Hristiyanlara Göre Hz. İsa'nın Çarmıha Gerilme Nedeni

İslam Tarihi

Hristiyanlara göre Hazret-İ Îsâ’nın çarmıha gerilme nedeni nedir?

Hristiyanlara göre, Âdem -aleyhisselâm- ve Havvâ vâlide­miz cennette iken yasak meyveden yiyerek insanlık suçu işle­mişlerdir. (Tekvin, 3/24) Bu sebeple Allâh Teâlâ, onların neslinden gelen çocukla­rın hepsini ateşte yanmağa mahkûm etmiştir. Ancak Hazret-i Îsâ, insanlara acıdığı için, haç üzerinde çarmıha gerilmek sûretiyle bütün insanların suçunun kefâretini üzerine almış, kendini bu uğurda fedâ etmiştir. Böylece insanlar, kendilerine mîras kalan bu günahtan kurtulmuşlardır. (Romalılara Mektup, 3/23-26)

İşin aslının böyle olmadığını Allâh Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirir:

“İnkâr etmelerinden, Meryem’in üzerine büyük bir ifti­râ atmalarından ve «Allâh’ın elçisi Meryem oğlu Îsâ’yı öldürdük!» de­meleri yüzünden (onları lânetledik). Hâlbuki O’nu ne öldür­düler; ne de astılar. Fakat (öldürdükleri) onlara Îsâ gibi gös­terildi. O’nun hakkında ihtilâfa düşenler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışın­da hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak O’nu öl­dürmediler.” (en-Nisâ, 156-157)

“Bilâkis Allâh, O’nu (Îsâ’yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allâh izzet ve hikmet sâhibidir.” (en-Nisâ, 158)

Hakîkat böyle olduğu hâlde, Allâh’ın, gazabını teskîn için oğ­lunu, hem de onun ceddinin yediği bir meyve yüzünden öldür­mesi akîdesi, ne kadar garip bir inançtır ki, bir başkasına âit meyve yeme suçunu ölümle ödetmektedir. Bir kulun günâhını diğer bir kula yüklemeyeceğini beyân eden Cenâb-ı Hakk’ın gön­derdiği bir dinde böyle bir inancın olması, ancak o dînin muharrefliği ile îzâh edilebilir. Üstelik bugün hristiyanlar, dinlerine dâvet eder­lerken, Hazret-i Îsâ’nın kendisini fedâ ederek insanların günah­larını yüklendiğini ifâde etme gaflet ve zaafı ile, aslı tamâmen bozulmuş olan Hristiyanlığı, nefislere câzip hâle getirmeye ça­lışmaktadırlar.

Fakat düşünmek ve sormak lâzımdır ki, onlar, yasak bir meyvenin yenilmesini insanlık suçu kabûl ederken, kendilerinin yaptığı insanlık şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayan nice zulüm­ler, inkârlar, isyanlar ve dile alınmayacak rezillikleri ile bedbaht­lıkları nasıl oluyor da tecvîz edebiliyorlar?!. Târihteki birçok em­sâlleriyle beraber son Bosna katliâmı ve benzerlerine hristiyanların seyirci kalması, papalık ve patriklik müesseselerinin de bu cinâyetleri suskunluk içinde geçiştirmeleri, bir merhamet peygamberi olan Hazret-i Mesîh’in müntesibi olma iddiâsında bulunmakla kâbil-i te’lif midir? Kendilerinden olmadığı için hâmile kadınların karın­larını deşerken, küçücük yavruların kanlarını vahşîce akıtırlarken, hiç mi günah işlememiş oluyorlar?

Oysa Hazret-i Îsâ, insanların içinde en seçkin ve müm­taz bir makâmı ihrâz eden ve güzel ahlâkı tâlim için gelen, Allâh’ın indinde de her şeyiyle makbûl, yüce bir peygamberdir. Dolayısıyla Allâh Teâlâ’nın, seçtiği ve sevdiği ülü’l-azm bir Rasûlü’nü, -o da ceddinin işlediği bir suç sebebiyle- çarmıha gerdirmek gibi bir azâba dûçâr etmesini, -inanmak bir tarafa- düşünmek bile, hem mümkün değil, hem de Cenâb-ı Hakk’a câhilâne ve münkirce ya­pılan bir zulüm isnâdıdır, iz’ân dışıdır. Hâlbuki Allâh, peygamber­leri için nice şerefli ve ulvî rütbeler, makamlar, ihsânlar ve ikram­lar va’detmiştir. Kaldı ki, kendisine ilâhlık atfedilen Îsâ -aleyhisselâm-, şâyet iddiâ ettikleri gibi Allâh olsaydı, Allâh’ın, birkaç beşer elinde haça gerilecek kadar âciz olması düşünülebilir miydi?

Diğer taraftan Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-’ın, başkalarının cezâlarını çekmesi husûsundaki meselenin ilâhî hükmüne bak­tığımızda ise, hakîkat bütün açıklığıyla ortaya çıkar. Allâh Teâlâ buyurur:

“Kim hidâyet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zara­rına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükü­nü üstlenmez! Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimse­ye) azâb edecek değiliz.” (el-İsrâ, 15)

Âyette günahkâra bile başkasının günâhının yüklenmeyece­ği bildirilirken, günahsız bir insana başkasının günâhının yüklen­mesi iddiâsı, ilâhî hakîkate, hattâ beşerî mantığa bile ne kadar da terstir! Kim, bir başkasının irtikâb ettiği, kendisiyle alâkalı olma­yan bir günahtan mes’ûl olmayı kabûl edebilir?!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi-3, Erkam Yayınları