Hz Ebubekir (r.a) Nasıl Müslüman Oldu?

Hz. Ebubekir (r.a.) nasıl müslüman oldu? Hz. Ebubekir (r.a.) hidayetine vesile olan rüyasında ne gördü? Kısaca Hz. Ebubekir'in (r.a) İslam'a girişi...

Hz. Ebû Bekir -radıyallahu anh- nezîh bir hayat geçiren afîf bir zât idi. Fazîletten ayrılamaz, daima iyilik yapmayı severdi. İslâmiyet’ten evvel doğruluğu, insaniyet-perverliği ile ma’rûf mu’teber bir tüccardı.

Câhiliyyet devrinin kötülüklerinden uzak kalmıştı. Fenâ hallerden kaçınırdı. Câhiliyet devrinde bile bir damla içki içmemiştir. Her şeyin mübah görüldüğü o câhiliyet devrinde şeref ve haysiyet kırıcı hallerden çekinmiş temiz bir hayat geçirmiştir.

HİÇ İÇKİ İÇMEDİ

– “Câhiliyet zamanında, içki içmedin mi?” denilmiş.

– “Hâşâ!.. Ben nâmusunu korur, insanlık şerefini tanır bir adamım. İçki içen bunları zâyi’ eder.” demiştir.

Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-, bu sözü duyunca:

– “Ebû Bekir’in dediği doğrudur. Ebû Bekir’in dediği doğrudur.” buyurmuştur.

PUTPERESTLİKTEN NEFRET EDERDİ

Câhiliyet zamanında putperestlikten nefret ederdi ve hakikati araştıranlardandı. İslâmiyet insanları bir ağaç ve taş parçasından ibâret olan putlara tapmaktan vazgeçirip bir ve tek olan Allah Teâlâ’ya ibâdete dâvet ediyordu. İşte, Ebû Bekir -radıyallahu anh- da aradığını bulmuştu. Hemen imân ederek câhiliyet karanlığından kurtulup İslâm’ın nûruna kavuşmuştu.

Kaynaklarda, Suriye’ye yaptığı seyahatlerde rahip Bahîrâ, rahip Nestûrâ ve Yemen’deki Ezdli bilginle görüştüğüne ve yine Suriye’de gördüğü bir rüya üzerine Hz. Peygamber’in risâletine hemen iman etmeye hazır hale geldiğine dair menkıbevî rivayetler bulunmaktadır (Muhibbüddin et-Taberî, I, 83-88; Köksal, III, 111-114).

HZ. EBUBEKİR'İN MÜSLÜMANLIĞINA VESİLE OLAN RÜYA

“Bahru’l-hakayık” tefsirinde Rebîa bin Kâb’dan naklen Hz. Ebû Bekir -radıyallahu anh-’in müslüman olması hadisesi şöyle anlatılır:

Hz. Ebû Bekir -radıyallahu anh- gençliğinde ticaret için gittiği Şam’da bir rüya görür ve rüyasını Rahib Bahîrâ’ya anlatır. Buhayra ona:

– Sen nereden geldin, diye sorar. Ebû Bekir:

– Mekke’den, der.

– Mekke’nin hangi kabilesinden?

– Kureyş kabilesinden.

– Eğer rüyan doğru ise senin kavminden bir nebî gelecek ve sen o nebînin hayatında vezîri, vefatında halîfesi olacaksın!

Ebû Bekir Sıddîk, evvel ve âhirin seyyidi Hz. Muhammed, nebî olarak gönderilinceye kadar bu rüya tabirini içinde gizledi. Vaktâki, Muhammed’e nebîlik geldi. Ebû Bekir onun yanına vardı ve:

– İddia ettiğin şeyde delîlin nedir, dedi. Hz. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- de:

“Şam’da gördüğün rüyadır” buyurdu.

Bunun üzerine Ebû Bekir, Hz. Muhammed’in boynuna sarıldı ve iki gözünün arasını öptü. Kendisinden din telkinini istedi ve beraber kelime-i şehâdeti getirdiler.

RÜYASINDA NE GÖRDÜ?

Rivâyete göre Ebû Bekir Sıddîk Şam’da rüyasında “ayın gökten evine düşmüş olduğunu” görmüştü. Hz. Hatice’nin kölesi Meysere’nin yanında bulunan Râhib Bahîrâ’ya rüyasını ta’bir etmesi için anlattı. Hz. Muhammed de orada bulunuyordu.

