İslam Karşıtlığı İçin Her Zaman Bir Bahaneleri Var

İslamofobi konusunda araştırmalar yapan akademisyenler, Avrupa'daki İslam karşıtlığının, "siyasi nedenlere bağlı olarak yükseldiği" değerlendirmesinde bulundu.

Sovyetler Birliğinin çöküşü, ABD ve Batı'yı yeni bir "korku imparatorluğu" kurmaya itti. Bu süreçte dünyada, adı "barış" olmasına rağmen İslam, "korku dini" haline dönüştürülmeye çalışıldı.

ABD'de 11 Eylül 2001'de Dünya Ticaret Merkezi'ne gerçekleştirilen saldırının ardından, 11 Mart 2004'te Madrid, 21 Temmuz 2005'te Londra'daki saldırılarla "uluslararası terörizmle mücadele" adı altında İslam ve Müslümanlar hedefe konuldu. Saldırıyı düzenlediği belirtilen El Kaide ile özdeşleştirilmek istenen İslam, Batı'nın ve ABD'nin işgallerini meşrulaştırmak için propaganda aracına dönüştürüldü.

ABD ve Avrupa'da başlayan "İslam korkusu" mülteci sorunu ile abartılarak daha geniş kitlelere yayıldı. Özellikle Batılı medya organları ve siyasetçilerin algı operasyonlarıyla, Ortadoğu ya da Afrika ülkesinden gelen herkes "potansiyel terörist" ilan edildi. Bu algı operasyonlarıyla Avrupa'daki Müslüman nüfus olduğundan fazla gösterilerek, "Müslümanlar Avrupa'yı istila ediyor" korkusu oluşturuluyor.

İSLAM KARŞITLIĞI İÇİN BAHANE ÇOK 

İslamofobi konusunda araştırmalar yapan akademisyenler, Avrupa'daki İslam karşıtlığının "siyasi nedenlere bağlı olarak yükseldiği" değerlendirmesinde bulundu.

Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Çaksu, Avrupa'nın "diğeri, başkası" gibi düşmanlar üreterek kendini tanımladığını ve bu tanımlama içinde İslam'ın her zaman "negatif bir unsur" olduğunu söyledi.

Avrupa'nın kendisini İslam karşıtlığı ile tanımladığını belirten Çaksu, şöyle devam etti:

"Ya da buna ihtiyaç duyuyor. Doğu Avrupa'dakiler, 'Biz Avrupa'yı İslam'a karşı koruduk' diyorlar. Düşünün, kahve İngiltere'ye girdiğinde bunu bir 'işgal' ve 'İslamlaştırma' olarak görmüşlerdi. Bu tamamen siyasi ve kültürel bir tavır. Dün kahveye karşı çıkanlar, bugün 'Kebap ve lahmacun kültürümüzü işgal ediyor' diyor. Avrupa, İslam'a karşı çıkmak için her zaman bir bahane buluyor."

Çaksu, İslamofobinin dini bir temele dayanmadığını, daha çok siyasi olduğunu vurguladı.

Dini boyutun hedefe Müslümanların konulmasıyla ilgili olduğunu belirten Çaksu, "Çünkü hoşgörüsüz ve ırkçılık yaptıkları insanlar sonuçta Müslümanlar. Avrupa tarihinde bir İslam'a karşıtlık var ama bu hep siyasi. Tarihe baktığımız zaman, Türkler Avrupa'yı işgal edecekler korkusu hep vardır. Çünkü bir Viyana örneği var." diye konuştu.

İSLAMOFOBİYİ BİLEREK YÜKSELTİYORLAR

Doç. Dr. Çaksu, islamofobinin Sovyetler Birliği ve Doğu Blokunun yıkılmasından sonra daha da arttığını, Avrupa'nın tarihi boyunca kendini beslemek için hep bir düşmana ihtiyaç duyduğunu söyledi.

Batı dünyasının bu algı operasyonunu basın üzerinden yaptığına dikkati çeken Çaksu, şöyle devam etti:

"Batı dünyasının bu ön yargılarına ve islamofobik tavırlarına karşı mutlak bir şekilde medyayı iyi kullanması gerekiyor. Çünkü Batı bu korkuyu medya yoluyla empoze ediyor. Tabii diğer taraftan Batılı siyasetçiler var. Onlar da bu algıyı körüklüyor ve korku, nefrete dönüştürüyor. Mesela, Türkiye'nin AB'ye girmesi neden bu kadar çok Fransa'yı ilgilendiriyor. Tüm seçim kampanyası boyunca Sarkozy, 'Türkiye'yi Avrupa'ya sokmayacağız, izin vermeyeceğiz' argümanını kullandı. Bunu yaparken Fransız halkını Türkiye'ye ve dolayısıyla İslam'a karşı kışkırttı."

