İslam Kişisel Gelişim Programı

Peygamber Efendimiz (s.a.v) önderliğinde maddi ve manevi bir iklim geçişi, kalbi ve bedeni terbiye, her müslümanın uyması gereken bir liste, bir program...

Tabib-i Kulûb, yani “kalblerin tabibi” diyor ki:

-Eğer, inançla, sonunda gerçek anlamda kurtulacağınıza inanarak bu hayat çerçevesine riayet ederseniz bir anlamda gerçek bir arınma yaşar, yani deyim yerindeyse kilometreyi sıfırlarsınız.

Onun için ilk şart, iradeyi bilemek, kalbi bir disiplinle yola çıkmak, inanmak, inanmak, inanmak...

30 GÜNLÜK KİŞİLİK DİYETİNİN İLK ADIMI

30 günlük kalbi bir donanım bu.

Bir de, ümitvar olmak. Bu iş sonunda olacak, diye inanmak. Ben o kalbi disiplini kuşanırsam, yollar açılacak. Rabbim bana yolda yürümeyi kolaylaştıracak.” Bu inancı hep diri tutmak. Çünkü bu inancın diriliği demek, benim o baştaki kalb disiplininden kopmamam demek.

Bu iş, 30 gün süreyle kombine bir hayatın kuşanılması niteliğinde olacak. Beden, kalb ve mal... İnsanla ilgili bu üç sektörün, tamamen Yaratan’a yakınlık iştiyakıyla yüklenmesi şeklinde.

Açlığın, susuzluğun, cinsel perhizin, kulluk bilinci ile yapılması gerekiyor bu 30 gün içinde.

Ömür O’nun, yani Yaratan’ın lütfu. Can O’nun lutfu. Sağlık O’nun lutfu. Yeme içme ve üreme düzeni O’nun luftu. İnsanın içine bütün bunlara yönelik arzuyu O koymuş. Ve O diyor ki:

-Bir ay süreyle, “Benim rızam için” bütün bu alanlardaki yönelişini kısıtla.

Bunun insana vermek istediği farkındalık duygusu şu:

-Bakalım hayatındaki bütün bu lütufların farkında mısın? Bu lütufların nerden geldiğinin farkında mısın?

-Bakalım aynı ihtiyaçları duyup da aynı imkanları bulamayanların farkında mısın?

Ama gel, daha da öncelikle, hemen o irade kuşanmasını yaparken, yola külli bir tevbe ile çık. Derin bir nefis muhasebesi ile...

Çünkü böyle bir yola külli bir çekapla çıkılır önce. Külli bir çekap için de külli bir kişilik MR’ı çektirmek gerekiyor. Kalbin büyüdü mü, karaciğerin yağlandı mı, vücudun orasında burasında anormallikler oluştu mu... Bu soruların şahsiyet karşılığı “Kalbin karardı mı, ya da ne kadar karardı, üzerinde ne kadar siyah nokta var, kalbinin üzerine ne kadar günah lekesi düştü, dimağının koordinatlarında savrulma var mı, dünyaya, yaratılışa, ölüme, ölüm ötesine nasıl bakıyorsun, gözlerin Rabbin lutfettiği safiyeti  koruyor mu, ayakların hangi yollarda yürüdü, kulakların hangi seslerle doldu, dilinde, damağında helalin tadı mı saklı, haramın mı, ellerinde abdestin arı duruluğu mu var, harama dokunmanın kirleri mi? Bakmak lâzım, ayrıştırmak lâzım en ince ayrıntılarına varıncaya kadar...

Yeni bir hayata kanat açıyorsun ne de olsa...

Onun için geçmiş hayat dosyasını önüne koy ve ayrıştır. Nasuh bir tevbe yap. Yani yüreğinin en ince kıvrımlarına nasihat eden, “Allah’ın hududu aşılmaz” uyarısını yapan, “Kul hakkı ile Ahirete gidilmez” hükmünü kazıyan bir tevbe yap. Bir daha yapmamak için, bir mü’mine yakışmayan bütün geçmiş davranışların için tevbe et. Hukukunu çiğnediğin herkesle helalleş. Bir daha “hududullah”ı aşmamaya, bir daha kul hakkı çiğnememeye azmü cezmü kasteyle.

Bu 30 gün içinde güne seherle ve sahurla başlanır. Orada teheccüdle Rabbin huzuruna durulur ve “Bela – Evet Sen bizim rabbimizsin” ahdi yenilenir. Sonra Rabbin lütfu gıdalar alınır ve yola çıkılır.

