İslam'da Taharet Adabı

İslam'da tuvalet adabı nedir? Tuvalet adabıyla ilgili hadisler... Tuvalet adabı hususunda her Müslümanın bilmesi gerekenleri sizler için derledik.

Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz, tuvalet âdâbı hususunda dahi ümmetine ders vermiştir. Müşrikler, Hazret-i Selmân-ı Fârisî’ye;

Peygamberiniz sizlere her şeyi, hattâ tuvalet âdâbını da­hi öğretmişti, değil mi?” diye sormuşlardı.

Hazret-i Selmân-ı Fârisî de "Evet, öğretti." cevâbını verdi.

Bu âdâbı kısaca anlatmak, faydalı olur kanâatindeyim:

TUVALETE GİRERKEN OKUNACAK DUA

Tuvalete girerken kapıda sessizce:

"Allahım! Pislikten ve pis şeylerden sana sığınırım" duâsını okumalıyız.

Hazret-i Ali -radıyallahü anh-'den, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiş­tir:

TUVALETE GİRMEDEN ÖNCE "BİSMİLLAH" DEMELİYİZ

“Cinler ile Ademoğulların avret yerleri arasındaki perde, ki­şinin tuvalete girmek istediği zaman Bismillâh' demesidir."{ibni Mâce, h.n: 297)

Zeyd bin Erkâm -radıyallahü anh-'den rivâyet edildiğine gö­re Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Hakikaten tuvaletler cin ve şeytanların hazır bulundukları yerlerdir. Onun için sizden biriniz tuvalete girmek islediği zaman şu duayı okusun:

Bir rivâyete göre şeytanların erkeklerine hubs, dişilerine de habâis denir. Buna göre duânın mânâsı;

“Allahım! Dişi ve erkek şeytanların şerrinden sana sığını­rım." demek olur, (ibni Mâce, Tahâret. 9)

  • Tuvaletler, Allah’ın açıkça zikredilmesi uygun olmayan yerler­den olduğu için şeytanlar buralarda çokça eyleşir ve insanoğlu­na daha çok tebelleş olurlar. Bu yüzden tuvalete girerken şeytan­lardan Allah’a sığınmak gerekir.

İnsan tuvalete girip avret mahallini açtığında, cinler ve şey­tanlar insana bakarlar. Ve olabilir ki, onlardan insana bir zarar da gelebilir. Fakat tuvalete gireceği vakit kapıda gizlice “Bismillâh” diyerek Allah Teâlâ'ya sığınır da girerse, Allah Teâlâ, aralarında bir perde halk eder de, Allah'ın ismi bereketiyle avret mahallini o mahlûklar görmezler. Ve hiçbir zararda bulunamazlar.

TUVALETE BAŞI ÖRTÜLÜ GİRMEK

Tuvalete başı örtülü olarak girmelidir. Başı açık olarak girmek mekrûhtur. (ibm Abidîn; 1, 230) Sevgili Peygamberimiz tuvalete gir­diklerinde, ayakkabısını giyer, mübârek başlarını örterlerdi.

  • Tuvalete girerken çorapları çıkarmalı, etekleri veya pantolo­nun paçalarını sıvamalı, üzerimize pisliklerin sıçramamasına dikkat etmeli, sol ayağımızla girip sağ ayağımızla çıkmalıyız.

OTURARAK ABDEST BOZMAK GEREKİR

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz ayak­ta su dökmeyi yasaklamış olup, (Tirmizî, Tahâret, 8) dînen mekrûh­tur. Ancak bir özürden dolayı ise câizdir. Dînî kitaplarda ayakta su dökmenin fakirliğe sebep olduğu yazılıdır. (Burhanuddin ez-Zer- nûcî, Ta'lîmü'l Müteallim, s.155)

Oturarak abdest bozmak, gerek temizlik ve gerekse sağlık bakımından daha uygundur. Çömelerek idrar yapmanın tıbbî faydaları şöyledir:

“Çömelince karın kasları kasılır ve dizler karına tazyik yapar. Dolayısıyla mesâne de baskı altında kalarak, tam boşaldığından mesanede artık idrar kalmaz. Bu ise idrar yolları ve mesâne taş­larının oluşmasını önler ve prostad hastalığı şikâyetlerini azaltır.

Ayakta yapılan idrarda, mesânede, bir miktar idrar artığı ka­lır. Bu da iltihap ve taş gibi bir çok idrar yolu hastalıklarına sebep olur. Bu durum bilhassa yaşlılarda daha da önem kazanır. Bu hastalıkları önleyen reçete, daha 1400 sene evvel Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz tarafından verilmiştir.” (Dr. Alı Hatay, istibrâ Usûlü, s. 19)

İnsanları rahatsız edeceği için su kaynaklarına, yollara ve gölgeliklere abdest bozmak uygun değildir. Muâz bin Cebel -radıyallahü anh- demiştir ki:

ÜÇ YERDE ABDEST BOZMAYIN!

"Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

"Lânet vesilesi olan üç şeyi yapmaktan; su yollarına ve kay­naklarına, yol ortasına ve gölgelik yerlere abdest bozmaktan sa­kınınız." buyurmuştur.” (Ibnl Mâce, Tahâret, 21)

Ayrıca banyoda küçük abdest bozmaktan sakınmalıdır. Nite­kim Sevgili Peygamberimiz;

  • “Hiçbiriniz yıkanacağı yere küçük abdest bozup da orada yı­kanmaya kalkmasın! Çünkü vesveselerin çoğu bundan ileri ge­lir." buyurur (Tirmizî, Tahâret, 17)

Küçük veya büyük abdeste daralmışken namaza durmama­lıdır. Bir hadîs-i şerifte:

  • “Yemek hazırken bir de büyük veya küçük abdeste sıkışmış­ken namaz kılınmaz."buyurulur. (Müslim, Mesâcid, 67)

Abdest bozarken, ön veya arkamızı kıbleye dönmemelidir. Nitekim Rasûl-i Ekrem -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz;

  • “Tuvalete çıktığınızda küçük veya büyük abdest bozmak için kıbleye ön ve arkanızı dönmeyin, doğuya veya batıya dönün." buyurmuşlardır. (Tirmizî, Tahâret. 6)

Bu sebebten dolayıdır ki inşaat esnasında, tuvaletlerin bu özelliklerine dikkat etmeli, ayrıca yer olarak binaların en ücra kö­şeleri seçilmelidir. Ta ki kokusundan rahatsız olunmasın!

  • Tuvalette konuşmamalı ve tükürmemeli, tahâret sol el ile ya­pılmalı, sağ eli kullanmamalı ve tuvalet temiz bırakılmalıdır.

TUVALETTEN ÇIKTIKTAN SONRA OKUNACAK DUA

Enes bin Mâlik -radıyallahü anh-, Rasûlullâh -sallâllâhü aley­hi ve sellem-’in tuvaletten çıktıktan sonra şöyle duâ ettiğini rivâyet eder:

"Benden sıkıntıyı gideren ve bana âfiyet bahşeden Allah’a hamd olsun." (ibni Mâce; h.n; 301)

Diğer bir rivayete göre Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aley­hi ve sellem- Efendimiz’in şöyle duâ buyurduğu tesbît edilmiştir:

“Mağfiretini dilerim. Eziyetleri benden gideren ve bana âfiyet veren Allah’a hamd olsun."

Tuvaletten çıktıktan sonra eller sabunla iyice yıkanmalı ve te­miz bir havlu ile kurulanmalıdır. (Yaşar Bozylğit. Sünnet-i Seniyyeye Göre Tuvalet Âdabı, s. 39)

Kaynak: Osman Ersan, Gözümün Nuru Namaz, Erkam Yayınları

TAHARET ADABI

Taharet; temizlik anlamında fıkıh terimidir. Sözlükte “temizlenmek, arınmak” mânasındaki tahâret (tuhr) terim olarak “maddî kiri (necâset, habes) veya mânevî pisliği (hades) gidermek” anlamına gelir, isim olarak “temizlik” demektir. Tuhr özellikle “hayızdan temizlenme” anlamında kullanılmaktadır. Tâhir (temiz), tahûr ve mutahhir (temizleyici madde), tathîr (temizlemek), tetahhur (temizlenmek) bu kökün türevleridir.

NECASET

Tahâret kelimesinin karşıtı necâsettir (pislik). Necîs ve neces “pis” anlamındadır. Hubs (habâse) kökünden türeyen habes “maddî necâset, necis şey” mânasına gelir. Türkçe’de abdest bozduktan sonra yapılan temizlenme için kullanılan tahâret fıkıhta istibrâ ve istincâ terimleriyle ifade edilir.

İSLAM'DA TEMİZLİK

İslâm dininde temizliğe büyük önem verilmiş (bk. temizlik), Kur’ân-ı Kerîm’de tuhr kökünden türeyen birçok kelime bu bağlamda kullanılmıştır. Hayızdan temizlenme (el-Bakara 2/222), abdest, gusül ve teyemmüm (el-Mâide 5/6), suyun temiz ve temizleyici oluşu (el-Enfâl 8/11; el-Furkān 25/48), Mescid-i Harâm’ın temiz tutulması (el-Bakara 2/125; el-Hac 22/26) ve elbiselerin temizlenmesi (el-Müddessir 74/4) bu kökün türevleriyle ifade edilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ŧhr” md.).

