Hüdâyi Hazretleri Manevi Yola Nasıl Girdi?

Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, Üftâde Hazretleri'ne intisab etmesine dair anlatılan menkıbe... 

Hüdâyî, Bursa’da kadı nâibi iken boşanma davasıyla huzuruna bir kadın gelir ve: Kocasının her sene hacca niyet ettiği halde gitmediğini ve o sene yine hacca niyet edip eğer gidemezse kendisini tâlâk-ı selâse ile boşayacağını söylediğini, fakat Arefe'den bir gün öncesine kadar ortalıkta dolaştığı halde Arefe, kurban bayramı günlerinde ortadan kaybolup bilâhâre meydana çıkarak hacca gittiğini söylediğini anlatır. Yalan söyleyen kocasından yemini üzere boşanmak istediğini belirtir.

Yanında bulunan kocası ise “Arefe gününe kadar memleketinden ayrılmadığını” kabul etmekle beraber “hacca gidip geldiğini hattâ orada görüştüğü arkadaşlarından dönüşlerinde şâhidlik taleb edilebileceğini” söyleyerek talâk sebebinin ortada olmadığını ve boşanmanın mümkün olamayacağını öne sürer. Dâvâ, Kadı nâibi Mahmûd Efendi tarafından hacıların dönüşüne kadar tehir edilir.

Hacılar döndükten sonra ise zevcin iddiasının doğru olduğu “hacıların şehadetiyle” anlaşılır. Bunun üzerine Hz. Hüdâyî, “talâkın vâki olamayacağına” dair şer’î hükmü ilân eder.

Hüdâyî kararını açıklamakla beraber bu işin nasıl olduğunu ve gidiş-gelişin ne şekilde gerçekleştiğini da’vâlı zâttan gizlice öğrenmek ister. O da:

“- Eskici Mehmed Dede diye ma’rûf bir zâtın ma’nevi delâletiyle tayy-ı zamân ve mekâna nâiliyetini” söyleyince Hz. Hüdâyî de derhal Mehmed Dede’ye koşarak intisab etmek isterse de o:

“-Nasibiniz bizden değil, Hz. Üftâde’dendir, varın O’na müracaat edin” deyince Hüdâyî de Hz. Üftâde’ye varıp intisâb eder.

Kaynak: Aziz Mahmud Hüdâyi Hayatı ve Menkıbeleri, Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdâyi Vakfı Yayınları, 2004

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.