İsârın En Güzel Târifi

Bütün mahlûkâtın cömertliği, Allah Teâlâʼnın cömertliğinden bir tecellî kırıntısıdır. Kulunun azıcık cömertliğine çok daha fazlasıyla karşılık vermek, Allah Teâlâʼnın şân-ı ulûhiyyetindendir. Dolayısıyla Hak rızâsı için verebilen kârdadır. Gerçek ve kalıcı kazanç da budur. Asıl, elden çıkarılamayan, infâk edilemeyen nîmetler ziyan edilmiş demektir.

Cömertlik, elde var olanı, ondan mahrum olana ikrâm etmektir. Cömertliğin zirvesi ise “îsâr”dır. Îsârın en güzel târifi âyet-i kerimede şu şekilde verilmektedir:

 “Onlar kendi canları çektiği, kendileri de muhtaç oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire yedirirler: «Biz sizi sâdece Allâh rızâsı için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkarız.» (derler). İşte bu yüzden Allâh, onları o günün fenâlığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.” (el-İnsân, 8-11)

MERHAMET MAHRUMLARIN YARDIMINA KOŞMAKTIR

Cömertlik, îmandan gelen bir merhamet mahsûlüdür. Merhamet ise, başkalarının mahrûmiyetini telâfî için onların yardımına koşmaktır.

Lâkin cömertlik yerli yersiz saçıp savurmak da değildir. Allâh’ın kullarına, dikkatlice ve nîmetin kıymetini bilerek ihsanda bulunmaktır. Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususta şu ölçüyü koymuştur:

“Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün elini açıp tutumsuz da olma! Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.” (el-İsrâ, 29)

Cömertlik, Allâh’ın sıfatlarından biridir. Zîrâ O’nun bir ismi de “kerem ve ihsânı bol, sonsuz cömert” mânâsındaki “Kerîm”dir. Ayrıca Rahmân, Rahîm, Vehhâb, Latîf, Tevvâb, Gaffâr, Afüvv, Raûf ve Hâdî gibi ilâhî sıfatlar da Allâh’ın cömertliğini farklı yönlerden ifâde etmektedir.

Nitekim hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur:

“Allâh Teâlâ Cevâd’dır, yâni cömert ve ihsan sâhibidir, bu sebeple cömertliği sever. Yine O, güzel ahlâkı sever, kötü ahlâktan da hoşlanmaz.” (Süyûtî, I, 60)

“Şüphesiz Allâh, Tayyib’dir, güzel ve hoş olanı sever; Tâhir’dir, temizliği sever; Kerîm’dir, keremi sever; Cevâd’dır, cömertliği sever...” (Tirmizî, Edeb, 41/2799)

CENAB-I HAKK’IN CÖMERTLİĞİNDEN HİSSE ALMAK

Bir mü’min, Cenâb-ı Hakk’ın cömertliğinden hisse alarak, karanlık bir gecenin mehtâbı gibi nurlu, derin, hassas, rakîk, diğergâm, merhametli, şefkat sâhibi, infak heyecanıyla dolu ve ganî gönüllü olmalıdır. Zîrâ âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Ey îmân edenler! Ne bir alışveriş ne bir dostluk ne de (Allâh’ın izni olmadıkça) bir şefaat bulunmayan kıyâmet günü gelip çatmadan önce, rızıklandırdığımız nîmetlerden Allâh yolunda cömertçe sarf edin. Küfrân-ı nîmet (nankörlük) içinde olanlar, zâlimlerin tâ kendileridir.” (el-Bakara, 254)

“...Siz hayra ne harcarsanız, Allâh onun yerine başkasını verir.” (Sebe’, 39)

DÜNYÂ SERVETİ DÜNYADA KALIR

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“İnsanlar uykudadır; ölünce uyanırlar...” buyurmuştur. (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 312/2795) Bu bakımdan, uyanacağımız ebedî âlemde eli boş kalmamak ve mahrum bir hâle dûçâr olmamak için, bu dünyâda iken cömertlik ve îsâr ahlâkına bürünerek âhiret azığımızı şimdiden hazırlamamız îcâb eder.

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- ne güzel söyler:

“Dünyâ hayâtı bir rüyâdan ibârettir. Dünyâda servet sâhibi olmak, rüyâda defîne bulmaya benzer. Dünyâ malı nesilden nesile aktarılarak sonunda yine dünyâda kalır.”

“Ölüm meleği, gâfilin canını almak sûretiyle onu uykudan uyandırır. O kimse, gerçekte sâhip olmadığı bir mal için dünyâda çektiği sıkıntılara âh-vâh eder. Bin pişmân olur. Lâkin iş işten geçmiş, her şey bitmiştir...”

İşte dünyâ hayâtı, işte âhiret hayâtı…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.