HADİSLERDE TAHARET

Hadislerde tahâret, tuhr ve tuhûr kelimeleri “temizlik, temiz olma hali, abdest ve gusül” gibi mânalarda geçer (meselâ bk. Buhârî, “Ġusül”, 23; İbn Mâce, “Ŧahâret”, 76; Ebû Dâvûd, “Ŧahâret”, 122, “Śalât”, 73).

Yine hadislerde temizlikle ilgili tahâretle aynı kökten başka kelimeler de kullanılmıştır (Wensinck, el-MuǾcem, “ŧhr” md.). Hadis ve fıkıh kitaplarının başında “Kitâbü’ŧ-ŧahâre”, “Bâbü’ŧ-ŧahâre” bölümleri bulunur.

Neces “pis” anlamında Kur’ân-ı Kerîm’de bir yerde geçmektedir (et-Tevbe 9/28). Bu kökten türeyen birçok kelime hadislerde kirlilik halini ve dinen pis kabul edilen maddeleri ifade eder (Buhârî, “Ġusül”, 23, 24; Ebû Dâvûd, “Ŧahâret”, 34; Wensinck, el-MuǾcem, “ncs” md.).

Kur’an’da daha çok “mânevî kirlilik, kötülük” anlamında yer alan hubs kökünden kelimeler bir âyette maddî pisliği içerecek biçimde kullanılmıştır (el-A‘râf 7/157). Hadislerde ise bu kökün türevleri maddî ve mânevî pisliği belirtir (Wensinck, el-MuǾcem, “ħbŝ” md.). Sözlükte pislik anlamına gelen “rics” kelimesi Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde “necis” mânasında geçmektedir (el-Mâide 5/90; el-En‘âm 6/145; Müsned, I, 214, 237; Müslim, “Śayd”, 35; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “rcs” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “rcs” md.).

FIKIHTA İKİ TÜRLÜ TAHARETTEN SÖZ EDİLİR

Fıkıh kitaplarında iki türlü tahâretten söz edilir.

HADESTEN TAHARET

1. Dinen mânevî kirlilik hali sayılan abdestsizlik, cünüplük, hayız ve nifastan temizlenme. Buna “hadesten tahâret, mânevî necâsetten tahâret, tahâret-i hükmiyye” denir.

Hades küçük hükmî kirlilik (hades-i asgar) ve büyük hükmî kirlilik (hades-i ekber) kısımlarına ayrılır. Hades-i asgardan temizlenmenin yolu abdest almaktır. Bu temizliğe tahâret-i hükmiyye-i suğrâ veya kısaca tahâret-i suğrâ adı verilir. Hades-i ekberden temizlenmenin yolu gusül yapmaktır. Bu temizliğe tahâret-i hükmiyye-i kübrâ veya kısaca tahâret-i kübrâ denir.

Hadesten temizlenme aracı sudur. Bu temizliğe elverişli su bulunamaması veya kullanma imkânının olmaması halinde temizlenme aracı topraktır. Toprakla veya toprak cinsinden bir madde ile usulüne göre yapılan temizliğe teyemmüm adı verilir. Teyemmüm hem abdestin hem de guslün yerini tutan bir temizlenme yolu olduğu için tahâret-i suğrâ ve tahâret-i kübrâ diye nitelendirilebilir.

NECASETTEN TAHARET

2. Vücut, elbise veya ibadet yerinin dinen pis sayılan maddelerden temizlenmesi. Buna “necâsetten tahâret, hissî (maddî) necâsetten tahâret, tahâret-i hakīkiyye” denir. Fıkıh âlimleri, dinen temiz sayılan maddelerin yanı sıra temiz sayılmayan maddelerle ilgili dinî hükümleri ve bunları temizleme yollarını ayrıntılı biçimde ele almışlardır.

Fıkıh terminolojisinde necâset hakiki ve hükmî olmak üzere iki kısma ayrılırsa da necâset kelimesi tek başına kullanıldığında hakiki necâset anlaşılır. Habes de hakiki necâsetin karşılığıdır. Hükmî necâset ise hades kelimesiyle ifade edilir. Hakiki necâset namazda müsamaha gösterilebilecek miktarları bakımından hafif necâset (necâset-i hafîfe) ve ağır necâset (necâset-i galîza), akıcı olup olmaması yönünden sıvı (mâî) ve katı (câmid), görülüp görülmemesi yönünden görülen necâset (necâset-i mer‘iyye) ve görülmeyen necâset (necâset-i gayr-i mer‘iyye) kısımlarına ayrılır. Hacmi olan veya kuruduktan sonra görülen pis maddeye necâset-i mer‘iyye denir, akan kan gibi. Katı bir hacmi olmayan veya bulaştığı yerde kuruduktan sonra görülmeyen pis maddeye necâset-i gayr-i mer‘iyye adı verilir, idrar gibi. Maddî ve mânevî temizlik namaz gibi ibadetlerin ifası için farzdır.

