İslam Dünyasında Problemler ve Bunların Çareleri

Suriye'nin önde gelen alimlerinden Prof. Dr. Muhammed Ratib Nabulsi'nin kişisel web sayfasında yer alan makalesinde İslam dünyasının problemleri ve çareleri anlatılıyor.

Tercüme eden: Beytullah Demircioğlu

Üzülerek ifade etmek gerekirse İslam dünyası olarak hep problemlerimizi, hatalarımızı, zayıflığımızı konuşuyoruz. Müslümanlar açısından artık geçmişin o parlak günlerinin çok uzakta olduğu bir vakıa. Müslümanların bulunduğu her yerde bir sorun var ne yazık ki. En batıda da olsa en doğuda da olsa benzer problemler içerisinde bulunuyor Müslümanlar. Hatta kendi ülkelerinden uzaklara gittiklerinde sorunlarını da beraberinde getiriyorlar. Husumetler, etnik milliyetçilik, karşılıklı ithamlaşmalar, tekfire varan suçlamalar gibi hastalıklarımızı göç ettiğimiz yerlere de taşıyoruz.

Müslümanlar bugün, doğulu kisveli batılı gibi yaşıyorlar. Doğulular ama batılı gibi davranıyorlar. İslami kılıf giydirilmiş Batılı değerleri özümsüyorlar. Batı’nın örf ve adetlerini, değerlerini taklit ediyorlar. Fikri yapımız tevhidi değil. Davranışlarımızda, muamelatımızda ahiret hassasiyetini kaybettik. Dünyayı daha çok önceliyoruz. Ehli dünyanın ölçüleriyle hareket ‎ediyoruz.

İSLAM DÜNYASININ SORULARI-SORUNLARI

Haklı olarak İslam dünyasının içinde bulunduğu bu durum sorgulanıyor.

Neden bugün o parlak günlerimizin çok uzağındayız?

Neden ezilenler hep Müslümanlar?

Kur’an’da Müminlere vaat edilen zafer neden bir türlü gerçekleşmiyor?

Nerede yanlış yapıyoruz? O yanlışı düzeltmek için ne yapmalıyız?

Problem, hastalığımızın teşhisinde mi yoksa tedavisinde mi?

Problem, hastalığımızı doğru teşhis edecek doktorların olmayışında mı?

Problem hastalığımızı tedavi edecek ilacın yokluğunda mı?

Yoksa problem, kendisine önerilen ilacı kullanmamada direnen hastada mı?

Velhasıl problem, hastada mı, doktorda mı ya da ilaçta mı?

İSLAM DÜNYASI NEDEN BU DURUMDA?

Neden bu durumda olduğumuza ilişkin bazı tespitlerimizi paylaşmak istiyorum.

-Öncelikle iyiliği emretmeyi, kötülükten sakındırmayı terk ettik.

-İbadetlerimiz şekilden ibaret hale geldi.

Allah Teâlâ buyuruyor:

 “Onlardan sonra öyle bir soy geldi ki namazı zâyi etti onlar, şehvetlere uydular, azgınlıklarının cezasına pek yakında uğrayacak onlar.” (Meryem 59.)

Müfessirler “Namazı zayi etmeyi”, namazın içeriğini boşaltmak olarak yorumlamışlardır. Yani her namaz kılanımız namaz kılmış olmuyor. İçi boşaltılmış namazlarımız var.

KALPLERİMİZ KİN VE NEFRETLE DOLDU

Allah Teâlâ buyuruyor ki; “O günde malın da evladın da hiç faydası olmaz” (Şura/88)

Selim bir kalp, Allah Teâlâ’nın razı olmadığı şeye can atmaz, O’nun hükmünden başka hüküm tanımaz. O’ndan başkasına ibadet etmez. O’nun vahyine aykırı hiçbir haberi onaylamaz.

-Gafletimizden kendimiz, Allah Teâlâ’ya yakın olduğumuz zannına kapıldık.

