Huzurlu Yuvanın Kuralları

Ailede kurucu unsur karı-kocadır. Bu temel kurumu oluşturan, yöneten, yönlendiren dînî, ahlakî, hukukî kurallar vardır. Kurallara uyulduğu müddetçe mesele yoktur. Taraflar kuralları bozar, hakları çiğnerse, düzeni sağlamak ve adaleti gerçekleştirmek üzere çeşitli tedbirler ve müeyyideler devreye girecektir. “Aile Hukukuna Riâyetsizlik” olduğunda bu sorunu aşma yolları

Birkaç yıl önce, televizyonun popüler (!) dizilerinden birinde şöyle bir sahne dikkatimi çekmiş; topluma aşılanmaya çalışılan fikir, beni dehşete düşürmüştü. Evin hanımı, kariyerinde yükselme fırsatı yakaladığı için, yurt dışına çıkıp, orada uzun bir müddet kalması gerektiğini eşine şöyle izah ediyordu:

“-Ben senden izin istemiyorum. Sen istesen de, istemesen de ben gideceğim. Sadece, sen bu durumu kabullenirsen içim rahat olacak; hepsi bu!..”

HER MÜSLÜMAN ERKEK VE KADIN BUNU BİLMELİ

Böylece eşinden izin istemediğinin altını ısrarla çizerek, modern (!) âile yapısına ters bir tutuma girmediğini gösteriyordu. Avrupa’nın çöküşe geçen âile yapısının, toplumumuzun şuuraltına ısrarla yerleştirilmeye çalışıldığı günümüzde, gardımızı sağlam almalı; gençlerimizde hassasiyet ve sağlıklı bakış açısı oluşturmaya çalışmalıyız.

Bu hususta, İslâm’ın nezaket ve zarâfetini, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mükemmel ahlâkını görmezden gelip; öküz altında buzağı ararcasına, Nisâ Sûresi 34. âyeti ve bu bağlamdaki hadîs-i şerifleri tartışma konusu yapanlar ve meseleye at gözlüğüyle bakanlara karşı, her müslüman kadın ve erkeğin, doğru ve detaylı bilgiyle meseleye hâkim olması gerekir. Bunun için bu âyet ve hadisleri, tefsir ve şerhlerin ışığında kısaca ele almaya çalışalım.

Öncelikle âyet-i kerimenin meâlini hatırlayalım:

“Allâh’ın insanlardan bir kısmını, diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar, Allâh’a itaatkârdır. Allâh’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukûkuna) başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları (hafifçe) dövün. Eğer size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” (en-Nisa, 34)

ERKEKLER YÖNETİCİDİR

“Burada yalnız kocaların değil, bütün erkeklerin koruyucu ve yönetici (kavvâmûn) olmaları iki gerekçeye dayandırılmıştır:

  1. Allah insanların bir kısmına, diğerlerinden üstün kabiliyetler vermiştir; bu cümleden olarak koruma ve yönetme bakımından erkekler, kadınlardan daha uygun özelliklerle donatılmışlardır.
  2. Erkekler, âile geçimini ve diğer mâlî yükümlülükleri üstlenmişlerdir.

Bazı müfessirlere göre, bu iki gerekçeden birincisi, insan tabiatının değişmez özelliğidir. Genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar. Koruma bakımından fizikî güç önemlidir ve erkekler, bu yönden daha güçlüdürler.

İSLAM HUKUKUNA GÖRE ERKEKLERİN GÖREVLERİ

İkinci gerekçe ise, yaratılıştan değil, kültür ve medeniyet şartlarına bağlı alışkanlıklar, âdetler, tutumlardan kaynaklanmaktadır. İslâm’ın geldiği çağda daha yoğun, günümüzde ise önemli ölçüde olmak üzere erkeklerin bu fonksiyonları da devam etmektedir. İslâm hukuk kurallarına göre, erkek, hem -geniş mânada- ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de mehir, diyet, cihad gibi malî tarafı olan yükümlülükleri vardır.”[1]

Bu noktada yurdumuzun bazı yerlerinde, kadın, evin geçimi için bütün gün tarlada çalışmasının yanında ev işlerini de yürütmeye çalışırken; zamanının büyük kısmını kahvelerde pinekleyerek geçirip çalışmayan, evde ise hizmet bekleyen insaf mahrumu beylerin “kavvâmûn” vasfından uzaklaştıklarını zikredip, konumuza dönelim.

“Çağımızda, “kavvam” kelimesine yüklenen hâkim mânâ, “âile reisliği”dir. Âyetten erkeklerin yönetim, savunma ve koruma bakımlarından genel olarak önde oldukları anlaşılmakla beraber, takip eden cümleler göz önüne alındığında, burada, âile kurumunda hâkimiyet ve yöneticilik mânâsının ağır bastığı görülecektir.