Necâsetten tahâret hemen bütün İslâm âlimlerine göre namazın geçerlilik şartlarındandır. Mâlikî mezhebinde meşhur görüş necâsetten tahâretin sünnet-i müekkede olduğu yönünde ise de bilerek ve gücü yettiği halde necâsetten tahâreti terketmenin namazı geçersiz kılacağı (tahâretin şart olduğu) belirtilir.

DİNEN TEMİZ SAYILAN MADDELER 

İslâm’da kural olarak bütün yeryüzü, madenler, sular, zehirli veya afyon gibi uyuşturucular dahil otlar, ağaçlar, çiçekler, meyvelerle aşağıda belirtilecek olanlar dışında kalan bütün maddeler temiz sayılmıştır.

Fakihlerin necis olduğunda ittifak ettikleri maddeler yanında bu hususta görüş ayrılığına düştükleri de vardır. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre şu varlık ve nesneler temiz sayılmıştır:

1. Üzerinde necis madde bulunmadığı takdirde insan vücudu temizdir.

Meselâ insanın az su hükmünde sayılan havuza veya kuyuya düşüp diri olarak çıkması halinde bu su pis olmaz. Tükürük ve balgam türünden ifrazat, temizlik ve sağlık açısından kaçınılması ve temizlenmesi gereken maddeler olmakla beraber ibadet temizliğini engelleyici nitelikte değildir.

2. Karaciğer ve dalak kanın haramlığı kapsamı dışında tutulmuş olup temizdir. (İbn Mâce, “EŧǾime”, 31)

Kanın haram olduğunu bildiren âyetlerden birinde de “akmış kan” şeklinde kayıt konmuştur (el-En‘âm 6/145). Usulünce kesilmiş, eti yenen hayvanın etinin (damarlarının) içinde kalan kan da temizdir.

3. Eti yenmesi helâl olan hayvanların dinî usullere göre boğazlanması durumunda akmış kanı dışında bütün parçaları temizdir.

4. Balık ve çekirgenin ölüsü bu konudaki hadislere dayanarak bütün İslâm âlimlerince temiz sayılmıştır. (İbn Mâce, “EŧǾime”, 31; Ebû Dâvûd, “Ŧahâret”, 4)

5. Şarap kendiliğinden sirke haline gelirse bu sirke temizdir.

Bir şeyin dinen temiz sayılması öncelikle o şeyin kişinin vücudunda, elbisesinde veya namaz kılacağı yerde bulunması durumunda namazın geçerliliğine engel olmayacağı anlamına gelmektedir; fakat bir maddenin dinen temiz sayılması her hâlükârda o nesnenin yenilip içilmesinin de helâl olduğunu göstermez. Meselâ zehirli su veya uyuşturucu özelliği olan ot temiz sayılsa bile bunların yenilmesi ve içilmesi haramdır. Buna karşılık dinen necis sayılan nesnelerin yenilip içilmesi -bazı istisnalar dışında- haramdır.

DİNEN TEMİZ SAYILMAYAN MADDELER 

1. NECİS OLDUĞUNDA İTTİFAK EDİLENLER 

a) Meyte (murdar hayvan, dinî usule uygun biçimde boğazlanmamış ölü hayvan eti).

Etinin yenmesi helâl olan veya olmayan, akıcı kanı olan kara hayvanlarından dinî usule göre boğazlanmadan ölenlerin ve bu hükümde olanların etleri necistir.

b) Kan, irin ve canlı iken koparılan parça.

Şehidin üzerindeki kan dışında insandan ve kara hayvanlarından canlı veya ölü iken akan kan necistir.

c) Domuz eti.

Dinî usule uygun olarak boğazlanmış olsa bile domuz eti ve diğer parçaları necistir.

d) Sarhoş edici içkiler.

Şarap vb. içkiler fakihlerin büyük çoğunluğuna göre necistir.

e) İnsanın idrarı, dışkısı, mezisi, vedîsi ve kusmuğu.

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde konuyla ilgili bir hadise dayanılarak (Buhârî, “Vuđûǿ”, 59; Ebû Dâvûd, “Ŧahâret”, 135) başka gıda almayan erkek süt çocuğunun idrarının üzerine su serpmekle temizlenmiş olacağına hükmedilmiştir. Hanefîler’e göre kusmuk ağız dolusu olmadıkça necis sayılmaz.

f) Etinin yenmesi helâl olmayan hayvanların idrarı ve dışkısı.