Artık başta kalb için olmak üzere bir hasssasiyet süreci başlamış demektir.

Kalb her an Rabbi ile birliktelik idraki içinde olacak.

Bu diyetin olmazsa olmaz şartı bu.

Göz itina ile bakacak.

Dil itina ile konuşacak.

Nefsi yönelişler kalbin disiplininden geçerek hayat bulacak.

Kalblerin tabibi, son nefeslerinde “Aman namaza dikkat edin namaza...” diye seslenmişti.

30 gün, günün beş vaktindeki çağrılara uyacaksın. “Haydin salaha- Haydin namaza” çağrılarına kulak vermeyen, onun ardından gelen “Haydin felaha – Haydin kurtuluşa” hedefine nasıl ulaşır.?

Günde 5 vakit derin bir heyecan içinde, huşuyu, kalbi bir kıvam haline getirerek koş camilerin engin iklimine...

Şunu söylemeliyim:

Bu 30 gün, mümkün olabildiği ölçüde dünya meşgalesini azalt. Yükünü hafiflet ki, kalben ve bedenen bu diyete mecal bulasın.

Camiye vakit bulmalısın, cemaate vakit bulmalısın.  Cami ve cemaat, sana farkında olmadan kalbi akışlar sağlayacak, oradaki birbiri ile bütünleşerek yoğunlaşmış mü’min kalb yoğunluğu, birleşik kaplar gibi birleşik kalbler ikliminde yaşatacak.

30 günün her günü, Ramazan’da Tabib-i Kulûbumuzun özel davranış modeli olarak, teravihlerle biter. Bu 30 günlük diyette Teravih, mü’minleri buluşturduğu coşkulu iklimde, her akşam yaşanan özel bir rahatlama terapisi gibidir. Gürül gürül gidilir camilere, gürül gürül kılınır teravihler ve sevinç yumakları gönüllere dolarak dönülür evlere... Adeta ertesi günün azmi ve kararlılığı yüklenilerek.

DİYETTE ÖNEMLİ BİR KURAL

30 gün süreyle her gece gözlerini dünyaya kaparken günün artı ve eksilerini düşün. Bir muhasebe yap. Tevbende gedik açıldı mı? Gözlerin ne durumda? Dilin, kalbin ne durumda? Tabib-i Kulubun bizzat örnekleyerek sunduğu hayat disiplini içinde misin? Bunu her gece yap, bunu on gün geçince toplu olarak bir daha yap, 15 gün geçince, yani yol yarılanınca bir daha yap.

Sonra, son on’a girince daha derin yap bu muhasebeleri. O günler, Kalb doktorumuzun, duyarlı olmamızı istediği günler. Çünkü o günler içinde birg üne, Yaratan, özel bir rahmet yüklemiş. Düşün bir: Bin aylık rahmet bu. Sanki bin kere böyle diyet yapmışsın gibi. Nasıl bir şey o? Nasıl bir kalbi uyanış, diriliş, yükseliş hali ki, öyle bir ödüle lâyık oluyor? Aman dikkat. Hele 27’inci geceye... Aman dikkat. Gece kalbin avucunda olsun. Gece yüreğin ağzında olsun. Gece yüreğin yüreğinde olsun. Olsun ki, oraya nazar ettiğinde oranın sahibi, kendi Zatını bulabilsin orada ve rahmet yağsın oraya...

Başta söylendi ya...

Bu diyet, kombine, içiçe, kıvrım kıvrım, her davranışın birbirini besleyerek yürüdüğü bir diyet.

Beden, kalb, mal...

-Allah, mü’minlerin mal ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır.

Bunun anlamı, gerektiğinde mal ve canınızı Allah için ortaya koyabilme dirayeti demek.

Yaratan’a bu güveni verebiliyor musun? Kalbindeki Rabbani irtibat, seni böylebir adanmmışlığa yöneltecek kıvamda mı?

Bunu bilir kalbin sahibi... Mutlak bilir.

Ve kalbin böyle bir kıvamda olmasını istiyor O.

İstiyor ki, mal da can da Allah yolunda olsun.

-Sen varsın Rabbim ve her şey Senin... Ben de seninim. Araya ne kendim girebilirim, ne evlatlarım ne mal ve mülk. Sana selim bir kalb götürmem için bana yardımını esirgeme.

İşte bu 30 günde, ilahi yardıma lâyık olabilmek için kendine yardım et.

