Hişam İbni Âs Bin Vâil (ra) Kimdir?

Hişam ibni Âs ibni Vâil radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in “Âs’ın iki oğlu da mü’mindir” iltifatına mazhar bir sahâbi!...

Medine’ye hicretine engel olunan, “Allah’ım, mü’minlerin zayıf olanlarını kurtar!” duasına muhatab bir muhabbet eri!... Mısır fâtihi Amr ibni Âs radıyallahu anh ’ın baba bir kardeşi!.. İkinci Habeşistan hicretine katılan bir bahtiyar!..

O, ateş içinde yetişen bir gül misâli İslâm düşmanı bir âile ortamında Mekke’de doğup büyüdü. Onun bütün âile efrâdı Sevgili Peygamberimiz’e düşmanlığı ile tanınırdı. Babası azılı müşriklerden Âs ibni Vâil’dir. Annesi de, Ümmü Harmele binti Hişam’dır. Ebu Cehil’in kız kardeşidir.

Hişam ibni Âs ibni Vâil radıyallahu anh, Kureyş’li müşriklerin evlerine gelerek toplantı yaptığı, Müslümanlar aleyhine tuzaklar kurulduğu ve İslâm’a kin, nefret ve düşmanlık duygularıyla dolu, ateş yumağı bir âile ortamında büyüdü.

Allah Teâlâ her şeye kadirdi. Murad ederse ateş içerisinde gül de bitirirdi. Hişam ve ağabeyi Amr ibni Âs’ı, böylesine bir âile ortamında iki gül olarak yetiştirdi. Onlar, İslâm’ın ilk yıllarında Allah’a ve Rasûlüne teslim olup İslâm’la şereflendiler. İmanlarından asla taviz vermediler. Mü’min iki kardeş olarak yaşadılar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in haklarında: “Âs’ın iki oğlu da mü’mindir”iltifatına mazhar oldular. (Müsned, II, 304, 327, 353,354)

İbn Hibban’ın rivayetine göre, Hişam ibni Âs’ın künyesi, müslüman olmadan önce “Ebu’l-Âs”(âsinin babası) idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz onu “Ebû Mutî” (itaat edenin babası) olarak değiştirdi.

Hişam ibni Âs radıyallahu anh Mekke müşriklerinin dayanılmaz işkencelerinden kurtulmak için bazı Müslümanlarla birlikte önce Habeşistan’a hicret etti. Orada bir müddet kaldıktan sonra Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Medine’ye hicret edeceğini duydu.

İSLÂM'IN ÜÇ BÜYÜK SAVAŞI

İki Cihan Güneşi Efendimizle birlikte hicret etmek niyetiyle Mekke’ye geri döndü. Fakat müşrik babası Âs ibni Vâil, onun gelişini fırsat bildi ve derhal harekete geçti. Azılı müşriklerle birlik olup oğlu Hişam ibni Âs radıyallahu anh’ı hapsetti. Onun hicretine engel oldu. (İbn Sa’d, IV, 191-194; İstîâb, IV, 1539-1540)

Bu yüzden Hişam radıyallahu anh, İki Cihan Güneşi Efendimiz’le hicret edemedi. İslâm’ın üç büyük savaşına katılamadı. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında bulunamadı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz onun bu durumuna çok üzüldü. Hişam ibni Âs radıyallahu anh gibi müşriklerin elinde zulüm altında kalan ashâbı için Medine’de sabah namazlarında özel dualar yapmaya başladı. Onların kurtulması için bir müddet bu dua’ya devam etti. Sonra bizzat Velid ibni Velid radıyallahu anh’ın başkanlığında bir grub sahabiyi Mekke’ye gönderdi. (Üsdü’l-ğabe, V, 375)

Ashabının kurtulması ve feraha çıkması için yapılan bu dua “Müslim”de şöyle nakledilmektedir:

“-Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ay müddetle, sabah namazında rükû’dan sonra kunût yaptı.