Hanefî ve Mâlikî mezheplerine göre -domuz hariç- eti yenmeyen hayvanın dinî usullere göre boğazlanması halinde eti temiz sayılır.

2. NECİS OLDUĞUNDA İHTİLAF EDİLEN ŞEYLER 

a) Eti yenen hayvanların idrar ve dışkısı.

Eti yenen ehlî ve yabani hayvanların idrar ve dışkısı Hanbelîler’e ve pislik yiyerek beslenmiyorlarsa Mâlikîler’e göre temizdir. Şâfiîler’e göre ise bunlar necistir; Hanefîler’e göre de necis olmakla beraber tavuk ve kaz gibi kümes hayvanlarının tersleri necâset-i galîza, koyun ve geyik gibi dört ayaklı hayvanların idrar ve dışkıları necâset-i hafîfe hükmündedir. Fetvada esas alınan bu görüş Ebû Yûsuf’a ve Şeybânî’ye aittir; Ebû Hanîfe’ye göre ikinci grup da necâset-i galîza sayılır. Ancak eti yenen kuşlardan havada pisleyenlerin dışkıları istihsânen temiz sayılmıştır; havada pislemeyenlerinki necâset-i hafîfedir. Kaçınılması zor olduğundan Şâfiî mezhebinde de bu pisliklerin namaza engel olmayacağı kabul edilmiştir.

b) Eti yenmeyen bazı hayvanların idrar ve dışkıları.

Hanefî mezhebinde at, eşek ve katırın idrar ve dışkısı ile havada pisleyen atmaca, kartal gibi yırtıcı kuşların dışkıları necâset-i hafîfedir. Fetvada esas alınan bu görüş İmâmeyn’e ait olup Ebû Hanîfe’ye göre bunlar necâset-i galîzadır. Kaçınılması güç olduğu için Şâfiî mezhebine göre de bu pislikler namaza engel olmaz. Kedi ve farenin idrar ve dışkıları çok miktarda değilse -kaçınılması zor olan durumlarda- elbise ve yiyecekler bakımından bunların necis sayılmayacağına hükmedilmiştir.

c) Canlı hayvanlar.

Mâlikîler’e göre domuz ve köpek dahil canlı hayvanlar temizdir; diğer üç mezhebe göre domuz canlı haliyle de necistir. Hanefîler’e göre köpeğin bedeni necis olmayıp salyası ve dışkısı pistir. Mâlikîler’e göre köpek mutlak olarak temizdir; sadece dilini hareket ettirerek bir kabı yalarsa bir hadise göre kap yedi defa yıkanır. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre köpek her şeyi ile necistir; köpeğin kirlettiği şey biri toprakla olmak üzere yedi defa yıkanır. Domuz ve köpek dışındaki canlı hayvanlar bütün mezheplere göre temiz sayılmıştır.

d) Meytenin derisi ve içine kan nüfuz etmeyen boynuz ve tüy gibi katı parçaları.

Meytenin derisi tabaklanırsa Hanefî ve Şâfiîler’e göre temiz olur. Hanefîler domuz derisini, Şâfiîler ise domuz ve köpek derisini bundan hariç tutarlar. Mâlikî ve Hanbelîler’de meşhur görüşe göre meytenin derisi tabaklansa bile temiz olmaz. Meytenin içine kan nüfuz etmeyen boynuz, kemik, diş ve tüy gibi katı parçaları Hanefîler’e göre temiz, Şâfiîler’e göre necistir. Mâlikî ve Hanbelîler’e göre meytenin yünü ve kılları temizdir.

e) Su hayvanları ve akıcı kanı olmayan kara hayvanlarının ölüsü ve bunlardan çıkan kan ve pislik.

Su hayvanlarının ve akıcı kanı olmayan pire, akrep ve çekirge gibi böceklerin ölüsü temizdir; ancak Şâfiî mezhebinde çekirge dışında akıcı kanı olmayan böceklerin ve Şâfiî ile Hanbelî mezheplerinde karada da yaşayabilen kurbağa ve timsah gibi su hayvanlarının ölüsü necistir. Balığın kanı ile pire ve sivrisinek gibi akıcı kanı olmayan böceklerden çıkan kan Hanefî ve Hanbelîler’e göre necis değildir; Şâfiî ve Mâlikîler’e göre ise necistir. Buna göre akan kanları ile üst üste yığılıp tuzlanan balıklar necis olduğundan Şâfiî ve Mâlikîler’e göre yenmez.

f) Eti yenmeyen hayvanların sütleri ve dinî usule göre boğazlandıklarında derileri.