Sadece Avrupa'da siyasiler ve medyanın değil, büyük sermaye şirketlerinin de bu nefret üzerinden rant sağlamaya çalıştığını dile getiren Çaksu, "Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki siyasiler medya ve büyük şirketler islamofobiyi körüklüyor. Bunu da daha çok rekabet ve pazar kaybetmemek için yapıyorlar." ifadelerini kullandı.

Çaksu, Avrupa'daki Müslümanların durumunun kritik bir süreçte olduğunu, yükselen ırkçılığın ve bozulan Avrupa ekonomisinin göçmen rotasını değiştirebileceğini ileri sürerek, "Birçok Müslüman, ülkelerine geri dönüyor ya da dönmeyi düşünüyor. Özellikle Avrupa'da ekonominin gittikçe kötüleşmesi de insanların dönmesinde büyük bir faktör olacak. Avrupa ekonomik anlamda bitti gibi bir şey. Ekonomi artık Asya-Pasifik'te yükseliyor. Belki insanlar artık Avrupa'ya değil de Güneydoğu Asya, Çin ve Japonya'ya gidecekler." görüşünü dile getirdi.

HEDEFTE SADECE MÜSLÜMANLAR VAR

Belçika Liege Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Abdeslam Marfouk da Avrupa'daki İslam korkusunun ırkçılık ve çeşitliliğe tahammülsüzlüğün sonucu ortaya çıktığını söyledi.

Göçmen krizi ile başlayan 'yabancı, öteki' korkusunun, Avrupa'da sadece Müslümanları hedef aldığına dikkati çeken Marfouk, "Zenofobi yani yabancı korkusu, nefreti Avrupalıların, kendinden farklı olan ya da farklı bir ülkeden gelen insanlardan korkmasına ve nefret etmesine yol açtı. Maalesef bu korkunun ve nefretin hedefinde sadece Müslümanlar var." dedi.

Marfouk, islamofobinin belli siyasi kaygılarla toplumlara dayatıldığını, bu korkuyla toplumların birlikte yaşama ve çeşitlilik direncinin yıkılmaya çalışıldığını savundu.

Batı medyasının, islamofobi korkusunu yaymak için elinden geleni yaptığını belirten Marfouk, şöyle konuştu:

"Aslında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Avrupa toplumunun artık çeşitliliğe karşı tahammülü yok ve Avrupa'nın birçok ülkesinde İslam karşıtlığı, İslam korkusu veya göçmen karşıtlığı, politikacıların seçimleri kazanmak için kullandığı bir malzemeye dönüştü. Avrupalı birçok siyasetçi, İslam karşıtlığını popüler propaganda aracına dönüştürdü.

AVRUPALI POLİTİKACILAR İSLAM KARŞITLIĞINI KULLANIYORLAR

Bildiğiniz gibi aşırı sağcı ve ırkçı Hollandalı siyasetçi Geert Wilders, en büyük seçim propagandasını İslam karşıtlığı üzerine kuruyor. Bu adamın ülkede seçimleri kazanma ihtimali hala var. Böyle bir durumda Hollanda'da yaşayan Müslümanların durumu çok vahim olabilir. Sadece Wilders değil, Avrupa'da şu anda birçok politikacı İslam karşıtlığı retoriğini kullanıyor. Ama tüm bu çabalara rağmen, bir kısım Avrupalı halklar bu söylemlerin birer seçim malzemesi olduğunu gayet iyi biliyor."

Marfouk, Avrupa'da yükselen İslam karşıtlığıyla mücadele konusunda Müslüman ülkelerin başkanlarına ve medyasına çok iş düştüğünü vurgulayan Marfouk, şunları kaydetti:

"Çünkü Batılı birçok insan, İslam hakkında doğru dürüst bir bilgiye sahip değil. Sahip oldukları bilgiler ise tamamen yanlış bilgilendirme sonucu edinilmiş. İstanbul'da düzenlenen uluslararası islamofobi konferansları gibi çalışmaları, Avrupa'ya da taşımak oralarda da düzenlemek zorundayız. Madem Batı medyası ve politikacıları islamofobiyi bir propaganda malzemesi olarak kullanıyor, biz Müslümanlar da onlara aynı şekilde karşılık vermeliyiz. Medyayı etkin şekilde kullanmalıyız. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına da çok fazla iş düşmektedir."

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.