Îmanın Tadına Nasıl Varılır?

İmanın tadına nasıl varılır? İlâhî bir lutuf olan imanın en önemli alameti ve imanı kuvvetlendirmenin yolu.

Îman; aklın nûru, şuurun cilâsı ve kalbî duyguların âhengidir. Bu fânî âlemden ebedî âleme saâdetle geçiş, ancak îman rehberliği ile mümkündür. Îman rehberleri ise; peygamberler, ilâhî kitaplar ve onların gösterdiği istikâmet üzere kalbî hayatlarını tanzîm eden Hak dostlarıdır. Târih boyunca peygamberler, velîler ve sâlihler, ancak îman vecdiyle yaşanabilecek fazîlet tezâhürlerinin canlı misalleri olmuşlardır.

İLAHİ BİR LUTUF

Îman, ilâhî bir lutuf; imtihan, îmânın sıhhat derecesini ölçen bir miyâr, mü’minden beklenen sabır ve teslîmiyetle îmânı muhâfaza ise, ilâhî mükâfâtlara nâiliyetin bedeli mesâbesindedir. Yâni Hak Teâlâ, lutfettiği îman nîmetinin yüceliğini ve değerini idrâk ettirmek için, kullarından âdeta bir bedel taleb etmektedir.

“Allâh, mü’minlerden mallarını ve canlarını, onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır...” (et-Tevbe, 111) âyet-i kerîmesi de, bu hakîkatin bâriz bir ifâdesidir.

Dolayısıyla, rızâ-yı ilâhîyi kazanmak için, Hakk’ın istediği bedelleri (can, mal-mülk vesâireyi) seve seve O’nun yolunda fedâ etmek, îmânın kemâline vesîledir.

MÜ'MİNLERİN EN ÖNEMLİ ÎMAN ALÂMETİ

Hayat imtihânının bütün meşakkat ve zorluklarını rızâ ve teslîmiyetle aşarak Allâh ve Rasûlü’nün yolunda yürümek, mü’minlerin en mühim îman şiârıdır. Her mü’min, îman nîmetinin bedelini Hak Teâlâ’ya ödemek mecbûriyetindedir. Zîrâ bedeli ödenmeyen bir şeye sâhiplik iddiâsına kalkışmak veya ödenmeyen bir bedelin karşılığını talep etmek, abesle iştigaldir.

ÎMAN NASIL KUVVETLENDİRİLİR?

Mü’minin îman zirvelerine doğru irtifâ kazanması; amel-i sâlih dediğimiz, Allâh rızâsını gâye edinen niyet, ibâdet ve davranış güzellikleriyle yaşamasına bağlıdır. Bu yüzden Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde îman ve amel-i sâlih, umûmiyetle birlikte zikredilmiştir. Îman, kuru bilgiler ve nazariyât ile değil, duyulup hissedilen, kalbe nakşedilen ve netîcede davranışlara aksettirilen hakîkatler ile yaşanır. Âlemdeki ilâhî kudret akışlarını tefekkür ve ibâdetleri lâyık olduğu kalbî kıvâm ile edâ edebilme neticesinde mü’min, îmânın gerçek hazzını tadar ve hayatında fazîlet dolu sayısız tecellîlere mazhar olur.

İBÂDETLERDEN ÜSTÜN

Îman, bütün ibâdetlerden üstündür. Zîrâ ibâdetler, ancak îmân ile kâimdir. İbâdetler, muayyen bir zaman içinde îfâ edilir. Amellerin en fazîletlisi olan namaz dahî, günde beş vakit farzdır. Îman ise, dâimî olarak farz olduğundan, onu her an kalbimizde zinde tutmamız îcâb eder. Bu sebeple de kalbi gaflete düşüren her türlü mâsivâ tuzaklarından sakınmamız ve âdeta mânevî bir zırh mesâbesinde olan amel-i sâlihlerle îmânımızı muhâfaza altına almamız zarûrîdir.

Îman cevheri, mü’minin en kıymetli sermâyesidir. Âyet-i kerîmelerde, apaçık bir düşmanımız olduğu beyân edilen şeytan, aveneleriyle birlikte, her fırsatta çeşitli hîle ve vesveselerle mü’min gönüllerden îman cevherini çalmaya çalışmaktadır. Bu bakımdan kalben teyakkuz hâlinde bulunarak îmânımıza büyük bir aşk ve şevk ile sarılmak ve sâlih amellerle onu sarsılmaz bir sûrette muhâfaza altına almak en mühim vazîfemizdir.

Îman cevherini saf ve parlak bir ayna gibi Hakk’ın tecellîlerine mâkes kılabilmek için “zikrullâh”a ihtiyaç vardır. Zikrullâh ise, “Allâh” lâfzının kalb mahfazasına aşk ve şevkle nakşedilmesidir. Bu sâyede kalbden mâsivâ ve gaflet pası silinir, kalb tam bir huzur ve itmi’nâna erdiği için îmânın gerçek hazzı tadılır.

Bu mânevî olgunluğa eren mübârek ve has kulların îman neşvesi, cümle fânî haz ve lezzetleri aşmıştır. Öte yandan dünyâya âit bütün çile ve ıztırapların yakıcı elemleri de onların nazarında âdeta bir hiç hâline gelmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

GERÇEK İMANIN TADINA KİMLER VARABİLİR?

Gerçek İmanın Tadına Kimler Varabilir?

İMANIN TADI NASIL ALINIR?

İmanın Tadı Nasıl Alınır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.