Hızır Reis'in Saldırılar Karşısındaki İbretlik Vakârı

Osmanlı'nın en meşhur kaptanı olan Barbaros Hayrettin Paşa namıyla bilinen Hızır Reis, İspanya'nın düzenlediği saldırılar karşısındaki vakur duruşu ve teslimiyeti takdire şayan ve ibret alınacak türden.

“TELAŞLANACAK BİR ŞEY YOK”

Hayreddîn Paşa, devletten menfaatlenmek değil, ona hizmet etmek şuurunda ve i‘lâ-yı kelimetullâh heyecanı içinde idi. Sultanlara bağlılığı son derece kuvvetli ve samimî idi. O, deniz kuvvetlerinde bir Osmanlı paşası olduktan sonra az bir kuvvetle Tunus’u fethetmişti. Bu sırada İspanya kralının çok büyük bir donanmayla üzerine geldiği haberini alınca ilk iş olarak yanındaki pâdişah donanmasını İstanbul’a gönderdi ve kendine âit gemilerle harbe hazırlandı. Etrafındakiler:

“–Paşam! Bu bir intihardır!” dediklerinde onlara:

“–Kardaşlar! Ben kimseye: «Hayreddîn Paşa pâ­di­şah donanmasını yok etti.» dedirtmem!” cevabını verdi.

Ardından reis ve gâzilerine:

“–Telâşlanacak bir şey yok; takdîr Hüdâ’nındır.” diyerek ustaca bir manevra ile düşmanların arasından sıyrıldı ve çok kısa bir zamanda toparlanıp düşmanı kıskaca aldı.

Bu durumu gören düşman, şaşkınlıkla:

“–Biz onu birkaç gün evvel Tunus’tan tek başına kaçarken gördük! Bu nasıl olur?” diyordu.

Hepsinin kulağında Barbaros hakkındaki:

“–O, gittiği yeri almadan geri dönmez!” sözleri çınlıyordu.

ZAFER MÜSLÜMANLARIN OLDU

Nihâyet zafer müslümanların oldu. Perişan bir şekilde kaçan düşmanların arasında Andrea Doria da vardı. Andrea Doria, başlarına gelen hâdisenin şoku içerisinde uzaktan Hayreddîn Paşa’ya gayr-i irâdî olarak seslendi ve:

“–Denizdeki mâlûmat ve mahârette üstünüze kimse yok! Bu kudret ve bahadırlık nereden?” diye sordu.

Hayreddîn Paşa da, gâyet vakur bir şekilde şu cevabı verdi:

“–Biliniz ki bu bizim Peygamberimiz’in bir mûcizesidir ve her kim O’nun dînine girip samîmiyetle bağlanırsa, bahadır olur!..”

Bu cevaba ilâveten Andrea Doria, tespit ettiği şu hakîkatleri de mırıldanmaktan kendini alamadı:

“Müslümanların kitapları «Savaştan kaçan Cennet’e giremez!» diyor. Hattâ onlar: «Sıhhatli olup da müslümanlardan birisi iki kâfirden kaçarsa, Cehennem’e gider!» diyorlar. Fakat bizim kitabımızda: «Bizden biri savaşta ölürse Cennet’e giremez!” yazıyor. Papa’nın ve papazların na­si­hatleri hep böyle! O kahrolası Papa’nın aklının başına gelmesi için şu içinde bulunduklarımıza ilâveten daha nice belâlara şâhit mi olması lâzım?!.”

Bundan sonra İspanya kralı, Andrea Doria’yı kırk parça gemiyle tekrar Barbaros’un üzerine yolladıysa da gözü yılmış bulunan bu kaptan, onun karşısına çıkamadı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.