Bu hayvanların sütleri çoğunluğa göre etleri gibi necistir. Hanefîler’e göre ise domuz dışındaki bütün hayvanların sütleri temizdir. Hanefîler’e ve Mâlikîler’deki meşhur görüşe göre domuz hariç dinî usule uygun biçimde boğazlanan bütün hayvanların derisi temizdir.

g) Ölü insanın cesedi.

Hanefî mezhebinde -bazı sahâbîlerin fetvalarına dayanılarak- ölen insanın cesedinin necis hükmünde olduğu kabul edilmiş, diğer mezheplerde ise, “Mümin necis olmaz” hadisine istinaden (Buhârî, “Ġusül”, 23; Müslim, “Ĥayıż”, 116) insan vücudunun ölse dahi necis hale gelmeyeceği hükmü benimsenmiştir. h) Meni. Hanefî ve Mâlikîler’e göre meni necistir; ancak Hanefîler’e göre meni kurumuşsa ovalamakla temizlenebilir. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise meni temizdir. Daha önce mezi gelmiş ve meniye karışmışsa bu sıvı bütün mezheplere göre necistir.

i) Kan ve irin dışında yaradan çıkan sarı su vb. akıntılar.

Kural olarak bu tür akıntılar necis sayılmıştır. Ancak Hanbelî mezhebinde sakınmanın zor olduğu durumlarda kan ve kanla ilişiği olan irin gibi akıntılar dahil olmak üzere bu tür maddelerin çok sayılmayacak miktarının vücut veya elbisede bulunmasının namazı engellemeyeceği kabul edilmiştir. Şâfiî mezhebinde yaradan akan sıvının rengi ve kokusu varsa necis sayılmış, küçük sivilcelerden çıkan renksiz kokusuz sıvılar temiz kabul edilmiştir. Hanefî mezhebinde ağrılı acılı olmasa bile bir hastalık sebebiyle çıkıyorsa bu tür akıntılar necistir.

j) Ağız ve burundan akan maddeler ve ter.

İnsan ve artığı temiz olan hayvanların ağzından akan balgam, tükürük, salya, uyuyan insanın ağzından akan su vb. şeyler temiz olup mideden gelen kokuşmuş, kusmuk niteliğindeki maddeler necistir. Balgam mideden de gelse Mâlikî ve Hanbelîler’e göre temizdir. Mâlikîler’e göre mideden gelen safra da temizdir. Bazı hayvanların salyalarının temiz olup olmadığı hususunda farklı görüşler vardır. Ter de salya ile aynı hükümde sayılmıştır.

DİNEN TEMİZ SAYILMAYAN MADDELERİN HÜKMÜ

İslâm âlimleri, bu konuda kurallara uymanın zorluğa yol açacağı yerlerde Kur’an ve Sünnet’te yer alan kolaylık ilkesine uygun hükümler benimsemiştir. Temiz olmayan maddelerin necâset-i galîza ve necâset-i hafîfe şeklinde iki gruba ayrıldığı Hanefî mezhebinde birinci grup necis olduğuna dair kesin delil bulunan, ikinci grup ise hakkında bu şekilde delil bulunmayan pislikleri ifade eder. At, katır, eşek ve etleri yenen koyun ve geyik gibi evcil veya yabani hayvanların idrar ve dışkıları Ebû Hanîfe’ye göre necâset-i galîza, Ebû Yûsuf ve Muhammed’e göre necâset-i hafîfedir; fetva bu son görüşe göredir.

Eti yenmeyen hayvanlardan atmaca, çaylak ve kartal gibi havada pisleyen kuşların dışkılarıyla eti yenen, fakat havada pislemeyen kuşların pislikleri de necâset-i hafîfe sayılır. Bunların dışında kalanlar necâset-i galîza hükmündedir. Galiz necâsetle hafif necâset arasında dinen temiz olan maddeleri kirletme yönünden fark yoktur. Meselâ her ikisi de az olan bir suya düştüklerinde suyu pisletirler ve artık o su maddî ve mânevî temizlikte kullanılamaz.

Galiz necâset eğer katı ise 1 dirhemden (yaklaşık 3 gram), sıvı ise el ayasını (avuç içini) kaplayacak miktardan fazlası vücutta, elbise veya namaz kılınacak yerde bulunursa namaza engel olur. Hafif necâset ise bulaştığı organın veya elbisenin tamamının dörtte birine yayılmışsa namaza engeldir. Necâsetlerin namaza mani sınırı aşmayan miktarı ile kılınan namaz geçerli olmakla beraber tahrîmen veya tenzîhen mekruhtur.

