Hz. İbrahim’in (a.s.) Misafir Ağırlama Adabı

Misâfiri çok seven, çok ikram eden, son derece cömert ve şerefli bir Peygamber olan Hz. İbrâhim’in (a.s.) misâfirperverliği ve misâfir ağırlama âdabı...

Hz. İbrâhim’in (a.s.) fârik vasıflarından biri de misâfirperverliği idi. O, misâfiri çok seven, çok ikrâm eden, son derece cömert ve şerefli bir Peygamberdi.

MİSAFİRLER BABASI

Hz. İbrâhim’in (a.s.) misâfir gelmediği günler yollara çıkar, misâfir arar ve yoldan geçen misâfirleri ikrâm etmek üzere evine getirirdi. Gelip geçen herkese yedirip içirirdi. Bu yüzden onun ünvânı, “Ebu’l-Adyâf: misâfir­ler babası” olmuştu. (İbn-i Sa’d, I, 47)

Cenâb-ı Hak, Hz. İbrâhim’in (a.s.) misâfirperverliğini bizlere örnek olarak şöyle anlatır:

“Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrâhim’e (a.s.) müjde getirdiler ve; «–Selâm (sana!)» dediler. O da; «–(Size de) selâm.» dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.” (Hûd, 69)

“İbrâhim’in (a.s.) ağırlanan misâfirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar İbrâhim’in (a.s.) yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrâhim (a.s.) de selâmı almış, içinden; «Bunlar, yabancı.» demişti. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş, onların önüne koyup; «Buyrun, yemez misiniz?» demişti.” (ez-Zâriyât, 24-27)

HZ. İBRAHİM’İN (A.S.) MİSAFİRLERİ

İbn-i Abbâs’tan nakledildiğine göre Hz. İbrâhim’e (a.s.) gelen bu misâfirler; Cebrâîl, İsrâfîl ve Mîkâîl (a.s.) idi. (Kurtubî, XVII, 44)

Hz. İbrâhim (a.s.) misâfirlerinin selâmını en güzel şekilde alıp onları evine buyur etmiş, yemek hazırlamak için onların yanından ayrılırken kendilerine sezdirmeden yavaşça dışarı çıkmış ve en semiz ve değerli hayvanlarından birini kesip kızarttıktan sonra misâfirlerine güzel bir şekilde ikrâm etmiştir. Bu ikrâmını da bizzat kendisi yapmış ve misâfirlerine zevkle hizmet etmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. İBRAHİM (A.S.) KİMDİR?

Hz. İbrahim (a.s.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.