“Hüdâyi Bülteni” 5. Sayısı Çıktı

Aziz Mahmud Hüdâyi Vakfı’nın esas gayesinden ve bu gaye adına ne gibi faaliyetlerin yürütüldüğünden bahseden Hüdâyi Bülteni yayınlandı. Üç ayda bir yayınlanan Hüdâyi Bülteni’nin (Ekim, Kasım, Aralık) bu sayısında “'ilim, irfan ve hizmet'” konusu işleniyor.

Bülten, Hüdayi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ahmed Hamdi Topbaş Bey’in kaleme aldğı “Yoksulluk ve Cehâletle Mücâdelede” makalesi ile başıyor. Aşağıda makaleyi ve devamında tüm bülteni okuyabilirsiniz.

YOKSULLUK VE CEHÂLETLE MÜCÂDELEDE

Muhterem Hüdâyi Dostları,

Hüdâyi Vakfı olarak esas gâyemiz “yoksulluk ve cehâletle mücâdeledir…” Bu şiar ile, her türlü “insanî yardım”, “ilmî ve irfânî eğitim” alanında hizmet vermekteyiz. Zîra bildiğiniz üzere “Hâkim milletler ile mahkûm milletler arasındaki fark bir avuç yetişmiş insandır.” Bu dâvâ bilinciyle hizmet edecek yetişmiş insan ihtiyacını karşılamak için de bazı ilmî-sosyal ve kültürel faaliyetleri gerçekleştirmekteyiz. Vakıf senedimiz çerçevesinde

kongre ve sempozyumlar tertib etmekteyiz.

Bu sempozyumların ilki “Aziz Mahmûd Hüdâyi Sempozyumu” idi, sonra “Uluslararası İmâmı Rabbânî Sempozyumu”nu yaptık, şimdi de “Uluslararası Bahâeddin Nakşibend ve Nakşibendîlik Sempozyumu”nu gerçekleştirmiş bulunmaktayız. İnşâallah önümüzdeki yıllarda da Abdülkādir Geylânî, Hazret-i Mevlânâ, Hoca Ahmed Yesevî, Hâlidi Bağdâdî, Hacı Bayrâm-ı Velî ve Yunus Emre gibi Hak dostları ile sempozyumlara devam etmek niyetindeyiz.

İslâm dünyasının ve Anadolu irfânının mayası olan büyük mutasavvıfların bu tür ekinliklerle anmaktaki maksadımız, “tasavvuf konusunda hak ile bâtılı tefrik etmek”tir. Bu hususta Hasan Harakāni Hazretleri diyor ki “İki kişinin dinde çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz. Bunlar câhil sofu ve muhteris âlimdir.” Günümüzde bunun tecellîlerini müşâhede etmekteyiz.

Zira bu gibi kimselerin yanlış ve nefsanî uygulamalarıyla hak ile batıl karışmış, cemaat-tarîkat-hizmet kavramları kirletilmiştir. Bir silsileye bağlı olmayan, kökü/geleneği bulunmayan, içinde bid’at ve hurâfelerin savrulduğu cemaat ve grupları esas alarak, yanlışlıkları bütün tasavvuf erbâbına mâl etmek de ayrı bir hezeyandır.

Hâlbuki Nakşîlik, Kādirîlik, Mevlevîlik gibi ahlâk okulları, sadece Anadolu’ya değil, Orta Asya’dan Hindistan’a, Afrika’ya kadar toplumları aydınlatan birer irşad vesîlesi olmuştur. Bu âriflerimizin rehberliğinde Arap, Hint, Kürt, Türk ve daha nice unsurlar birbirleriyle kardeşleşmiş, keyfiyetli bir ümmet mozaiği oluşmuş ve özellikle Anadolu toprakları bize bir emânet olarak bırakılmıştır.

Din, iman, vatan, millet ve ümmetin zararına olan şer odaklarına karşı en büyük millî mücâdeleyi de yine bu yolun büyükleri ve yetiştirdiği gönül erleri vermiştir. Üstelik bu mücâdelelerinin karşılığında da ne devletten ne milletten bir ücret, makam ve hatta teşekkür dahi beklememişlerdir.

Anadolu ve Orta Asya’ya İslâm’ı güzel ahlâk ile ikram eden bu Hak dostlarını tanımak ve tanıtmak, günümüzün materyalist ve pragmatist dünyasında en elzem bir vazîfe hâline gelmiştir.

Bizim yolumuz Muhammedî’dir, derdimiz ümmetin birliği, maslahatıdır. “Allah’a giden yollar ise nefesler adedince çoktur.” Nakşibendîlik de bu yolun can damarlarından biridir.

Bu sebeple, Şâhı Nakşibend ve terbiye yolunu anlamayı önemsiyoruz…

Hoca Bahâeddin Nakşibend hazretleri ne yaptı? Gönüllere Allah ve Rasûlünün sevgisini yerleştirdi; medrese ile tekkeyi yakınlaştırdı; bid’at ve hurâfelerle mücâdele etti; fakirleri, yoksulları ve yetimleri doyurdu; hayvanattan-cemâdâta, canlı-cansız her varlığa hizmet etti.

Kendisinden sonra da sevenleri ile devam eden bu tasavvuf ve mâneviyat yolu, Hindistan’dan Balkanlar’a, Yemen’den Kafkaslar’a kadar geniş bir coğrafyada yayıldı. İslâm’ın diyar diyar tebliğ ve irşadından, nice İslâm toplumlarındaki millî mücâdelelere destek olmaya ve hatta aşiret ihtilâflarını gidermeye varıncaya kadar çok geniş bir sahada tesirleri olmuş ve olmaya da devam etmektedir.

“Hakk dostlarının anıldığı meclislere Rahmeti ilâhiye iner.” fehvâsınca bültenimizin hayırlara vesîle olmasını

temennî ediyorum…

AHMED HAMDİ TOPBAŞ

Yönetim Kurulu Başkanı

Hüdâyi Bülteni’nin tamamını okumak için tıklayınız.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.