Rüyayı ta’bir eden Bahîrâ dedi ki:

– “Eğer rüyanda doğru sözlü isen (Hz. Muhammed’e işaret ederek) şu zât peygamber olacak; sen de onun veziri olacaksın!”

HZ EBUBEKİR'İN (R.A) NASIL MÜSLÜMAN OLDUĞUNA DAİR BAŞKA BİR RİVAYET

Bir başka rivayete göre Hz. Ebû Bekir’in müslüman olması şöyle gerçekleşmişti:

Hz. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’e henüz risâlet gelmeden önce, Ebû Bekir, Mekke’den Yemen’e seyâhat ederek 390 yaşında bir âlim zâta misafir olur. Hz. Ebû Bekir’in anlattığına göre yaşlı zât:

– Zannedersem Mekke’li, Harem-i şeriflisin? dedi. Ben de:

– Evet, dedim.

– Zannedersem Teymdensin?

– Evet Benim için senin hakkında sâdece bir alâmet kaldı.

– O nedir? – Bana karnını aç!

– Ne için olduğunu haber vermeden açamam.

– Hakîkat-i ilm-i ezelî’den öğrendiğime göre, kendisine bir genç ve bir yaşlı kimsenin yardım edeceği bir nebî gönderilecektir. Yaşlı adam beyez tenli, zayıf vücutlu, karnının üstünde siyah bir ben, sol baldırının üzerinde de bir işâret bulunan kimsedir.

Ebû Bekir der ki: Ona karnımı açıp gösterdim. Göbeğimin üstündeki siyah beni gördü:

– Kâbe’nin Rabbı’na yemin ederim ki, o yaşlı adam sensin! Peygamber hakkında sana haber vereceğim. Senin bu hususta dikkatli olmanı isteyeceğim, dedi.

– O nedir? dedim. Dedi ki:

– Dikkatli ol! Hidâyetten dalâlete meyletme! Orta yolda sabit kal! Etrafında bulunanlarla, Allah’ın sana vermiş olduğu şeylerde Allah’tan kork, sakın!

Ebû Bekir der ki, oradaki işlerimi bitirdim. Vedâ etmek için yine yaşlı zâta gittim. Bana:

– O Nebî hakkında söylediğim bir kaç şiir beytini uhdene alır mısın? dedi. Ben de:

– Evet alırım, dedim.

Bana şu beyitleri okudu; sonu şöyle bitiyordu:

– “Benden Allah’ın Rasûlü’ne selâm götür! Ben her ne kadar Râhib isem de; onun dinine uygun olarak yaşamaktayım!”

Ebû Bekir Sıddîk:

– Onun bu vasiyetini ve şiirini ezberledim, Mekke’ye geldim. O sırada Hz. Muhammed’e nebîlik geldiğini işittim, yerini sordum, Hz. Hatice’nin evinde olduğunu söylediler. Gidip kapıyı çaldım. Beni karşıladı. Dedim ki:

– Yâ Muhammed! Babalarının ve dedelerinin dînini terkettin! Hz. Muhammed bana:

– Ey Ebû Bekir! Ben sana ve bütün insanlara Allah’ın Rasûlü’yüm! Allah’a îmân et! dedi. Ben:

– Buna delîlin nedir? dedim. Cevâben:

– Sana Yemen’de şiir beyitlerini bildiren yaşlı zattır, dedi.

– Ey Habîbim! Sana bunu kim haber verdi? dedim.

– Benden önceki peygamberlere haber veren büyük melek Cebrâil, dedi.

– Bana elini uzat! dedim, kendisini kabûl ettim. Berâberce kelime-i şehâdeti getirdik. Hz. Ebû Bekir Sıddîk der ki, Rasûlullah’ın yanından ayrıldığımda Mekke’nin iki yanında, benim müslüman olmama Hz. Muhammed’den daha fazla sevinen kimse yoktu.

Hz. Ebû Bekir Sıddîk İslâmiyet gelmezden evvel Rasûl-i Ekrem’in dostu olduğu gibi halk arasında da mu’teber bir zat olup kan davalarını hall ve fasl için hakem ta’yin olunurdu.

Kaynak: Mahmud Sâmî Ramazanoğlu - Hz. Ebû Bekir Sıddîk (ra)

HZ. EBUBEKİR (R.A) İLE İLGİLİ YAZILAR

İslam ve İhsan

HZ. EBUBEKİR (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ebubekir (r.a.) Kimdir?

HZ. EBUBEKİR’İN HİKMETLİ SÖZLERİ

Hz. Ebubekir’in Hikmetli Sözleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.