İslam'da Ölçü Hassasiyeti

İslam ölçü dini. Ölçüyü Allah koyuyor ve onun korunmasını istiyor. Israrla “Ölçüyü aşmayın” diye tembih ediyor. (Rahman, 7-8) Eşya ile ilişkinizde de ölçüyü aşmayın, insanlarla, toplumla, diğer canlılarla ilişkinizde de...

Öfkeleniyoruz, kimyamız değişiyor, ölçüyü kaybediyoruz.

Savaşa giriyoruz, ölçüyü kaybediyoruz.

Çıkar ihtilafı yaşıyoruz, ölçüyü kaybediyoruz.

İşkenceye, zulme maruz kalıyoruz, ölçüyü kaybediyoruz.

Kendi yakınımızla ilgili karar verirken, rakiplerimizle ilgili karar verirken ölçüyü kaybediyoruz,

Mutlu bir olayla karşılaşıyoruz, ölçüyü kaybediyoruz.

Derviş oluyoruz, hayatı kaçırıyoruz, mücahid oluyoruz, büyük cihadı kaçırıyoruz.

İSLAMİ ÖLÇÜ DEĞİŞEBİLİYOR MU?

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hoca, bir defasında Batılı büyükelçiler “Bu DEAŞ’çılar hangi medresede eğitim görüyorlar?” diye sorunca Irak’ta işgalden sonra kurulan Ebu Gureyb hapishanesini kastederek, “Sizin Ebu Gureyb üniversitesinde” şeklinde cevap verdiğini söylemişti. “Orada kadınlara, erkeklere, çocuklara öylesine insanlık dışı vahşet uygulandı ki, insanların ölçü gözetecek dermanı kalmadı.”

Ruslar Grozni’yi yerle bir ettiklerinde de öyle bir vahşet uyguladılar ki, o sürecin içinde Rus çocuklarını rehin alacak bir direniş hareketi doğdu. Filistin’de uygulanan İsrail vahşeti, zaman zaman sivilleri de hedef alan intihar eylemciliği çığırını başlattı. “İslami ölçü” mü? Kimya değişince islami ölçü de bambaşkalaşabiliyordu.

Hazreti Ömer (Allah ondan razı olsun), “Bizim ticaret hukukumuzu bilmeyen çarşımıza gelmesin” demişti.

İmam Gazali, “Sabah İslam’a giren kişinin, öğle namazı vakti geldiğinde namaz kılmayı öğrenmesi üzerine farzdır”, diyordu.

Sahabi, yani Rasulullah’ın dizinin dibinde yetişen ve her ayetle imanı tazelenen insanlar, zaman zaman “Gelin bir saat iman edelim” deme ihtiyacı duyuyordu. Nerede ise her dem tazelenen bir iman hassasiyetinde idiler.

Zaman zaman çağımız Müslüman ilim ve fikir adamları da “Yeniden İslam’a” diye çağrılar yaptılar. Bu da İslam’la ilişkilerimizin yıprandığı, zaafa uğradığı, ölçülerle aramıza mesafe girdiği değerlendirmesinin sonucu idi.

Bir ara bizler de tıpkı metal yorgunluğu gibi insanın din ile ilişkisinde de bir yorgunluk yaşanabileceğine işaret ettik. “İnsanın zikri bile yorulur” tespiti yapıldı. “Namaza tembel tembel kalkmak” diye Kur’an’ın işaret ettiği bir kalb marazı var mesela.

İslam ölçü dini.

Ölçüyü Allah koyuyor ve onun korunmasını istiyor. Israrla “Ölçüyü aşmayın” diye tembih ediyor. (Rahman, 7-8)

Eşya ile ilişkinizde de ölçüyü aşmayın, insanlarla, toplumla, diğer canlılarla ilişkinizde de.

Aile olmanın ölçüsü var, tarikat olmanın, mezhep olmanın, cemaat olmanın, devlet olmanın, çocuk olmanın, genç - yaşlı olmanın, erkek - kadın olmanın, amir – memur olmanın, hayatın hangi alanında bulunursak bulanalım her pozisyonun ölçüsü var.

