İslam’da Teröre ve Teröristlere Verilen Ceza

Kur’an-ı Kerim’e göre teröre ve teröristlere uygulanması gereken ceza nedir?

İslâm’ın en ağır cezayı verdiği suç; eşkıyalık, yol kesme, silahlı gasb ve yağma suçudur (hırâbe). Kamu düzeninin, emniyet ve âsâyişin sağlanması, kişilerin mal ve canlarının, seyahat hürriyetlerinin muhafazası İslâm’ın esas maksatları arasında yer aldığından, bu suçu işleyenlerin en ağır dünyevî müeyyidelerle cezalandırılması emredilir ve âhiretteki azaplarının ise daha şiddetli olacağı haber verilir. (Mâide, 33)

İSLAM’DA TERÖRE VE TERÖRİSTE AF VAR MI?

Tatbik edilen cezanın tesirli, önleyici ve caydırıcı karakterde olması insanları cezalandırma fikrinden ziyâde toplumdaki potansiyel suçları önleme ve böylece alınacak diğer tedbirlerle birlikte toplumda suçlu sayısını azaltma gâyesine mâtuftur. Yâni İslâm’ın gayesi suçluları cezalandırmak değil, toplumda suç vasatının oluşmasına mânî olarak insanların emniyet ve huzur içinde yaşamasını sağlamaktır. Bu sebeple âyette henüz yakalanmadan kendi isteğiyle eşkiyalığı bırakıp teslim olanların affedileceği bildirilmiştir.

Âyet-i kerimede bu suçun “Al­lah ve Rasulü’ne karşı savaş açma” şek­linde ifâde edilmesi, onun ne kadar ağır ve kötü bir günah olduğunu vur­gulamak içindir.

ALLAH’IN GAZABINI CELBEDEN DAVRANIŞ

İnsan başkasına zarar veremeyeceği gibi kendisine zarar vermesi de şiddetle yasaklanmıştır.[1] Zira Allah’ın verdiği can insana bir emânettir ve onu almaya Allah’tan başka kimsenin hakkı yoktur. Bu husustaki bir müdâhale, Cenâb-ı Hakk’ın gazabını celbeder. Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse, o cehennemde devamlı ve ebedî olarak sonsuza kadar kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, zehirini eline alır ve cehennem ateşinin içinde ebedî olarak onu içer. Kim de kendisini bir demir ile öldürürse, demirini eline alır ve cehennem ateşinin içinde ebedî olarak o demiri karnına saplar.” (Buhârî, Tıbb, 56; Müslim, Îmân, 175; Tirmizi, Tıbb, 7/2044-2045)

Bu hadiste, intihar eden kimsenin cezasının ebediyyen devam edeceği üst üste üç tekid ile ifade edilmiştir. Bu üslup, çok nâdir rastlanan bir tehdît ihtivâ etmektedir.

TERÖRLE İLGİLİ HADİSLER

İnsanları öldürmek bir tarafa onlara lânet etmek bile İslâm’ın hoş görmediği bir davranıştır. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:

“Çokça lânet eden kimseler, kıyamet günü ne şefaat ne de şahitlik edebilirler.” (Müslim, Birr, 85, 86; Ebû Dâvûd, Edeb, 45)

“İmanı sağlam (sıddîk) bir kişinin çokça lânet edici olması yakışık almaz.” (Müslim, Birr, 84)

Allah Rasûlü (s.a.v) dâimâ yumuşaklığı ve merhameti tavsiye etmiş, şiddeti, kabalığı ve zorbalığı hep zemmetmiştir. Şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ beni cömert ve güzel ahlâk sahibi bir kul olarak yarattı, zorba ve inatçı bir zâlim kılmadı.” (Ebû Dâvûd, Et‘ime, 17/3773)

“Allah Teâlâ beni şiddet uygulayan (muannif) birisi olarak göndermedi, bilâkis muallim ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.” (Ahmed, III, 328)

“Bize karşı silâh taşıyan bizden değildir.” (Ahmed, II, 185)

İnsanlara doğru silâh tutmak, silâhla şaka yapmak gibi hareketlerin ne kadar zararlı olduğu mâlumdur. Rasûlullah (s.a.v.) bu tür ihtiyatsız hareketleri şiddetle yasaklamıştır. Düşman korkusu gibi herhangi bir zaruret yokken, insanların kalabalık olduğu yerlerde, çarşılarda, bayramlarda silâh taşımak tehlikeli ve yanlış bir harekettir. Hadis-i şeriflerde şöyle buyrulur:

“Sizden biri silâh ile bir kardeşine işâret etmesin! Çünkü o bilmez, belki şeytan silâhı elinde boşandırır da, bu yüzden cehennemin bir çukuruna yuvarlanır gider.” (Buhârî, Fiten 7; Müslim, Birr 126)

“Bir kişi kardeşine demirle işâret ederse, onu elinden bırakıncaya kadar melekler kendisine lânet eder. Bu, anne baba bir kardeşi olsa bile.” (Müslim, Birr, 125; Tirmizî, Fiten, 4)

“Yanında ok varken mescidlerimize veya çarşı-pazarımıza uğrayan kimse, müslümanlardan herhangi birine onlardan bir zarar gelmemesi için, okunun ucundaki demiri eliyle tutsun!” (Buhârî, Salât, 66; Fiten, 7; Müslim, Birr, 120-124)

Câbir (r.a) şöyle der:

“Rasûlullah (s.a.v), kınından çıkmış kılıcı elden ele vermeyi yasakladı.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 66; Tirmizî, Fiten, 5)

[1] Nisâ, 29, 93; Bakara, 195; Buhârî, Cenâiz, 84, 182; Meğâzî, 38; Kader, 5; Edeb, 44, 73; Eymân, 7; Müslim, Îmân, 175-178.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

 

 

İslam ve İhsan

EN BÜYÜK TERÖR TERÖRÜN İSLAM'LA ÖRTÜŞTÜRÜLMESİDİR

En Büyük Terör Terörün İslam'la Örtüştürülmesidir

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.