Hz. Ebubekir’in (r.a.) Duaları

Hazret-i Ebubekir'in (r.a.) ettiği duaları sizler için derledik.

Hz. Ebûbekir (r.a.) bir gün Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e:

“–Yâ Rasûlallah! Bana bir dua öğretiniz de onu namazımda okuyayım” dedi.

Allah Rasûlü (s.a.v) de “Şöyle dua et!” buyurdular:

“Allah’ım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız Sen’sin. Öyleyse tükenmez lütfunla beni bağışla, bana merhamet et! Çünkü affı sonsuz, merhameti nihayetsiz olan yalnız Sen’sin!” (Buhârî, Ezân 149, Deavât 17, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 48)

PEYGAMBERİMİZİN HZ. EBÛBEKİR’E (R.A.) ÖĞRETTİĞİ DUA

Ebûbekir es-Sıddîk (r.a) bir gün Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e gelerek:

“–Yâ Rasûlallah! Bana bazı mübarek kelimeler öğretseniz de onları sabah-akşam okusam” dedi.

Allah Rasûlü (s.a.v) de:

“–«Gökleri ve yeri, görünen ve görünmeyen âlemleri yaratan Allah’ım! Ey her şeyin Rabbi ve sâhibi! Sen’den başka ilâh bulunmadığına kesinlikle şehâdet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden, onun Allah’a şirk koşmaya dâvet etmesinden Sana sığınırım» diye duâ et ve bunu sabahleyin, akşamleyin ve yatağına girdiğin zaman söyle!” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb 100-101/5067; Tirmizî, Deavât 14/3392)

HZ. EBÛBEKİR’İN (R.A.) GÜZEL DUASI

Hz. Ebûbekir (r.a) şöyle duâ ederdi:

“Allah’ım! Ömrümün en hayırlı devresi sonu, amellerimin en hayırlı kısmı netîceleri, günlerimin en hayırlısı da Sana kavuştuğum gün olsun!” (Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 103)

“Allah’ım! Sen’den âkıbeti benim için hayır olacak şeyi istiyorum! Allah’ım! Bana hayırdan lütfettiğin en son şey rızâ-yı şerîfin ve Naîm Cennetleri’ndeki yüksek dereceler olsun!” (Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 103)

HZ. EBÛBEKİR’İN (R.A.) HALİFEYE DUASI

Ebû Bekir (r.a), vefâtının yaklaştığını hissedince bir vasiyetnâme yazdırdı. Vasiyetinde şöyle diyordu:

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!..

Bu, Ebûbekir bin Ebû Kuhafe’nin dünyadaki son zamanında ve âhiretin ilk ânında yazdığı vasiyettir. Bu ân, kâfirin îmâna geldiği, fâcirin yakîne erdiği, yalancının da doğru söylediği bir ândır!..

Sizin üzerinize benden sonra Ömer ibnü’l-Hattâb’ı halife seçtim. Onun sözünü dinleyiniz, ona itaat ediniz! Çünkü ben Allah için, Rasûlü için, dîni için, nefsim ve sizin için hayrı seçmekte zerre kadar kusur etmedim. Gücüm yettiği kadar araştırma yaptım. Eğer Ömer adalet yaparsa benim onun hakkındaki zannım budur. Onun hakkında bildiğim de budur. Eğer değiştirirse, zulüm yaparsa her kişi kazancıyla karşı karşıyadır. Ben hayrı irade ettim, gaybı bilemem!” dedikten sonra şu âyeti okudu:

“…Zulmedenler, hangi dönüşe (hangi âkıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” (eş-Şuarâ, 227)

Sonra da: “Selâm ve Allah’ın rahmeti sizin üzerinize olsun” dedi.

Daha sonra bu vasiyetin mühürlenmesini emretti.

Ebûbekir (r.a) bu vasiyetin baş kısmını imla ettirdiğinde, henüz kimsenin ismini yazdırmadan baygınlık geçirmişti.

Osman (r.a): “Ben sizin üzerinize Ömer ibnü’l-Hattâb’ı halife seçtim” ibaresini kendiliğinden yazdı. Sonra Ebûbekir (r.a) ayıldı ve Hz. Osman’a:

“–Yazdığını bana oku” dedi. Osman (r.a), Hz. Ömer’in ismini okuyunca Ebûbekir (r.a) tekbir getirdi ve:

“–Herhalde sen, Müslümanlar ihtilafa düşmesin diye aceleyle Ömer’in ismini yazdın. Allah senden râzı olsun. Vallahi sen de hilâfete lâyıksın!” dedikten sonra vasiyeti tamamlayıp mühürledi.

Bundan sonra Hz. Osman’a emretti, o da mektup mühürlü vaziyette elinde bulunduğu hâlde dışarı çıktı. Ömer ibnü’l-Hattâb ve Üseyd ibn-i Hudayr’ı yanına alarak insanlara:

“–Bu mektupta ismi yazılı olan kişiye bey’at eder misiniz?” diye sordu. Onlar da:

“–Evet, ederiz” dediler.

Böylece hepsi de Hz. Ömer’in halifeliğini kabul ettiler ve ondan râzı oldular. Sonra Ebû Bekir (r.a), Hz. Ömer’i yalnız olarak huzuruna aldı. Daha önce yaptığı vasiyetleri yeniden tekrarladı. Ömer (r.a) huzurundan çıktığında Ebû Bekir (r.a) ellerini semâya kaldırıp şöyle duâ etti:

“Allah’ım! Ben onların iyiliğini istediğim için böyle yaptım. İnsanların aleyhine doğacak fitneden korktum. Benden daha iyi bildiğin sebeplerle, ben onlar hakkında böyle yaptım. Bütün gücümle çalıştım ve bu şekilde olmasını münâsip gördüm. Onların en hayırlısını, en kuvvetlisini ve insanları hayra irşâd etmeye en hırslı olanını kendilerine idâreci seçtim. Artık bana Sen’in emrin gelmiştir. Bundan sonra Sen onlara sahip ol ve onları muhâfaza eyle! Onlar Sen’in kullarındır ve perçemleri senin elindedir. İdarecilerini onlar için ıslah eyle! Onu Rahmet Peygamberi Efendimiz ile sâlihlerin yoluna uyan râşid halifelerden eyle! Halkını da o idâreci için itaatkâr ve hayırlı eyle!”[1]

ALLAH’TAN AF VE ÂFİYET İSTEYİN!

Ebûbekir Sıddîk (r.a) bir gün minbere çıktı ve ağladı. Sonra:

“–Rasûlullah Efendimiz geçen sene minbere çıkmıştı...” dedi ve yine ağladı. Nihâyet şöyle diyebildi:

“–Allah’tan af ve âfiyet isteyin! Zira kimseye, kesin ve sağlam bir îmândan (yakînden) sonra âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir.” (Bkz. Tirmizî, Deavât, 105/3558; Ahmed, I, 3)

Çok geniş mânâlara sahip olan Âfiyet, bütün hayırları içine alan bir hâldir. Vücûda âit bütün hastalıklardan, din, dünya ve âhirete dâir tüm kötülüklerden ve arzu edilmeyen şeylerden uzak olmayı ifade eder.

Dipnot:

[1] Bkz. İbn Sa’d, III, 199-200; İbn-i Asâkir, Târîhu Dımeşk, c. 44, s. 252; Ali el-Müttakî, no: 14175.

Kaynak: Hadisler / İslamveihsan

İslam ve İhsan

HZ. EBUBEKİR'İN (R.A.) DUASI

Hz. Ebubekir'in (r.a.) Duası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.