HAYAT DEFTERİ ÖLÇÜLERE NE KADAR UYUP UYMADIĞIMIZA GÖRE YAZILIYOR

Din budur.

Her insanın kişisel hayat defteri bu ölçülere ne kadar uyup uymadığımıza göre yazılıyor.

Dini bu anlamda öğrenmek ve hayat disiplini haline getirmek gerekiyor.

Öğrenmek de bir emek işidir, hayat disiplini haline getirmek de.

Zihin dokularımızın İslam’ın ölçülerine göre belirlenmesi de hayati önemdedir, kişilik kodlarımızın yerli yerine oturması da...

Hayatın içinde hangi konumda olursak olalım, İslam’la ilişkide nasıl bir yol tutmuş bulunursak bulunalım, Müslüman olmanın olmazsa olmazları konusunda titiz olmak zorundayız.

Mesela Akaidi düzgün olmayan insanın ne dervişliği düzgün olur, ne, varsa hocalığı, şeyhliği, analığı, babalığı, işadamlığı, askerliği, cihadı, devlet adamlığı vs.

Onun için kamil mürşidler, “Önce akaidini düzelteceksin” derler bağlılarına. Niye?

Çünkü Akaid demek, temel inanç kodları demektir. İslam’ın temel inanç kodları ise, hayatı, kainatı, yani dünyada varoluşu doğru okumak demektir. Temel bakış açısıdır. Hayatı – kainatı okuma biçimidir.

İSLAM AMENTÜSÜNÜN TEMELİ

Mesela Allah’a imanı doğru oturtmayan bir insanın hiçbir şeyi doğru olmaz. Onun için İslam amentüsünün temelini oluşturan kelime-i tevhidin ilk bölümü “La ilahe – İlah yoktur” diye bir nefiy ifadesi ile başlar. Yani “Arındır zihnini” der İslam sanki. Nasıl arındırılacak? Mikrobun farkında olacaksın ki, ondan kurtulabilesin. Allah diyor ki: “Hevan bile put olabilir, önüne rablığını ilan eden Firavunlar çıkabilir, Şeytan senden kulluk talebinde bulunabilir, sevgilerin kayabilir birilerini Allah’ı sever gibi sevebilirsin, korkuların kayabilir, yardım taleplerin kayabilir vs...” Bunların tamamına “La ilahe” demektir inanç disiplini. Ve sonra “İllallah – Sadece Allah vardır”a varmaktır.

Mesela Ahirete imanı özümsememiş bir insanın hayat içinde insicamlı bir yürüyüş gerçekleştirmesi nerede ise imkansızdır. “Göz - kaş işaretlerin bile yazılıyor” hassasiyetiyle yazmak hayat defterini. Dünya hayatının merkezine “Ahiret disiplini”ni yerleştirmemiş bir insanın, her davranışın hesabının verileceği bilinci diri olmadığı için yanlıştan korunma hassasiyeti olur mu?

İSLAM'IN ÖLÇÜLERİ

Hazreti Muhammed (s.a.v.) ile hukukunu iyi belirlememiş bir insanın, İslam’ın bir insan kişiliğinde en güzel bir şekilde nasıl temessül edileceğini yeterince anlaması mümkün olur mu?

Allah’ın kelamını kulağına küpe yapmamış bir insanın, yol haritasını sağlıklı tanzim etmesi mümkün olur mu?

Daha açık bir soru: Allah Rasulü’nün önderliği olmadan İslam olur mu? Allah’ın Kitabı olmadan İslam olur mu?

Yaratılışına da, bu dünyadan göçüşüne de hükmeden, nefes alış verişine hükmeden, kader planının mutlak hakimi bir Kudret’e imandır amentü.

Ölçü: Amentü. Ölçü Kur’an. Ölçü Allah Rasulü (s.a.v.)

İnsanın hayatındaki yanlışlar, ya ölçüyü iyi bilmemekten kaynaklanır, ya da ölçüyü hayat disiplini haline getirememekten ve hayatın fırtınaları içinde savrulmaktan.