Yahudiler ve Hıristiyanlar Dediler ki; “Biz Allah’ın oğullarıyız ve sevgilileriyiz

İSLAM DÜNYASINDA ADALET TESİS EDİLEMİYOR

Allah Teala da onlara; “Öyleyse neden günahlarınızdan dolayı size azâp ediyor?” dedi. Müslümanlar da lisanı hal ile diyorlar ki;

“Biz Muhammed s.a.v.’ın ümmetiyiz. Biz merhamet edilmiş ümmetiz, biz vahiy ümmetiyiz, biz Kur’an ümmetiyiz…

Allah Teâlâ’da bu gaflet ehli Müslümanlara diyor ki;

Öyleyse neden günahlarınızdan dolayı size azâp ediyor? Hayır, siz, ancak onun yarattığı insanlardansınız”

Velhasıl, geçmiş ümmetlerin helâkine neden olan hasletler bizim ümmetimizde de mevcut ne yazık ki. Ama bunun farkında değiliz.

-İslam dünyasında zulüm kol geziyor ve adalet tesis edilemiyor.

TÜM İNSANLIĞI İSLAM'A DAVET ETME GÖREVİNİ İFA ETMİYORUZ

“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık.” (Bakara 143)

Bu dini, diğer halklara ve milletlere tebliğ etmek için çabalıyor muyuz? Bu dinin tüm dünyaya yayılmasını istiyor muyuz?

ARAMIZDAKİ PARÇALANMIŞLIĞI VE İHTİLAFLARI DERİNLEŞTİRİYORUZ

Allah Teâlâ buyuruyor; “Hiç şüphe yok ki bir tek ümmetsiniz siz ve ben Rabbinizim, bana kulluk edin.” (Enbiya 92)

Ümmet olarak, ihtilaflarımızı bir kenara bırakıp saflarımızı birleştirebiliyor muyuz? Ümmetin menfaatini kendi menfaatimize tercih ediyor muyuz? Yoksa ümmetin saflarının dağılmasına neden olsa da kendi küçük çıkarlarımızın hesabını mı yapıyoruz?

PROBLEMLERİMİZİN ÇÖZÜMÜNDE DİNİ DEVRE DIŞI BIRAKTIK

Allah Teâlâ buyuruyor ki; “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr 19)

Çözümlemeye çalıştığımız herhangi bir meseleyi, hangi seviyede olursa olsun o konunun çözümünde ilahi bir metodun olduğunu unutuyoruz, göz ardı ediyoruz.

Pek çok Arap ülkesinde aile problemleri ile alakalı sayısız toplantıya katıldım. Onlarca tebliğ dinledim. Yeminle söylüyorum, o tebliğlerin pek çoğunda “Allah, İslam, Kur’an” kelimelerini duymadım. Problemlerimizi vahiyden, Allah Teâlâ’nın metodundan gafil bir şekilde halletmeye çalışıyoruz.

VAKTİMİZİ BOŞA HARCIYORUZ

Vaktimizin değerini bilmiyoruz. Hayatımızın en ucuz şeyi zaman. Biz güneş altında uyuyoruz, düşmanlarımız karanlıkta çalışıyor. Onların vahyi yok bizimse güneş gibi yolumuzu aydınlatan Kur’an-ı Kerimimiz var. Fakat hep uyuyoruz. Vahiyden mahrum düşmanlarımız ise gece gündüz çalışıyor.

Allah Teâlâ, gücümüz yettiğince düşmanlarımıza karşı hazırlık yapmamızı emrediyor. Onlar bize karşı hazırlık yapıyorlar, bizim ise hiçbir hazırlığımız yok. 100 senedir gece gündüz çalışıyorlar ve o güce ulaştılar. Elde ettikleri güç ile kültürlerini bize dayatıyorlar. Dinimizi tahrif etmeye çalışıyorlar. Kur’an’dan uzaklaştıkça zayıfladık. O kadar ki kutsallarımıza hakaret etme cüretini gösterdiler. Hepsi bizim zafiyetimiz yüzünden.

İnsan yeryüzünün en büyük servetidir. İnsan her şeyin aslıdır. Bütün sistemlerin hedefinde de insan vardır. Ancak İslam dünyasında insan kurban edilmiştir. İnsan zayıfladığı, değersizleştirildiği zaman bütün toplum zayıflar, değersizleşir. İnsan güçlendiği zaman bütün toplum güçlenir, değerlenir.

