İslam ve Kadın

Allah Teâlâ insanları bir hikmete binaen farklı cinsler halinde yaratmış, her birine farklı vazife ve haklar vermiştir. Onları kendi ellerinde olmayan durumlardan mesul tutmamış, sadece iradeleriyle kazandıkları düşünce ve fiillerden hesaba çekeceğini bildirmiştir.

Allah ve melekleri için cinsiyet söz konusu değildir. Erkek ve dişi diye cinslere ayrılmak diğer mahlûkât için geçerlidir. Erkeği de kadını da Allah yaratmıştır ve her ikisi de O’nun kuludur. Dolayısıyla Allah’ın gönderdiği hak bir din olan İslâm’ın kadın ile erkek arasında adâletsizlik yapması mümkün değildir. Allah Teâlâ insanları bir hikmete binaen bu şekilde farklı cinsler halinde yaratmış, her birine farklı vazife ve haklar vermiştir. Onları kendi ellerinde olmayan durumlardan mesul tutmamış, sadece iradeleriyle kazandıkları düşünce ve fiillerden hesaba çekeceğini bildirmiştir. Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan zevcesini var eden ve ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbiniz’e hürmetsizlikten sakının! Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” (Nisâ, 1)

 “Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mü’min olarak sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisâ, 124)

Cenâb-ı Hak, kul hakkını muhterem tutar ve insanlara birbirlerinin hakkını yemeyi yasaklar. Güçlülerin zayıfları koruyup gözetmesi gerektiğini ifade eder. İnsanlar doğru bir inanca sahip olup Allah’tan korktuğunda bu haklar korunur. Ancak insanlar doğru inancı kaybedip Allah’tan uzaklaştığı zaman, zayıfların hakları zâyi edilmeye başlar. Kadınlar da bu haksızlığın en büyük kurbanı olurlar. Peygamberler, ilâhî tebliğlerle insanlara geldikçe kadına, anneye ve kız çocuğuna gereken değer verilmiş, onların tebliğleri terkedildiğinde ise kadın hakkında ifrat ve tefritler baş göstermiş, umûmiyetle de kadın ezilmeye mahkûm edilmiştir. O hâlde şunu diyebiliriz: “Her şeyin başı Allah korkusudur.” İnsanlar Allah korkusundan mahrum kaldıklarında her türlü haksızlığı ve zulmü yapabilecek duruma düşerler. Mehmed Âkif ne güzel söyler:

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;

Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

 

 

İslam ve İhsan

İSLAM'DA KADIN HAKLARI NELERDİR?

İslam'da Kadın Hakları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.