Hocalık Bir Meslek Değildir

Tebliğ ve irşad hizmetini meslek olarak icra etmek, bir zaruret olarak ortaya çıkmış bir meseledir. Esas olan, bu nevi hizmetleri maaş karşılığında değil, ecrini yalnız Allah’tan bekleyerek yerine getirebilmektir. Zaten dünyevî bir bedel karşılığı yerine getirilen işlere hizmet denilemez. Hizmet, karşılığı yalnız Allah’tan beklenilerek yapılan amellere denir.

Süleyman Hilmi Tunahan hocaefendi, 1 Haziran 1920 tarihinde Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi’nde müderrisliğe başlamıştır. Ancak onun müderrislik hayatı fazla uzun sürmemiş, 3 Mart 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereğince medreseler kapatılınca, müderrisliği bırakmak zorunda kalmıştır.

Medreselerin kapatılması haberi, İstanbul’daki medreselerin müderrislerinin cemiyetinde hararetli tartışmalara sebep olmuştur. O dönemde bu müderrislerin sayısı beş yüz-beş yüz yirmi civarındadır. Bu kanunla, hepsinin asıl vazifesi olan müderrisliklerine son verilecek, kendileri de hükümetin uygun göreceği imamlık ve vaizlik gibi yeni vazifelere tâyin edilecek ya da emekliliğe sevkedileceklerdir.

HOCALIK EKMEK TEKNESİ DEĞİLDİR İSLAM'IN TEBLİĞ MEMURLUĞUDUR

Müderrislerin hemen hepsi, bu fiili durumu kabullenmiş gibi görünüyorlardı. Fakat Süleyman Efendi, bu hâdisenin din ilimlerinin ve Kur’an ilimlerinin kaybolmasına sebep olacağını düşünmüş ve diğer arkadaşlarına şu ikazları yapmıştır:

“Ey dersiamlar! Sizler bu memlekette, bugün için dinin teminatlarısınız. İkişer üçer kişi oturup, onlara dini öğretirseniz, asgari elli sene, bir iki nesil boyu İslâm’ın bu ülkedeki ömrünü uzatmış olacaksınız. Bunu yapmazsanız, huzûr-i ilâhîde mesûliyetten yakanızı kurtaramazsınız.”

Fakat zamanın idaresinin dine bakış açısını bilen müderrisler, hiç de istekli görünmemişlerdir. Süleyman Efendi sonunda arkadaşlarının bazılarını “Biz, aşağıda isim ve imzaları bulunan dersiamlar, hükümetimizin harb-i umûmi gibi büyük bir felâketten çıkması dolayısıyla, mâli müzayaka içinde bulunduğunu dikkate alarak, dînî ve İslâmî ilimleri fahriyen okutmaya hazır olduğumuzu bildiririz...” şeklinde devam eden telgraf çekmeye ikna edebilmiştir. Fakat cevaben gelen telgrafta şöyle denilmektedir:

“Memlekette, Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüktedir, hilâfına hareket eden şiddetle cezayı, müstelzimdir.”

Böylelikle Süleyman Efendi’nin müderrisliği sona ermiş ve kendisi İstanbul vaizliğine atanmıştır. Bu durum karşısında hemen teslim bayrağını çeken diğer müderris arkadaşları ona şu öğütte bulunmuşlardır:

“Artık hocalıkta bize ekmek kalmadı. Bize tevdi edilecek yeni mesleklere gidelim.” O ise, bu sözlere şu cevabı vermiştir:

“Efendiler! Hocalık bir meslek, bir ekmek teknesi değildir. Hocalık, Allah’ın, Rasûllullâh’ın, Kitâbullâh’ın ve dîn-i mübîn-i İslâmın tebliğ memurluğudur.”[1]

Öyleyse maişeti bir başka yoldan temin ederek, dini yaşayan ve yaşatan ve bu uğurda mücâhedeye soyunan kimseler gerçek mücâhid, mübelliğ ve mürşidlerdir.

Bu vazifeleri maaş karşılığı yapanlar da, hakedişlerinin dışında gayret gösterirler ise bu gayretleri nispetinde hizmet etmiş olacaklardır.

[1] Avni Arslan, Yakın Tarihten Unutulmayan Hatıralar, s. 226-227.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Medeniyet Öncülerimizden 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • İslâm ve Kur'anı Kerime adanan ömür. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde islama en büyük hizmeti sağlayan insan.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.