TAKLİTÇİLİĞİ YEĞLEDİK, KENDİMİZ İCAT ETMEYİ DEĞİL

Müslümanlar olarak çaba göstermiyoruz, taklit ediyoruz. Naklediyoruz, kendimiz bulmuyoruz. Ezberliyoruz, düşünmüyoruz. Problemlerimizin çözümünde başkalarının fikirlerini kullanıyoruz. Sonuç da tabiatı ile trajik oluyor.

İnen ilk ayet “Oku”. Ama okumamız, imani bir okuma olmalı. İmanın hakikatine ulaşmak hedefi ile olmalı.

ÇOK KONUŞUP AZ ÇALIŞIYORUZ

Pek çokları İslam dünyasına, “çok konuşan az çalışanların dünyası” gözüyle bakıyor. Çoğunlukla da boş işlerle uğraşıyoruz. Dünya çölleri yeşilliğe döndürüyor, biz tam tersini yapıyoruz, çevrimizi çölleştiriyoruz. Bostanlarımızı betonlaştırıyoruz, iklimimizi bozuyoruz.

SEBEPLERE RİAYET ETMEYİP KADERİ SUÇLUYORUZ

Hatalarımızı kaderimize bağlıyoruz. Öğrencilerimiz dersine çalışmıyor sonuçta imtihanında başarısız oluyor. Ondan sonra da “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” diyor. Bu son derece komik bir durum. Allah Resulü bunun gibi dini değerleri yerli yersiz kullananlar için buyuruyor ki;

“Allah Teâla Hazretleri aczi levmediyor (kötülüyor). Fakat sana akıllılık düşer. Ama bir şey sana galebe çalacak olursa o zaman “hasbiyallahu ve ni’mel-vekil” de!”

MÜSLÜMANLARIN KUR'ANİ METODA DÖNMESİ GEREKİYOR

Allah Teâlâ buyuruyor ki; “İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.(En’am 153)

Geçmişte ümmet olarak hakta buluşmuş ve birlik içerisinde idik. Benzetmek gerekirse Müslümanlar olarak ortası hak olan bir daire içerisinde bulunuyoruz. Müslüman, dairenin merkezindeki o hak noktaya yaklaştıkça kardeşi ile arasındaki mesafe azalır. Dairenin merkezinde buluştuğumuzda da mümin kardeşimiz ile aramızdaki mesafe sıfırlanır.

PEYGAMBERİMİZ MÜSLÜMANLARIN BUGÜNKÜ HALİNİ VASFEDİYOR

Allah Resulü Müslümanların Bugünki Halinizi Vasfediyor adeta.

Sevban’dan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (asm) şöyle buyurmuştur:

“Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.”

Birisi: “Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.

Rasûlullah (asm), “Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çörçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” buyurdu.

Yine bir adam: “Vehn nedir ya Rasûlullah?” diye sorunca:

“Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.” buyurdu.

MÜSLÜMAN DÖRT ŞEY İLE İLİŞKİSİNE DİKKAT EDECEK

Sonuç olarak Müslüman kardeşim, Müslümanların halinin düzelmesi gerektiğini düşünen herkesin öncelikle işe kendisinden başlaması gerekiyor. Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmeliyiz. Amellerimiz ölçülmeden önce kendi amellerimizi ölçüp biçmeliyiz. Allah Teala’yı hakkıyla tanımadaki kusurumuz ne? Davranışlarımızdaki, muamelatımızdaki kusurlarımız ne? Önce bunları teşhis etmeliyiz sonra da onların ıslahına koyulmalıyız. Çünkü akil olan kişi önce kendi nefsini hesaba çekendir. Ölümden sonrası için çalışandır. Aciz ise nefsine uyandır…

Bu noktada şunu da vurgulamış olalım; Müslüman dört şey ile ilişkisine dikkat edecek. Rabbi ile olan ilişkisine, işi ile olan ‎ilişkisine, ailesi ile olan ilişkisine ve sıhhati ile olan ilişkisine… Allah Teala ile olan ilişkisini O’na itaat ile düzeltecek. Başkalarına karşı olan ‎görevlerini yerine getirecek. Ailesiyle olan ilişkisini düzeltecek ve sıhhatine dikkat edecek.

Velhasıl, ümmetin halinin düzelmesine yardım etme konusunda ciddi isek öncelikle diğer Müslümanlarla aramızı düzeltmeliyiz.

Kaynak: Prof. Dr. Muhammed Ratip Nabulsi, Altınoluk Dergisi, Sayı: 385

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.