Hizmetlilere Nasıl Davranılmalı?

Peygamber Efendimiz’in hizmetçi ve kölelere muâmelesi nasıldı?

Hazret-i Peygamber bilhassa hizmet eden insanlara ve kölelere (harp esirlerine) çok şefkatli idi. Ashâbına:

“Onlar sizin kardeşlerinizdir; yediğinizden yedirin, içtiğinizden içirin!” buyururdu. (Müslim, Eymân, 36-38)

Köle âzâd etmeyi teşvik ederek, bunun büyük bir ibâdet olduğunu söylerdi. Bir gün Hazret-i Peygamber, Ebû Zer’in (r.a.) -gafleten- kölesine sert davrandığına şâhid oldu. Çok üzüldü ve:

“Yâ Ebâ Zer! Sen hâlâ câhiliye âdeti üzerinde misin?!” diye sordu. Devamla:

“Allâh’ın yarattığına zarar verme! Meşrebine uymuyorsa onu âzâd et; fazla yük yükleme; yüklediğinde ise ona yardımcı ol!” buyurdu. (Buhârî, Îmân, 22; Müslim, Eymân, 38; Ebû Dâvûd, Edeb, 123-124)

BOŞAMA HAKKI ERKEĞİNDİR

Bir kişi, kölesi ile câriyesini evlendirmişti. Daha sonra onların boşanmalarına teşebbüs etti. Köle, durumu Allah Resûlü’ne arz etti. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber minbere çıkarak:

“Ey insanlar, bâzılarına ne oluyor ki kölesini câriyesi ile evlendiriyor, sonra da onları ayırmak istiyor?! Şunu bilin ki, boşama hakkı kocaya âittir!” buyurdu.[1] (İbn-i Mâce, Talâk, 31; Taberânî, Kebîr, XI, 300)

Allah Resûlü, ashâbından, kölelerin kusurlarını dâimâ affetmelerini isterdi. Öyle ki, Ashâb-ı Kiram’dan kendisine gelerek:

“–Hizmetçimizin kusurlarını ne kadar affedelim?” diye soran sahâbîye:

“–Onu her gün yetmiş defâ affediniz!” cevâbını vermiştir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 123-124/5164; Tirmizî, Birr, 31/1949)

Birgün Resûlullah bir elbise dükkânına varıp sahibinden dört dirheme bir gömlek satın almıştı. Gömleği giyerek dışarı çıktı. O esnâda Ensâr’dan bir zât ile karşılaştı. O kişi:

“–Yâ Resûlallâh! Bana bir gömlek giydir, Allah Sana cennet elbiseleri giydirsin!” dedi.

Efendimiz hemen üzerindeki gömleği çıkarıp o sahâbîye giydirdi. Dükkâna geri dönerek dört dirheme bir gömlek daha aldı. Yanında iki dirhemi kalmıştı.

Birden yolda ağlamakta olan bir câriye gördü ve:

“–Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Câriye:

“–Yâ Resûlallâh! Yanlarında çalıştığım âile bana iki dirhem verip un almaya göndermişti, parayı kaybettim!” dedi. Nebiyy-i Ekrem kalan iki dirhemi de ona verdi. Dönüp giderken kızcağızın hâlâ ağlamakta olduğunu gördü. Yanına çağırıp:

“–Niçin ağlıyorsun, dirhemleri aldın?!” buyurdu. Kızcağız:

“–Geciktiğim için beni döverler diye korkuyorum!” dedi.

Allah Resûlü  onunla birlikte, hizmet ettiği âilenin evine kadar gitti ve selâm verdi. Evdekiler Efendimiz’in sesini tanıdılar, ancak cevap vermediler. Peygamberimiz ikinci kez selâm verdi, yine karşılık vermediler. Üçüncü selâmında; “ve aleyküm selâm” diyerek büyük bir sevinçle dışarı çıktılar. Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“–İlk selâmı duydunuz mu?” buyurdu.

