İşi Ehline Vermenin Zaruriyeti

İşin gerektirdiği ehliyet ve liyâkate dikkat edilmediği durumlarda, o işten hayırlı bir sonuç beklemek imkânsızdır. Bu bakımdan insanlar iyi tanınmalı, yetkinlik alanlarına göre istihdam edilebilmelidir. Aksi halde hem insana ve hem de işe zulmedilmiş olur.

Dr. Mustafa Özel işadamı Sabri Ülker’i anlatıyor:

“Bir ara çok iyi huylu, fakat bir türlü beceri gösteremeyen bir yöneticiyi işten çıkarması gerekmişti. Söz konusu kişi herkes tarafından seviliyor olunca, kendisine gidip:

“Efendim, bu arkadaşımız melek gibidir. İşten çıkarmasanız olmaz mı?” diyenlere şu cevabı vermişti:

“Melekler bisküvi pişiriyor mu? Bana iş yapan adam lâzım. Bu fabrika bize emanet­tir; gereğini yapmazsak, emanete hıyanet etmiş oluruz. Onun çok ahlâklı, iyi huylu olduğunu ben de biliyorum. Fakat ehliyetle birleşmeyen ahlâkı ne yapalım?”[1]

HER İŞİ EHİL OLAN KİŞİYE VERMEK GEREKİR

Herkes elbette her işi yapamaz. Birinin bir işte başarılı olması, her işte başarılı olacağı anlamına gelmediği gibi, yine birinin herhangi bir işte başarısız olması her işte başarısız olacağı mânâsına da gelmez.

Rabbimiz her kuluna farklı özellikler ve istidatlar yüklemiş. Önemli olan kendini doğru tanımak ve istidatları inkişaf ettirebilmektir. Bunun tespitinde en etkili yollardan biri, gönlün bir işe akması ve kişiye yaptığı işin kolay ve zevkli gelmesidir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

Herkes ne için yaratıldı ise o iş/amel ona kolay gelir.[2]

İşin gerektirdiği ehliyet ve liyâkate dikkat edilmediği durumlarda, o işten hayırlı bir sonuç beklemek imkânsızdır. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurur ki:

Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekle![3]

Bu bakımdan insanlar iyi tanınmalı, yetkinlik alanlarına göre istihdam edilebilmelidir. Aksi halde hem insana ve hem de işe zulmedilmiş olur.

DİPNOTLAR

[1] Salih Tuğ-Mustafa Özel, “Sabri Ülker”, 40 Vakıf İnsan içinde, s. 219-220.

[2] Buhârî, “Cenâiz”, 83, Tefsîru sûre (92) 3, 4, 5, 7, “Kader”, 4; “Tevhîd”, 54; Müslim, “Kader”, 6-8.

[3] Buhârî, “İlim”, 2, “Rikak”, 35. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 361.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.