Hz. Ebû Bekir'i Sevincinden Ağlatan Cevap

Hz. Âişe validemiz muhterem babası Ebû Bekir'in (r.a) sevincinden ağladığı hadiseyi naklediyor.

Âişe (r.a) şöyle anlatır:

“Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in sabah veya akşam Ebû Bekir’in evine gelmediği çok nadir idi. Medîne’ye hicretlerine izin verildiğinde ise bize öğle vakti âniden çıkıp geldiler. Geldikleri Hz. Ebû Bekir’e haber verildi. Ebû Bekir (r.a):

«–Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) bu saatte mutlaka mühim bir iş için gelmişlerdir!» dedi.

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz içeri girdiklerinde Hz. Ebû Bekir’e:

«–Yanındakileri dışarı çıkar!» buyurdular.

Ebû Bekir (r.a):

«–Ey Allah’ın Rasûlü, bu ikisi benim kızlarım!» dedi.

Hz. Âişe ve Hz. Esmâ’yı kastediyordu.

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz:

«–Biliyor musun, Medine’ye çıkmama izin verildi!» buyurdular.

Ebû Bekir (r.a):

«–Ben de Siz’inle birlikte olmak istiyorum ey Allah’ın Rasûlü!» dedi.

Efendimiz (s.a.v) de:

«–Tamam, sen de benimle gelebilirsin!» buyurdular.2

Ebû Bekir (r.a):

«–Yâ Rasû­lallah! Yanımda iki binek devesi var. Onları hicret için hazırladım. Birini Siz alın!» dedi.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):

«–Onu bedeliyle aldım!» buyurdular.” (Buhârî, Büyû, 57)

Diğer rivayette Hz. Âişe vâlidemiz şöyle anlatır:

“Allah Rasûlü (s.a.v) içeri girince, babam oturduğu yerden kalkıp yerini O’na verdi…

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Ben de Siz’e arkadaşlık edecek miyim?” dedi.

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz:

“–Evet, beraberiz!” buyurdular. Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a) sevincinden hüngür hüngür ağlamaya başladı. Vallahi o güne kadar, bir kimsenin sevinçten ağlayabileceğini hiç tahmin etmezdim.” (İbn-i Hişâm, II, 97-98)

Efendimiz (s.a.v) tedbirli davranarak âdetleri hâricinde öğle vakti gelmişlerdir. Zira insanlar o vakitten sıcaktan kaçarak evlerine sığınır, kaylûle yaparlardı. Gelirken mübârek başlarına bir şey sararak yüzlerini kapatmışlardır. Zira müşrikler O’nu şehîd etmeye karar vermişlerdi. Demek ki Efendimiz (s.a.v) büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduklarını biliyorlardı, bu sebeple tanınmamak için bürünmüşlerdi.

Tâhiru’l-Mevlevî şöyle der:

“Hz. Ebû Bekir’in evi, hicrî 623 tarihinde, Yemen Meliki Nureddin bin Ömer bin Ali el-Mesʻûdî tarafından mescide çevrilmiştir ve hâlen Mekke’de kuyumcular çarşısında (bugün Hilton otelinin bulunduğu yerde) mâmur olup ziyâret edilmektedir. Bu evin sırasında Hacer-i Mütekellim, karşısında da Hacer-i Mütteke’ nâmıyla iki taş vardır ki birincisinin Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e selâm verdiği, ikincisine de Efendimiz (s.a.v)’in dayandığı rivâyet edilir.”

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ebû Bekir'den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları, 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.