İslam Kardeşliği Nasıl Olmalıdır?

On dört asırlık İslâm tarihi, îman kardeşliği kıvamının yakalandığı devirlerdeki zaferler ve fetihler, yaşanmadığı devirlerdeki hezimetler ve kayıplar manzumesidir. O kardeşlik varsa, Endülüs bir avuç müslümanla fethedilmiş; o kardeşlik yerini tefrikaya ve düşmanla ittifâka terk etmişse, yüz binlerce müslümanın durduramadığı bir hezimet ve fâcia ile o topraklar kaybedilmiştir.

Mü’minler kendi aralarında ise tam bir kardeşlik harcı ile yekvücut bir bina gibidirler. Âyet-i kerîmede buyurulur:

Allah, kendi yolunda bünyân-ı mersûs (parçaları kurşunla kenetlenerek yekpâre hâline gelmiş olan sağlam bir bina) gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (es-Saff, 4)

Bu yekpâre bina teşbihi, müslümanların Hak yolundaki gayretlerinin, hem maddî olarak; teşkilâtlı, tertipli, nizamlı olması gerektiğini, hem kalbî olarak aynı dâvâ etrafında ideal birliği, niyet birliği içerisinde bir araya gelmiş; aralarında hiçbir bürûdet, menfî duygu olmaksızın kenetlenmiş olmalarının îcâb ettiğini ifade etmektedir. Bir cemiyeti bir arada tutan, inandığı hakikatler etrafında kenetlenişidir.

14 asırlık İslâm tarihi; bu îman kardeşliği kıvâmının yaşandığı devirlerdeki zaferler ve fetihler, ancak yaşanmadığı devirlerdeki hezîmetler ve kayıplar manzûmesidir. Kenetlenmiş İslâm kardeşliği varsa, Endülüs bir avuç müslümanla fethedilmiş; o kardeşlik yerini tefrikaya, düşmanla ittifaka terk etmişse yüz binlerce müslümanın durduramadığı bir hezîmet ve fâcia ile o topraklar kaybedilmiştir.

KARDEŞLİĞİ KUVVETLENDİREBİLMEK

Kardeşliği kuvvetlendirmek için irtibatı sürdürmek, kötü huylara sabretmek ve üzücü, kırıcı davranışlara karşı tebessüm etmek gerekir ki bunlar da Allah Teâlâ’nın sevdiği hasletlerdir: Hadîs-i şeriflerde buyurulur:

“Benim rızâm için birbirlerini sevenlere, benim rızâm için bolca sarf edenlere, birbirlerini sevmede samimî ve içten davranan sâdıklara, akraba ve dost ilişkilerini kesmeyenlere veya birbirlerini ziyaret edenlere sevgim hak olmuştur.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 229)

“Allah Teâlâ, eskiden beri gelen kardeşliğe devam etmeyi sever. Öyleyse kadîm dostluklarınızı devam ettiriniz.” (Deylemî, Müsned, I, 154)

“Allah; kötü komşusu olup da ona, sevâbını umarak ve Allah, hayatta iken veya ölümle bir çıkış yolu verinceye kadar sabreden kulunu sever.” (Deylemî, Müsned, I, 158)

“Allah; uyumlu, yumuşak ve güler yüzlü kimseyi sever.” (Beyhakî, Şuab, VI, 254/8055, 8056)

KENDİMİZİ BİR MUHASEBE EDELİM

Bugün kardeşliğimizi ve cemiyetimizin kardeşlik dokusunu bu nazarla muhasebe etmeliyiz.

Toplumumuz; Malazgirt’te ve Çanakkale’de olduğu gibi tek bir yürek hâlinde midir? Yoksa toplumumuzun kalbi çatlaklarla mı doludur?

Hak yolunda cehd ü gayretlerimiz, fedâkârlıklarımız, ashâb-ı kiram ile, muzaffer ecdâdımız ile mukayese edildiğinde hangi seviyededir?

İbâdet hayatımız, aile hayatımız, iş hayatımız; Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği takvâ, ihsan, tevbe ve temizliğe riâyet ölçülerine göre ne durumdadır?

Yaz Kur’ân kurslarını, Ramazân-ı şerifleri, toplumumuzdaki yaraların tedavisi için ganîmet bilmek zarûrîdir. Allâh’ın sevdiği cihâd eden kullardan olmak için, herkes kendi imkânlarıyla Kur’ân müesseselerine omuz ve yürek vermeye koşmalıdır. Camileri dolduran yavrularımızın, «kalbi camilere asılı kalan gençler» olmasına âzamî gayret etmemiz gerekir.

Ehl-i dünya; fânî ve süflî lezzetlerine her türlü süslü, yaldızlı vasıtayla çağırırken; ehl-i îman da her türlü imkânını, Hakk’ın yolunu sevdirmekte seferber etmekten imtinâ etmemelidir.

Tebessüm ile, İslâm’ın güler yüzünü, adâleti tevzî eden, Hakk’ı ve hakikati müdafaa için cehd ü gayretten ayrılmayan, takvâ titizliğiyle yaşayıp, en ufak bir sürçmede derhâl tevbe ve arınma kapısına yönelen mü’minler; ilâhî muhabbete nâil, bahtiyar kullardır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2013 Ay: Temmuz Sayı: 101

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.