Işid Kimleri Mağdur Ediyor?

IŞİD’in yeni stratejisinin savaşı Batıya taşımak olduğu göz önüne alındığında Batı’daki Müslümanlar açısından da daha zor günlerin kapıda olduğunu söylemek mümkün.

Esed’in iktidardaki ömrünü biraz daha uzatan Paris saldırısı en büyük darbeyi ise hiç şüphesiz mülteciler ve Avrupa’daki Müslümanlara vurdu. Saldırıların ardından, Avrupa sınır güvenliğini arttırdı. Yeni güvenlik politikaları, Avrupa ve Balkan ülkelerinde sığınma bekleyen göçmenleri zor durumda bıraktı. Mültecilere kapılar kapanırken, ırkçı saldırılar patladı. Yüz binlerce mazlum, canlarını kurtarmak için kaçtığı Avrupa’da yeni bir dehşetin içine düştü.

Ortaya çıktığı günden bu yana sergilediği vahşet örnekleriyle dünyada İslamofobiyi körükleyen çevrelerin ekmeğine yağ süren örgüt Paris saldırısı ile “İslam eşittir terör” yaftasını vurmak isteyen İslam düşmanı çevrelere yeni bir malzeme daha vermiş oldu.

Saldırı sonrası Fransa başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde başörtülü kadınlara ve sakallı insanlara karşı saldırılar başladı.  Müslümanlara gece 20.00’den sonra sokağa çıkma yasağı getirilmesi dahi teklif edildi. Daha nice faşizan uygulamalar bizzat Avrupalı siyasiler tarafından gündeme getirildi…

IŞİD’in yeni stratejisinin savaşı Batıya taşımak olduğu göz önüne alındığında Batı’daki Müslümanlar açısından da daha zor günlerin kapıda olduğunu söylemek mümkün. Batı’daki Müslümanlara yönelik baskılar, faşizan politikalar ise IŞİD gibi terör örgütlerinin saflarını genişletmesini beraberinde getireceği beklentisini doğurmuş bulunuyor. Charlie Hebdo katliamı sonrası gibi Paris saldırıları sonrasında da Batı Avrupa ülkelerinden IŞİD’e katılımın artması bekleniyor.

Örgütün, Irak ve Suriye’de alan kazanmasının en önemli nedeni Sünnilere yönelik faşizan uygulamalar, zulümler, dışlanmışlık ve haksızlık değil miydi? Dolayısıyla Batı’nın, İslam düşmanlığını körükleyen, faşizan uygulamalara daha çok yönelmesi, sadece Batı’daki Müslümanların değil kendi halklarının da huzurlarını kaçıracak gibi gözüküyor.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 358. Sayı, Aralık 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.