İyi yürüdün bu günlere kadar. Gözüne ve gönlüne dikkat ettin. Dilini kirli sözcüklerden korudun.

Şimdi sıra can yongasını koparıp lâyık olana vermeye geldi.

Kolay değil bu. Adı üstünde can yongası... koparıp verdiğin her şeyi bedeninden kesip veriyor gibi gelir insana...

Oysa hiçbiri senin değil. Bedenin de senin değil, can yongası dediğimiz mal mülk de...

Bedenini Yaratan’ın verdiği hayat çerçevesine oturtmak için gayret sarfettin,şimdi “O’nun verdiği rızık”tan, O’nun işaret ettiği sarf alanına imkan taşıyacaksın. Burada en önemli husus, senin, mal – mülkten kopup, Yaratan’a yönelme kıvamı kazanmandır. Yoksa Yaratan, sana verdiği gibi cümle âleme verebilir. Çünkü senin de herhangi bir şeyin yoktu,başkalarının da... Hatta sen de yoktun, başkaları da... Seni ve başkalarını yaratan, sana ve başkalarına imkan veren veya vermeyen, seni “Allah için verebilmek”le sınıyor, bir başkasını “Yokluktan Allah’a gidebilmek”le sınıyor. Varlıktan Allah’a gidebilmek mi zor, yokluktan gidebilmek mi? Kimbilir?

Ama var olandan verebilmek de bir kalbi antreman işi... Diyetle bunu da kazanmamız lâzım.

Zekat ve sadaka...

Keşke her güne bir sadakamız düşse...

Keşke 30 gün süreyle her gün, küçücük ikramlarla bile olsa, bir fukaranın kalbini ışıtabilsek...

Kendi kalbimiz ne kadar ışırdı kimbilir!

Ama eğer geçen 10, 20 günümüz bize kalbi anlamda bir şeyler kazandırmışsa, artık, malımız içindeki fukara hakkını, hakkıyla ayırma zamanı gelmiş demektir.

Koy önüne bütün mali imkanını ve Yaratan seni görüyormuş gibi bir hesaplama yap. İçini ferah tut. İçinden hiçbir yanlış hesap geçirme. Veren’in cömertliğini unutma. Bütün bunların sana Rızık olarak verildiğini unutma. Asla karunlaşma. İçinde Karun’un kalb karanlığnıdan en küçük bir kırıntı barındırma. Tabib-i Kulubumuz, bu günlerde, esen rüzgar kadar cömert olurmuş. Ona bak. Onu düşün. Onun gibi olmaya çalış. Bu 30 gün, özel bir 30 gün olsun hayatında. Hani denir ya: Bu Ramazan değilse hangi Ramazan? Ayır malının içindeki fukara hakkını, gönül huzuru içinde ver.

Keşke, onları en güzel zarflar içine koyabilsen, fukara kapılarını çalabilsen, yüzüne yansıyan kalb tebessümünle onların gönlüne aksan... Dualarını alsan. Dualarına mukabele etsen. Her kapı çalışta, kalbinin bir hücresinin daha dirildiğini, daha bir onarıldığını hissetsen.

30 GÜN DOLUYOR MU?

İçimizde cennetin kapısına doğru ilerlemek gibi bir duygu uçuyor mu?

Bayramı hak ediyor muyuz?

Yüreklerimizde cennette buluşma gibi bir neş’e var mı?

Kutlu olsun. Receb’in ve Şaban’ın bereketiyle geldiniz, Rabbin lütfu ile Ramazan’a kavuştunuz, 30 günlük bir şahsiyet diyetine tabi oldunuz, kalbinizi Rabbani ışıklar altında ihya ettiniz.

Ve şimdi bayram.

Büyük sevinçler var içimizde. Bu, kuşandığımız yeni hayat disiplininin sevinci gibi yansımalı dünyamıza... Bu sevince biz, yeni bir hayat disiplini edinerek geldik. Öyleyse bundan sonra, kalplerimizin kirlenmemesine, dimağ ölçülerimizin darmadağın olmamasına, Allah’ın bize lutfettiği bütün melekelerin O’nun çizdiği hudutlar içinde hayat sürmesine itina etmelisiniz.

Şimdi bayram.

Mübarek olsun. Rabbimiz hepimizi Cennet’in ebedi bayram ikliminde buluştursun. Amin.

Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, 2009 - Agustos, Sayı: 282, Sayfa: 003

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.