İslam'da Çocuk Sevgisi

Çocuğun sevgiden mahrum büyümesi, onu daima eksik yapar. Bir türlü kendine güvenemez, yakınlarına güvenemez. Başı sıkıştığında kime gideceğini bilemez. Hırçın ve bir o kadar da korkak olabilir. İstenmeyen davranışlar, sonra bize üzüntü olarak geri dönebilir. Eğer sevmeyi biliyorsa, bir ebeveyn aslâ geri durmamalı.

Uzmanların görüşüne göre, çocuğun kimlik oluşturmasında anne-babanın tavrı, sözleri, duruşu, tutarlılığı oldukça önemlidir. Çocuk doğruyu-yanlışı, sınırları âileden öğrenir.

Peygamber Efendimiz şöyle tavsiyede bulunmuştur:

“Çocuğu olan, onunla çocuklaşsın!” (Deylemî, III, 513)

Eskiden insanlar, çocuklarını kucaklarına alıp sevmeyi, ona “canım, bebeğim, çocuğum!” demeyi ayıp sayar veya çocuğun bununla şımaracağını düşünerek çocuğu uyurken severlermiş. Pek çok çocuğun ilerleyen yaşlarında anne-babasına hitâben:

“-Bana bir kere bile «Evlâdım!» demedin, sarılıp öpmedin!..” diye şikâyet ettiğine şâhit olmuşuzdur.

ÇOCUK SEVİLMEKTEN ŞIMARMAZ

Haksız da değildir hani… Çocuk, sevilmekten şımarmaz. Onu şımartan şey, ona, “Hayır!” diyememek ve onun sınırsız isteklerini, “Yeter ki sussun!” diye hemen yerine getirmektir.

Sevgi, şefkat gizlenmemeli. Eğer bir insan, sevmeyi bilirse mutludur. Çocuğumuzu içimizden geldiği gibi sevip sarmalıyız. Belki buna bir daha vaktimiz olmayabilir. Çocuğa zaman ayırma; şimdilerde onunla haftada bir gün parka veya sinemaya gitme şekline dönüştü. Bu yetmiyor maalesef...

Çocuğun sevgiden mahrum büyümesi, onu daima eksik yapar. Bir türlü kendine güvenemez, yakınlarına güvenemez. Başı sıkıştığında kime gideceğini bilemez. Hırçın ve bir o kadar da korkak olabilir. İstenmeyen davranışlar, sonra bize üzüntü olarak geri dönebilir. Eğer sevmeyi biliyorsa, bir ebeveyn aslâ geri durmamalı. Sevgi ve şefkatin yenemediği hiçbir zorluğun olmadığına dair birçok hadîs-i şerîf, atasözü ve deyiş vardır.

ANNE-BABAYA VERİLEN EMANET

Anne-baba olmak, sadece çocuk sahibi olmak değildir. Anne-baba olmak, daha çocuk dünyaya gelmeden, onun var oluşu, terbiyesi ve ahlâkının gelişimi hakkında bilgi sahibi olmaktır. Çocuk, anne-babaya, Allah Teâlâ’nın bir emânetidir. Bu şuurla, onun gelişine maddî hazırlık yapıldığı gibi, mânevî ve psikolojik hazırlık da yapılmalıdır.

Dinimizin emrettiği, toplumumuzun sahip olduğu medeniyet ve kültür değerleri, çocukların yaş, seviye ve mizaçlarına göre zamana yayılarak ve bütün eğitim imkânları kullanılarak verilmelidir. Anne-baba, bu hususta kendilerini yeterli görmezlerse, ilmine, ahlâkına ve eğitimciliğine güvendikleri kimselerden yardım ve destek almalıdırlar. Kısacası, çocuk, Allâh’ın bir emaneti olduğu gibi, toplumun ve insanlığın da anne-babaya geçici olarak verdiği bir emanettir. En başarılı anne-baba, emânete gerektiği gibi sahip çıkarak insanlığa ve gerçek sahibi olan Allâh’a, o evlâdı, tekrar sunabilen anne-babadır. Kendisi, bir gün bu fânî dünyadan ayrıldıktan sonra da yerinde “hoş bir sadâ” bırakabilmelidir.

ÇOCUKLARIMIZ SEVGİYE İHTİYAÇ DUYAR

Hayatta bazı şeylerin vakti geçmez, yanlış yapıldığı fark edildiğinde bazı şeyleri telâfi imkânı vardır. Ama çocuk eğitimi böyle değildir. Bilhassa çocuğun sevgiye ihtiyaç duyduğu, karakterinin şekillendiği dönemler geçtikten sonra; geriye dönüp buradaki hataları değiştirme fırsatı olmaz. Atalarımızın dediği gibi: “Doğurmakla bitmiyor, yoğurmak gerek onu... Gayrıya bırakma da sen eğit çocuğunu…”

Ufacık bir elektronik eşya aldığımızda bile kullanım kitapçığına bakmadan, bir bilene sormadan orasını-burasını kurcalamıyoruz. Verdiğimiz para boşa gitmesin diye… Unutmayalım ki, evlâtlarımız, o elektronik eşyalardan daha hassas ve kıymetli…

Kaynak: Ayşe Arslan Bay, Şebnem Dergisi, Sayı: 156

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZ ÇOCUKLARA NASIL DAVRANIRDI?

Peygamberimiz Çocuklara Nasıl Davranırdı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.