İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Hikmetli Sözleri

İmam-ı Rabbani Hazretleri'nin hikmetli sözlerinden bazılarını sizler için derledik. 

Peygamberlere uymak, kişiyi yüksek derecelere ulaştırır; asfiyâ, yani gönlü saf olan büyüklere tâbî olmak, büyük mertebelere vâsıl eder. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- dâimâ Peygamber Efendimiz’e tâbî olarak O’nu tasdîk etme saâdetine koştu ve sıddîkların başı oldu. Lânetli Ebû Cehil ise tâbî olma kâbiliyetini nefsânî arzularının mezbelesinde ziyan ettiği için mel’unların önderi oldu.”[1]

“Âlimlerin dünyaya olan düşkünlüğü, güzel yüzleri üzerinde bir lekedir. Bu gibi âlimlerin ilmi, halka fayda verse de kendilerine fayda sağlamaz. Her ne kadar dînin güçlenmesi bunların omuzlarına bırakılmışsa da buna îtibâr edilmez. Zira dîni takviye, bâzen zâlim ve günahkâr kimselerin eliyle de olabilir… Hâlbuki âlimler dünyaya düşkünlük göstermez ve makam, riyâset, mal ve üstünlük sevdâsını bertaraf edebilirlerse, işte onlar, âhiret âlimleri ve peygamber vârisi olurlar. Ayrıca onlar, mahlûkâtın en üstünüdürler.”[2]

DÜNYA AHİRETİN TARLASI

“Dünya âhiretin tarlasıdır. O tarlayı ekmeyip verimli toprağını boş bırakan ve amel tohumlarını zâyî eden kişiye yazıklar olsun! Bilmek gerekir ki, toprağın boş bırakılıp zâyî edilmesi ya oraya hiçbir şey ekmemekle olur, ya da oraya çürük ve bozuk tohum atmak sûretiyle olur. (Yani kişi ya ömrünü boş geçirmek ya da nefsânî arzularla ziyan etmek sûretiyle ebedî hüsrâna düşer.) Herkesçe mâlûmdur ki, zâyî etmenin bu ikinci kısmının zararı, birinci kısma göre daha fazladır.”[3]

“Müstehapların yerine getirilmesi hususunda gevşeklik gösterilmemelidir. Zira müstehaplar Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği ve râzı olduğu şeylerdir. Kişi, yeryüzünün bir köşesinde Hak Teâlâ’nın sevdiği ve râzı olduğu bir ameli bilir ve onu yapma imkânı olursa bunu ganimet bilmelidir. Bu durum, birkaç kırık saksı parçası ile değerli taşları satın alan kişinin hâline benzer.”[4]

“Bilesin ki, husûsî bir hâdise üzerine nâzil olan bir sûre veya âyet, onu okuyan kişiye o mevzuda tam bir fayda sağlar. Meselâ nefs tezkiyesiyle alâkalı bir âyeti okumanın, nefsi kötü huylardan arındırmada büyük bir tesiri vardır. Diğerleri de bu şekildedir.”[5]

DİNİ TEBLİĞ İÇİN MALI VE CANI FEDADA ÖNCÜ OLMAK

“Bu fakire göre insanların üstünlüğünün sebebi, dîni desteklemeleri ve dînin hükümlerini tebliğ için malı ve canı fedâ hususunda öncü olmalarıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hususta herkesten daha önde olduğu için, her mü’mine emsalsiz bir örnek olmuştur. Aynen bunun gibi, dîni destekleme ve tebliğ hususunda öncü olan diğer kişiler de arkadan gelenlere örnek olmuşlardır.”[6]

[Cenâb-ı Hak kullarına şu duâyı tâlim buyurur:

“…Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler ihsân eyle ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” (el-Furkân, 74)

Yani takvâ sahibi olmak kâfî değildir, takvâda önder olmaya gayret etmek lâzımdır.]

“İnsanın yaratılış gâyesi, kulluk vazifelerini yerine getirmektir. Kime yolun başında veya ortasında aşk ve muhabbet bahşedilirse, bundan maksat, Hak Teâlâ’nın dışındakilerden alâkayı kesmesini sağlamaktır. Yoksa aşk ve muhabbetin kendisi asıl maksat değildir. Bilâkis bunlar, kulluk makâmını elde etmek için birer vâsıtadır. Sâlik, mâsivânın esâret ve kulluğundan tamamen kurtulduğu takdirde ancak Allah Teâlâ’nın kulu olabilir. Velâyet mertebelerinin en üstünü de ubûdiyet (kulluk) mertebesidir. Velâyet mertebeleri içerisinde bundan daha üstün bir makam yoktur.”[7]

İNSANIN YARADILIŞINDAKİ MAKSAT

“İnsanın yaratılışındaki maksat, kendisine emredilen ibadetleri yerine getirmektir. İbadetlerin edâsından maksat da îmânın hakîkati demek olan «yakîn»i elde etmektir.”[8]

“Muhabbette hîleye yer yoktur. Çünkü seven, artık sevgilisine tutkun bir kara sevdâlı olup ona muhâlefet edemez ve sevgilisinin muhâliflerine de aslâ meyledemez. Onlara hiçbir şekilde tâviz veremez.”[9]

“Allah Teâlâ, siyah-beyaz bütün ırklara gönderilen Beşeriyetin Efendisi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hürmetine bizi ve sizi yaşanmayan sözden, amelsiz ilimden kurtarsın! Âmîn!..”[10]

DİPNOTLAR

[1] İmâm-ı Rabbânî, Mebde ve Meâd, 51. kısım.

[2] İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, I, 197-199, no: 33.

[3] İmâm-ı Rabbânî, a.g.e, I, 159, no: 23.

[4]İmâm-ı Rabbânî, a.g.e, II, 172, no: 266.

[5] İmâm-ı Rabbânî, Mükâşefât-ı Gaybiyye, 11. kısım.

[6] İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, III, 141, no: 99.

[7] İmâm-ı Rabbânî, a.g.e, I, 180, no: 30.

[8] İmâm-ı Rabbânî, a.g.e, I, 369, no: 97.

[9] İmâm-ı Rabbânî, a.g.e, I, 514, no: 165.

[10] İmâm-ı Rabbânî, a.g.e, I, 159, no: 23.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.