“–Evet, duyduk yâ Resûlallâh, ancak bize çokça selâm verip bizi bereketlendirmenizi arzu ettik. Sizi buraya kadar getiren nedir, annelerimiz-babalarımız Sana fedâ olsun?!” dediler. Resûlullah:

“–Bu kızcağız sizin kendisini dövmenizden korktu.” buyurdu. Câriyenin sahibi hemen:

“–Mâdem Siz onunla birlikte buraya kadar teşrîf ettiniz, mâdem Siz’in buraya gelmenize vesîle oldu, o artık Allah için hürdür!” dedi. Resûlullah da onları hayırla ve cennetle müjdeledi. Sonra da şöyle buyurdu:

“–Allah on dirheme ne kadar da bereket lutfetti. Onunla Nebî’sine ve Ensâr’dan bir zâta birer gömlek giydirdi ve bir köleyi de âzâd eyledi. Allâh’a hamd olsun! Bütün bunları kudretiyle bizlere lutfeden O’dur.” (Heysemî, IX, 13-14)[2]

Allah Resûlü’nün, köle ve hizmetçilerin incinmesine gönlü aslâ râzı olmazdı. Buyurmuşlardır ki:

“Köle ve hizmetçilerine kötü muâmelede bulunan kimse cennete giremez.” (Tirmizî, Birr, 29/1946; Ahmed, I, 7)

“Onlara, evlâtlarınıza ikrâm ettiğiniz gibi iyilikte bulunun!” (İbn-i Mâce, Edeb, 10)

“Birinize hizmetçisi yemeğini getirince, onu beraber yemek üzere sofrasına oturtmayacaksa, hiç olmazsa bir iki lokma veya yiyecek bir iki şey versin. Zîrâ yemeğin harâretini ve zahmetini o çekmiştir.” (Buhârî, Et’ime, 55; Tirmizî, Et’ime, 44)

Allah Teâlâ, onları efendilerine hizmetçi ve köle tâyin etmiştir. Dileseydi, efendilerini onlara hizmetçi yapardı!..

PEYGAMBERİMİZİN KÖLELERE KARŞI MERHAMETİ

Efendimiz’in kölelere karşı merhameti o hadde varmıştı ki, bir kimsenin onlar hakkında; «kölem, câriyem» demesine dahî gönlü râzı olmaz, müslümanların İslâm ahlâkı çerçevesinde; «oğlum, kızım» diye hitâb etmelerini tavsiye ve emir buyururdu. (Müslim, Elfâz, 13-15; Ebû Dâvud, Edeb, 83/4975, 4976)

Bizzat kendisi, köleler, hizmetçiler ve fakirlerin arasına girer, onlarla konuşur, dâvetlerine icâbet eder, hastalarını ziyâret eder ve cenâzelerine katılırdı. Ümmü Seleme vâlidemiz şöyle der:

“Resûlullah Efendimiz’in son vasiyetlerinden biri şu oldu:

“Aman namaza dikkat ediniz! Aman namaza dikkat ediniz! Emriniz altındaki kişilerin haklarına riâyet ediniz!”

Allah Resûlü bu sözleri o kadar tekrarladı ki, mübârek lisânı söyleyemeyecek hâle gelince, bunları içten içe tekrar etmeye başladı. (Ahmed, VI, 290, 315. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 123-124/5156; İbn-i Mâce, Vasâyâ, 1; Beyhakî, Şuab, VII, 477)

Dipnotlar:

[1] İslâm hukûkuna göre, eğer kadın, nikâh esnâsında kendisine talâk (boşama) hakkı tanınmasını teklif eder ve o şartla nikâhlanırsa, kadın da boşama hakkına sahip olur. Mizaç veya diğer husûsiyetlerdeki uyuşmazlıklar sebebiyle âilenin devâmına imkân yoksa, İslâm hukûkunun öngördüğü mâzeretlerden dolayı, hâkim, infisah (nikâhı feshetme) kararı verilebilir. [2] Peygamber Efendimiz ve Ashâb-ı Kirâm, bu güzel ahlâkı en güzel şekilde yaşamış ve gelecek îmanlı nesillere de örnek olmuşlardır. Hâlık’ın şefkat ve merhamet nazarıyla mahlûkâta bakış tarzının İslâm târihinde sayısız tezâhürleri görülmüştür. Bunun nâdide misâllerinden biri de şudur: 2. Mahmûd’un âilesi Bezmiâlem Vâlide Sultan, Şam’da bir vakıf tesis etmiştir ki, vakfiyesinin bir maddesi de; çalışan hizmetkârların yanlışlıkla kırdıkları eşyâları veya bilmeyerek verdikleri zâyiâtı tazmin etmektir. Gâye, onların hakârete mâruz kalıp da kalplerinin kırılmaması, haysiyetlerinin rencide edilmemesidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HAYATI

Peygamber Efendimiz’in Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.