Öte yandan yine Hanefî mezhebinde kaçınılması zor olduğu için toplu iğne başı kadar küçük olup vücut ve elbiseye sıçrayan idrar serpintileri, sokakta yürürken sıçrayan çamur, kasabın üstüne sıçrayan kan, pisliğe konmuş sinek vb. böceklerin taşıdığı pislik, necis maddenin kaynatılmasıyla çıkan buhar, necis maddenin tozu ve külü gibi bazı nesnelerin vücutta veya elbisede bulunması namazın geçerliliğine engel sayılmamıştır. Fakat bu kan ve idrar serpintilerini taşıyan elbise ve organ az ve durgun suya sokulursa o su pislenmiş olur.

Diğer mezheplerde de esasen necis hükmünde olan birçok nesnenin namazın geçerliliğine engel olmayacağı görüşü benimsenmiştir. Bu nesnelerin neler olduğu ve hangi miktarının sınır kabul edileceği hususunda pek çok ayrıntı bulunmaktadır. Bunları belirlemede zorluğun giderilmesi ve kolaylık sağlama gibi gerekçelere dayanılmıştır. Söz konusu hükümler İslâm’daki kolaylık ilkesinin gereği olarak benimsenmiş olup ihtiyaç ve zaruret gibi durumlar olmadıkça bu hükümlerden yararlanılmaması, ibadette ve genel yaşantıda temizliğin en ideal biçimde sağlanması esastır.

NECASETİ TEMİZLEME YOLLARI 

Necis sayılan şeyleri çeşitli yollar ve usullerle temizlemek mümkündür; meselâ su ile yıkamak, kazımak, silmek, ovalamak ve ateşe sokmak gibi. Burada söz konusu olan temizleme yolları habes veya necâset denilen maddî pisliklerin temizlenmesiyle ilgilidir.

Hükmî-mânevî kirlilik kabul edilen hadesten, abdestsizlik, cünüplük, hayız ve lohusalık hallerinden temizlenmenin yolu kural olarak temiz mutlak su, böyle suyun bulunamaması veya bulunduğu halde kullanım imkânının olmaması durumunda toprak veya toprak cinsinden temiz bir madde kullanmaktır.

Hanefî ve Mâlikî mezheplerinde necâsetin temizlenmesinin yolları konusunda sosyal şartlar ve ihtiyaçlar dikkate alınarak kolaylık ilkesi benimsenmiştir. Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde ise temizliğin olabildiğince tam yapılması, gerek gıda gerekse ibadet temizliği konusunda dinen necis sayılan şeylerden uzak kalınması hususuna ağırlık verilmiştir. Hanefî fıkhında anılan temizleme yollarının başlıcaları şöylece sıralanabilir:

1. Su ile yıkamak suretiyle temizleme.

Maddî pislikler mutlak sularla temizlenebileceği gibi mukayyet sularla da temizlenebilir. Ancak bu suların yağlı, herhangi bir sebeple tabiatını, inceliğini ve akıcılığını kaybetmemiş olması gerekir. Gözle görülen pislikler renk ve kokuları gidinceye kadar su ile yıkanınca temizlenmiş olur. İçine necis madde karışmış yağlı boya ve kan gibi lekesi kalabilen pislikler kullanılan su duru olarak akıncaya kadar yıkanır. Gözle görülemeyen pislikle kirlenmiş kumaş gibi şeylerin temiz kabın içinde üç defa yıkanıp her defasında iyice sıkılması gerekir. Keçe vb. sıkılması mümkün olmayan sergi ve kumaş türleri temiz kap içinde üç defa yıkanır, her defasında suyu süzülüp damlalar kesilinceye kadar bırakılırsa temizlenmiş sayılır. Günümüzde çamaşır makineleri gibi araçlarla ve dinen sakıncası olmayan temiz sıvı maddelerle bu tür temizlik daha iyi sağlanabilir. Toprak veya ağaçtan yapılmış kaplar pislendiği zaman üç defa yıkanıp kurutulduktan sonra temizlenmiş olur. Köpeğin yaladığı kap da üç defa yıkanmakla temizlenir. Pis su içinde kalarak şişmiş olan buğday, arpa, nohut, fasulye vb. şeyler temiz suda üç defa ıslatılır; su çekilip şişkinliği indiği zaman temizlenmiş sayılır. Gözle görülmeyen pisliğin beden veya elbisenin neresine bulaştığı unutulursa tercih edilen görüşe göre bedenin veya elbisenin bir tarafının yıkanmasıyla her tarafı temizlenmiş olur. Üzerinde pislik veya meni bulunan kimse bunun ne zaman bulaştığını bilemezse son abdest bozduğu veya son uyuduğu vakitten itibaren kılmış olduğu namazları yeniden kılar. Pislenmiş su borularının içinden akan suyun temiz aktığına kanaat getirilince borular temizlenmiş sayılır.

