Hüsn-i Hulk Nedir?

İbâdetlerimizin seviyesini ve kalbimizin seviyesini gösteren en müşahhas delil ve en bâriz ölçü, «hüsn-i hulk»tur.

Nedir hüsn-i hulk?

Hüsn-i hulk; «ahlâk güzelliği, güzel ahlâk» demektir. Her husus gibi, onun tarifini de Rabbimiz tayin eder. Bu mânâda, güzel ahlâk;

  • Cenâb-ı Hakk’ın bizden istediği ahlâktır.
  • Kur’ân-ı Kerîm’in bizden istediği ahlâktır.
  • Allah Rasûlü’nün ahlâkı ile ahlâklanmaktır.

DİNİMİZİN EN YÜCE HEDEFİ

Güzel ahlâk, dînimizde her şeyin esası ve temelidir. Yine dînimizin en yüce hedef ve gayelerindendir. Zira Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurdu:

“Ben üstün ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Muvattâ, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed, II, 381)

Yine Efendimiz buyurdu:

“Beni Rabbim terbiye etti. Edebimi, terbiyemi güzel eyledi.” (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 12)

Rasûlullah Efendimiz’i Allah terbiye etmiş, ümmet-i Muhammed’i de Efendimiz’in terbiyesine tevdî etmiştir.

Efendimiz’in hayatı bu hakikatlerin bir ispatıdır. Zira Fahr-i Kâinât Efendimiz; 40 yaşına kadar ilâhî tâlim ve terbiye altında, karakter ve şahsiyet yani güzel ahlâk sergiledi. Kavmi arasında ismi ve sıfatı; «el-Emîn, es-Sâdık» idi. Düşmanları bile yalan söylediğine şahitlik etmiyordu. Hattâ Ebû Cehil bile;

“Yâ Muhammed! Sen hiç yalan söylemedin! Ben Sana; «Sen yalancısın!» demiyorum. Fakat şu getirdiğin davetini istemiyorum!..” diyerek O’nun doğruluğunu vicdânen kabul ettiğini, fakat davetine icâbet etmekte nefsine mağlûp olduğunu bir bakıma îtirâf etmişti.

EN ZİRVE EDEP

Nitekim bu hâl, âyet-i kerîmede şöyle beyân edilmektedir:

“…(Rasûlüm!) Onlar Sen’i yalanlamıyorlar, fakat o zâlimler açıkça Allâh’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.” (el-En‘âm, 33)

-sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

Câhiliyye karanlıkları ve bataklıkları içinde güneş gibi parıldayan, muhteşem bir şahsiyet âbidesi idi. Cenâb-ı Hakk’ın insanda tecellî ettirdiği en büyük mûcizesiydi. Bu bakımdan O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

En zirve edep, hayâ ve zarâfet timsâliydi.

Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber’in yüksek değerini ifade sadedinde âyet-i kerîmede;

“Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin” (el-Kalem, 4) buyurmuştur.

Kur’ân nimeti, işte bu güzel ahlâk zemini üzerine nâzil oldu. Bir başka ifadeyle Kur’ân nuru; Rasûlullah Efendimiz’in, tertemiz olan kalb-i selîmine kondu. «Nûrun alâ nûr» oldu.

Mekke devrinde, 13. yıl îman tâlîminin ardından; namaza ilâveten Medîne-i Münevvere’de de diğer ibâdetler, ukûbat ve ahkâm nâzil oldu. Îmânın da ibâdetlerin de gayelerinden biri, yine en güzel ahlâka ulaşmak oldu. Yani din; ahlâk ile başladı, yine ahlâk ile taçlandı.

GÜZEL AHLAKIN EN GÜZEL FARİKASI 

Şu kudsî hadis rivâyeti, ahlâkın başta ve sondaki ehemmiyetini ne güzel ifade eder:

“Bu, Ben’im Zâtım için râzı olduğum bir dindir. Bu dîne yakışan da ancak cömertlik ve güzel ahlâktır. Müslüman olarak yaşadığınız müddetçe bu iki hasletle ikrâm ediniz.” (Ali el-Müttakî, Kenz, VI, 392)

Bilmeli ki;

Güzel ahlâkın en güzel fârikası da, cömertliktir.

Şu hadîs-i şerif de îmân ile güzel ahlâkın ayrılmaz münasebetini ne güzel ifade eder:

“Mü’minlerin îman cihetinden en mükemmeli, ahlâken en güzel olanıdır.” (Ahmed, Müsned, II, 250)

Peygamberlerin hayatındaki bu sıralama keyfiyetindeki bir sır ve hikmet de şudur ki:

Bir peygamberin nübüvvetten önce; dîni, ibâdetleri, hattâ kâmil mânâda îmânın esaslarını dahî bilmemesi mevzubahis olabilir, çünkü henüz vahiy gelmemiştir; fakat bir peygamberin ahlâktan mahrum olması düşünülemez!.. Demek ki güzel ahlâk, nübüvvetten önce de peygamberlerin fârik vasfıydı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Sayı: 161

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.