Müslümanlar olarak akaidimizi yeterince biliyor muyuz? Mesela, her iman umdesinin iliklerimize kadar işleyebileceği bir akaid eğitimi aldık mı?

Müslümanlar olarak, sağlıklı bir Kur’an eğitimi aldık mı?

İSLAM'IN OLMAZSA OLMAZLARI

Müslümanlar olarak Allah Rasulü (s.a.v.)’nün örnek hayatını hece hece öğrendik mi, O’nu aşkla sevdik mi ve O’nun güzelliklerini etimize kemiğimize büründürecek bir eğitimden geçtik mi?

Dervişlik ki, kendini kulluk disiplini içine sevketme iradesi ile ilgilidir, acaba “Fıkh”ımızı, yani “Dinde lehimize ve aleyhimize olacak” şeyleri biliyor muyuz?

Sade Müslümanız diyelim, zarurat-ı diniyye denilen, İslam’ın olmazsa olmazlarının farkında mıyız ve “Hududullah”a riayet eden bir hayat kurma kararlılığımız hangi seviyede?

Müslümanlık ciddi iştir. Müslüman, hayatı ciddiye alan, dünyayı oyun ve eğlenceden ibaret görmeyen insandır. Onun için de hayatına giren en küçük bir şeyin temiz mi kirli mi olduğunun farkında olan insandır.

Bir kendi amel defterini ancak kendisinin yazdığını bilen, kendi hesap defterinin ancak kendisi tarafından savunulabileceğini bilen, mahkeme-i kübra yargılamasının tek başına olacağını bilen insandır. O durumda kime havale edebilirsiniz ki mahşer muhasebesini?

İslam dünyası olarak savruluşlar yaşıyoruz.

Zihin ve kalb dünyamız da bu alaboradan nasibini alıyor.

Hayat ölçülerimize yeniden bakmak lazımdır. Meşrulaştırmalar anaforuna düşmemeye itina etmek...

Hayatımızın bütün alanlarını İslam çerçevesi içine yerleştirmek...

Cihadımızı büyük cihad disiplininin imbiğinden geçirmek...

ALLAH'A GİDEN YOL

Tasavvufumuzu, “Allah’ı görüyormuş gibi yaşayan kul olma” dolayısıyla, Allah’ın hoşnutsuzluğuna sebep olacak davranışlardan kaçınma çerçevesine oturtmak... Birisini “mürşid” olarak önümüze alacak, elinden tutacaksak, onun yol rehberliğinden emin olmak.

Tarikatımızın “Allah’a giden yol” olmasını gözetmek.

Bağlılıklarımızı ancak Allah’ın razı olduğu çerçevede göstermek, Halik’a isyanda mahluka itaatten kaçınmak...

Birlikteliklerimizi hayırda yarışma esasına göre tanzim etmek, sadıklar – salihler birlikteliği haline getirmek.

Günahtan, şeytandan kaçar gibi kaçmak...

Şeytan’ın “Allah affeder” tuzağına düşüp, yanlışlara savrulmamak.

Günün beş vaktinde Rabbin huzuruna durup, Müslümanca duruşumuzu test etmek.

İçimizde sürekli bir nefis muhasebesi diriliği yaşamak.

Her yaptığımız işin, kulluk şuurundan kopmadan yapılmasına itina etmek.

Temel ölçüler diye Kur’an’dan ve Rasulullah’ın hayat disiplininden bir ana çerçeveyi belirlemek ve kendi kişiliklerimizi yeniden o çerçeveye oturtmaya yönelmek...

Düşünmek ki, yarın göç daveti alabiliriz ve hayat defterimizle Rabbimizin huzuruna çıkabiliriz. Savunulabilir hayat defterini koltuğumuzun altına alıp yolculuğa çıkmak...

Rabbim dünyadaki yürüyüşümüzü Zat’ına sadakatle varışı hedefleyen bir yürüyüş haline getirsin. Ve ebedi alemde yüz akı ile Huzuruna çıkabileceklerden eylesin.

Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, Ekim 2016, 368. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.