2. Suda kaynatmak suretiyle temizleme.

İçine necâset karışan süt, pekmez, zeytinyağı ve bal gibi sıvı maddeler temiz su ile üç defa asıl kendi miktarı kalıncaya kadar kaynatılmakla temizlenmiş olur.

3. Ateşe sokarak temizleme.

Pis çamurdan yapılan kap kacak, bardak vb. eşyalar ateşte pişirilip kendisinde pislik eseri kalmayınca temizlenmiş sayılır. Dinî usullere göre kesilmiş hayvanın kellesi ütülenmekle ve madenî eşya üzerindeki kan ateşte yakılmakla temizlenmiş kabul edilir.

4. Silmek suretiyle temizleme.

Yaş veya kuru pislikle kirlenen çakı, bıçak, cam, tahta, düz mermer ve tepsi gibi şeyler temiz bez, sünger veya toprakla pisliğin eseri kalmayacak şekilde silinirse temizlenmiş olur.

5. Ovalamak ve kazımakla temizleme.

Ayakkabı, mest, potin, bot ve çizme gibi pisliği emmeyen giyecekler, hayvan dışkısı gibi görünür bir pislik dokunduğu zaman su ile temizlenebileceği gibi keskin bir şeyle kazımak veya yere sürtmekle de temizlenir. İdrar gibi görünmeyen pislikler ise kazımak veya sürtmekle temizlenmez, bunların yıkanması gerekir. Donmuş yağ vb. katı yiyeceklere pislik düştüğü zaman pisliğin düştüğü yerin çevresiyle birlikte kazınıp atılmasıyla o şey temizlenir. Hz. Peygamber katı yağa düşüp ölen fare için, “Onu ve çevresini atın, yağı da yiyin” demiştir (Buhârî, “Vuđûǿ”, 67).

6. Kurutmak ve toprak serpmekle temizleme.

Yeryüzü ve yeryüzünde sabit olan ot, ağaç, yere döşenmiş taş, tuğla ve kiremit gibi maddeler pis olunca güneş, rüzgâr ve ateşin etkisiyle kuruyup üzerlerinde pisliğin eseri kalmazsa bunlar temizlenmiş sayılır ve üzerlerinde namaz kılınabilir, ancak teyemmüm yapılamaz; çünkü bu tür yerler temiz ise de temizleyici değildir. Fakat yerde sabit olmayıp koparılmış veya çıkarılmış ot, taş, tuğla ve kiremit gibi şeyler pislik eseri gidinceye kadar yıkamakla temiz olur; bunların kuruması temizlenmeleri için yeterli değildir. Pis olan bir yer, pislik eseri gidinceye kadar üzerinden su akıtmak veya pisliğin kokusu hissedilmeyecek şekilde temiz toprak serpmek suretiyle temizlenir.

7. Suyun akması, çekilmesi veya boşaltılması yoluyla temizleme.

İçine pislik düşmüş veya karışmış su, havuz yahut hamam kurnası temiz suyun gelip oradan akıp gitmesiyle temizlenir; çünkü böyle bir su akarsu hükmündedir. İçine necâset düşen kuyunun suyu zamanla çekilip kaybolunca kuyu temizlenmiş sayılır; ancak necâset eserinin bulunmaması gerekir. İçine pislik düşen kuyu kural olarak suyunun tamamen boşaltılmasıyla temiz olur. Bununla birlikte kuyu bazı durumlarda içine düşen pisliğin hacmine ve niteliğine göre belirli miktarlarda su çıkarılmakla da temiz hale gelir.

8. Yapı değişikliği yoluyla temizleme.

Necis şeyin kimyasal yapısı değişirse temiz hale gelir. Meselâ gübrenin yanıp toprak, tezeğin yanıp kül olması, şarabın sirkeye dönüşmesi ve pis zeytinyağının sabun yapılması gibi. Ancak pis süt peynir yapılmakla veya pis buğday öğütülmekle yahut bunun unundan ekmek yapılmakla ya da pis susamın yağı çıkarılmakla bu maddeler temizlenmez.

9. Boğazlama yoluyla temizleme.

Domuz dışındaki hayvanlar İslâmî usullere uygun biçimde boğazlandığı zaman etleri ve derileri temiz olur. Böyle bir deri üzerinde namaz kılınabilir.

10. Tabaklama yoluyla temizleme.

Domuz dışında meytenin derisi tabaklanmakla temiz hale gelir.

Kaynak: Salim Öğüt, İslam Ansiklopedisi

İslam ve İhsan

TUVALET ÂDÂBI NASIL OLUR?

Tuvalet Âdâbı Nasıl Olur?

ÇOCUKLARA TUVALET EĞİTİMİ NASIL VERİLİR?

Çocuklara Tuvalet Eğitimi Nasıl Verilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.