İlâhi Af İçin Gereken Şartlar

Cenâb-ı Hak bu cihânı, âhiretin kazanılacağı bir imtihan dershânesi olarak tanzim etmiştir. Hem dünya hem de âhiret huzuruna nâil olabilmek, kulun bu dershânede Rabbine yakınlığı nisbetinde mümkün olur.

Bu imtihan âleminde hayatın gâyesi, güzel bir kul olarak yaşamak ve güzel bir kul olarak can verebilmektir. Bunun yegâne yolu da, Cenâb-ı Hakk’ın beşeriyete üsve-i hasene olarak armağan ettiği, insanlık âbidesi Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in zarif ve duygulu hayatından hisse alarak derin, ince, rakik ve hassas bir kul olabilmektir. Teşrîfiyle şereflendiğimiz Ramazân-ı Şerîf’in de, böyle bir kulluğun tâlim, tedris ve tatbikâtı şeklinde idrâk edilmesi gerekmektedir ki, ilâhî huzura yüz akıyla çıkabilelim.

Ramazân-ı Şerîfi lâyıkıyla idrâk edip güzelce ihyâ edebilirsek, yani onu ibadetlerle, güzel ahlâk tezâhürü amel-i sâlihlerle değerlendirip ferdî ve ictimâî kulluk vazifelerimizi lâyıkıyla îfâ edebilirsek, ilâhî af vaadi bizleri bekliyor.

GEÇMİŞ GÜNAHLAR AFFOLUNUR

Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmaktadır:

“Kim, inanarak ve sevâbını Allah’tan umarak Ramazan gecelerini (ihlâsla) ihyâ ederse (kul hakları ve borçlar hâriç) geçmiş günahları affolunur.” (Buhârî, Terâvih, 46)

Fakat bunun zıddına, bu ilâhî rahmet hazinesine bîgâne kalıp ihmâlkâr davranırsak, ilâhî rahmetten mahrûmiyet tehlikesi mevcut… Yani bu kadar mühim, hassas ve kıymetli bir mevsimdeyiz.

YENİDEN BİR BESMELE!

Hazret-i Âişe-radıyallâhu anhâ-’nın rivâyetine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ramazan’da diğer aylardan daha fazla (ibadet ve tâat) gayretine girerdi. Ramazan’ın son on gününde ise evvelki günlerinden daha fazla ibadet ederdi. (Müslim, Îtikâf, 8; İbn-i Mâce, Sıyâm, 57)

Bizler de bu Ramazân-ı Şerîf’te Rabbimizʼe güzel bir kul olabilmek için yeniden bir besmele çekelim. Unutmayalım ki Ramazân-ı Şerîf, Kurʼân-ı Kerîmʼin nazil olduğu aydır. Bu ayda Cenâb-ı Hakkʼın bizden en çok arzu ettiği; Kurʼân-ı Kerîm ile hemhâl olmamız, Kurʼân-ı Kerîmʼle yaşama ve onu yaşatma gayreti içinde bulunabilmemizdir.

Dâimâ ibadetlerimizi artırmanın gayretinde olalım, lâkin bu hâl bizi kibre sevk etmesin.

Dâimâ cömertliğimizi artırmanın azminde olalım, lâkin bu vasıf bizi gurura sevk etmesin.

Dâimâ insanlara hizmetimizi artıralım, lâkin bu büyük nîmet bizi tevâzûdan aslâ uzaklaştırmasın.

Ramazân-ı Şerîfʼte tuttuğumuz oruçlar vesîlesiyle, bir bardak suyun ve bir lokma ekmeğin bile, aslında ne büyük nîmetler olduğunu yeniden hatırlıyoruz. Peki, üzerimizdeki sayısız nîmetlerin şükrünü ne kadar ödeyebildiğimizi, lâyıkıyla muhâsebe edebiliyor muyuz?

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, 117. Sayı, Haziran 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.