İşkenceler Îmânından Döndüremedi

Habbâb bin Eret (r.a.) İslâm ile şereflenen ve Müslüman olduğu için müşrikler tarafından işkence edilen ilk sahabelerden biri.

Hazret-i Ömer (r.a.) hilâfeti döneminde, ilk Müslümanlardan olan Habbâb bin Eret (r.a.):

“–Allâh yolunda çektiğin işkenceleri bize biraz anlatır mısın?” demişti.

Bunun üzerine Hazret-i Habbâb:

“–Ey mü’minlerin emîri, sırtıma bak!” dedi. Onun sırtına bakan Hazret-i Ömer:

“–Ömrümde böylesine harap edilmiş bir insan sırtı hiç görmemiştim.” diyerek hayretler içinde kaldı. Habbâb -radıyallâhu anh- şöyle devâm etti:

“–Kâfirler ateş yakarlar ve beni elbisesiz olarak üzerine yatırırlardı. Ateş, ancak sırtımdan eriyen yağlarla sönerdi.”[1]

Müşrikler ateşte kızdırdıkları taşları Hazret-i Habbâb’ın sırtına yapıştırırlar ve işkencenin şiddetinden mübârek sahâbînin etleri dökülürdü. Buna rağmen yine de kâfirlerin istedikleri sözleri söylemezdi. (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II, 114)

Zîrâ îmânın lutfettiği “vuslat” heyecânı, bütün dünyevî ıztırapları bertarâf ediyordu.

PEYGAMBERİMİZİN ASHABINA MÜJDESİ

Habbâb bin Eret -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Bir gün Allâh Rasûlü, Kâbe’nin gölgesinde iken, yanına varıp kendisine müşriklerden gördüğümüz işkenceleri şikâyet tarzında anlattık. Ardından da bu işkencelerden kurtulmamız için Allâh’tan yardım dilemesini taleb ettik.

O da bize şöyle buyurdu:

“Sizden evvelki nesiller arasında, yakalanıp bir çukura konan, sonra testere ile baştan aşağı ikiye bölünen ve demir taraklarla etleri tırmıklanan, fakat yine de dîninden dönmeyen mü’minler olmuştur. Allâh’a and olsun ki, O, bu dîni tamamlayacak, hâkim kılacaktır. O derecede ki, bir kişi, Allâh’tan ve koyunlarına kurt saldırmasından başka bir korku duymaksızın, San’a’dan Hadramut’a kadar emniyet içinde gidip gelebilecektir. Ne var ki siz sabırsızlanıyorsunuz!..” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 29, Menâkıb 25, İkrâh 1; Ebû Dâvûd, Cihâd 97/2649)

Dipnot:

[1] İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, Kâhire 1970, II, 115.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

İMANI AŞKLA YAŞAMAK İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İmanı Aşkla Yaşamak İle İlgili Örnekler

İSLAM'IN İLK ŞEHİTLERİ

İslam'ın İlk Şehitleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.