Âilede kurucu unsur, karı-kocadır. Bu temel kurumu oluşturan, yöneten, yönlendiren dînî, ahlakî, hukukî kurallar vardır. Kurallara uyulduğu müddetçe mesele yoktur. Taraflar kuralları bozar, hakları çiğnerse, düzeni sağlamak ve adaleti gerçekleştirmek üzere çeşitli tedbirler ve müeyyideler devreye girecektir. Bu âyette hanımın, 128. âyette ise kocanın hukuku çiğnemesi ve düzene başkaldırması (nüşûz) ele alınmıştır.

Tefsirciler, erkeğin nüşûzünü; “nefret, uzaklaşma, normal evlilik ilişkilerini aksatma, söz ve fiille incitme, kaba ve sert davranma” ifadeleriyle açıklamıştır. Böyle bir sebeple kadının, hâkime veya hakeme başvurması ve evliliğin sona erdirilmesini istemesi de mümkündür.[2]

“Âile hayatı içinde kadın, kurallara göre rolünü îfa edip etmemesi yönünden iki sıfatla nitelendirilmiştir: «Sâliha» ve «Nâşize»… Saliha kadınlar, hem kocalarının ve diğer aile fertlerinin yanında, hem de onların bulunmadıkları yerlerde, vazifelerini hakkıyla yerine getirir; Allâh’ın koyduğu, toplumun benimsediği kuralların dışına çıkmaz, âileye ihanet etmez, şerefine leke sürmezler.”[3]

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, sâliha hanımın başlıca vasıflarını saydığı hadîs-i şerîfi de bu kavrama nebevî açıklama getirmektedir:

“Müslümanın, sâliha hanımına baktığında sevinç duyması, ona bir şey emrettiğinde itaat etmesi, kendisinin yokluğunda iffetini muhafaza etmesi, kişinin faydalandığı şeylerin en hayırlılarındandır.” (İbn-i Mâce, 1857)

Kocasının yokluğunda iffetini muhafaza, Rabbinin her an kendisiyle olduğunun şuurunda olan bir hanımefendi için en tabiî bir haldir. Günümüz şartlarında, ayrıca dikkat edilmesi gereken bir saha ise, sanal âlemdeki yazışma, paylaşım ve görüşmelerdir. Akıllı telefon, bilgisayar vesâir ile gittikçe kolaylaşıp yaygınlaşan ve bir o kadar da tabiîleşen bu hal, yüz yüze yapılmayan pek çok iletişimin masum (!) sayılmasına yol açmaktadır. Bu geniş konu ve kanayan yaramıza şimdilik bu kadar temas etmekle yetinelim ve “nüşûz” kavramına dönelim.

KUR'ÂN-I KERİM AİLENİN VAZİFESİNİ KOCAYA VERMİŞTİR

Ragıp el-İsfahânî, “Kur’an Sözlüğü” konulu “el-Müfredât” isimli kitabında kadının nüşûzünü, “kocasından nefret etmesi, ona itaat etmeyi kendine yedirememesi, başkasına göz koyması” şeklinde açıklamıştır.[4] Ayrıca, çeşitli âlimler, nüşûzü: “kocasını kendinden men etmesi, kocasına sevgisizlik göstermesi, kocasının tayin ettiği evde oturmayı kabul etmeyip başka bir evde oturması” şeklinde tarif etmişlerdir.

“Nâşize” olması ihtimali beliren kadınlara karşı ne yapılacak, âile düzeni ve hukuku nasıl korunacaktır?! Bu noktada Kur’ân-ı Kerim, vazifeyi âilenin reisi sıfatıyla önce kocaya vermektedir.

Tavsiye edilen tedbirlere başvurmasına rağmen koca, düzeni sağlayamazsa ve âilenin dağılmasından korkulursa sıra hakemlere gelecektir. Âyet-i kerîmede hukuka başkaldıran, meşrû âile düzenini bozmaya kalkışan kadına karşı erkeğin yapabileceği şeyler; öğüt vermek, yatakta yalnız bırakmak ve dövmek şeklinde sıralanmıştır.[5]

DİPNOTLAR

[1] “Kur’ân Yolu”, Türkçe Meâl ve Tefsir, Heyet, DİB Yayınları, c: 2, sh: 44.

[2] a.g.e, c: 2, sh: 120.

[3] a.g.e, c: 2, sh: 45.

[4] a.g.e, c: 2, sh: 120.

[5] a.g.e, c: 2, sh: 45.

Kaynak: Şebnem Dergisi, Didar Meltem Erdem, Mart 2015, 121. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Zamanımızda böyle kadınlar varmı ki acaba gerçekten düşündürücü

    Selamün aleyküm yazar kardeşimiz Allah cc islamiyet için harcadığınız bu çabadan ve bizleri islamiet ışında aydınlatmanızdan dolayısizlerden razı olsun!..

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.