıdır.” (Kuzâî, Müsned, I. 181)

“Kimin bir tek namazı dahî geçip gitse, sanki onun bütün malı ve çoluk çocuğu elinden alınmış gibidir.” (Nesâî, Ahmed)

Namazdaki bu üstünlük ve ehemmiyet dolayısıyla İslâm, onun terbiyesini daha küçük yaşlardayken başlatır. Bu hususta ciddî ve titiz davranılması, ihmâl ve gaflet gösterilmemesi, Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz’in mübârek lisânından şöyle beyân buyurulur:

“Çocuklarınıza yedi yaşındayken namazı emredin. On yaşında (eğer kılmazlarsa), hafifçe şiddet kullanın. Yataklarını da ayırın.” (Ebû Dâvûd)

Kaynak: İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş

NAMAZ ÇOK MÜHİMDİR

NAMAZ VE HİKMETLERİ

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.