«Semiallahu li-men hamideh. Rabbena ve leke’l-hamd. Allah, kendisine hamd edenin hamdini kabul eder. Ey Rabbımız! Hamd de sana mahsûsdur” dedikten sonra ayakta durdu ve:

«Allah’ım, Velîd b. Velîd-i kurtar!

Allah’ım, Selemetü’bnü Hişâm’ı kurtar!

Allah’ım, Ayyaş b. Ebî Rabîa’yı kurtar!

Allah’ım, mü’minlerin zayıf olanlarını kurtar!

Allah’ım, Mudar kabilesi üzerine olan şiddet ve baskını arttır!

Allah’ım, bunu onların üzerine Yûsuf’un kıtlık yılları gibi yap!» diyerek tazarrû ve niyazda bulundu.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh, bir müddet geçince bir ay kadar sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ‘in bu duayı bıraktığını gördüm demiştir. (Müslim, Mesâcid, 294-295)

Hişam ibni Âs radıyallahu anh, İslâm’ı tebliğde, emir bi’l-maruf nehiy ani’l-münker yapmakda çok gayretli idi. Hazreti Ebu Bekir Sıddık radıyallahu anh tarafından Herakleios’u İslâm’a dâvet amacıyla gönderilen heyet içinde yer aldı.

"CENNETTEN Mİ KAÇIYORSUNUZ?"

O, cesaret ve şecaat sahibi bir kahramandı. Allah yolunda şehid olma hasretiyle yaşıyordu. Hendek savaşından sonraki bütün savaşlarda bulundu. Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan yalancı Tuleyha b. Huveylid el-Esedî üzerine gönderilen orduya katıldı. Halid İbni Velid radıyallahu anh’ın emrinde Ecnâdeyn Savaşına iştirak etti. Orada büyük kahramanlıklar sergiledi. Bir ara Müslüman askerlerin gerilemekte olduğunu gördü ve onları toparlamak üzere miğferini yüzünden çıkardı ve şöyle seslendi:

“-Ey Müslümanlar! Gelin, gelin!.. Ben Hişam İbni Âs’ım. Cennetten mi kaçıyorsunuz?” diye haykırdı. Derhal kılıcını çekti ve bu sözü tekrar ederek düşman safları arasına daldı. Hücum üstüne hücum ederek şehid düşünceye kadar kahramanca çarpıştı. Bedenini harb meydanında bırakıp ruhunu Yüce Mevla’ya teslim etti.(634 m.)

Bir ağabey olarak Amr ibni Âs radıyallahu anh’ın, kardeşi Hişam radıyallahu anh’ın şehadetine hep imrendiği rivayet edilmektedir.Hatta şöyle bir vak’a nakledilmektedir:

“-Bir gün Kâbe civarında otururken arkadaşları ona:

“-Sen mi? yoksa Hişam mı daha faziletli?” diye sormuş. O da:

“-Allah onu şehid olarak kabul etti, beni etmedi” diye cevap verdi. (İbn Sa’d, IV, 191-194; İstîâb, IV, 1539-1540)

MÜŞRİK BABASININ VASİYETİ

Hişam ibni Âs radıyallahu anh, şefkat, merhamet sahibiydi. Çok cömert ve çok affedici idi. Müşrik babasının kendisine yaptığı işkence ve zulme bakmadan onun vasıyyetini yerine getirmek için gayret etti. Babası Âs ibni Vâil ölümünden sonra 100 köle âzat edilmesini vasiyet etmişti. Hişam radıyallahu anh kendisine düşen elli köleyi hemen âzad etti. Amr ibni Âs radıyallahu anh ise babasının müşrik olarak öldüğünü göz önüne alarak gönlüne bir soru geldi.

Müşrik olarak ölen babanın vasiyetinin yerine getirilmesinin bir faydası olup olmayacağı konusu zihnini meşgul etti. Bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e sordu. Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in verdiği cevab ile Amr radıyallahu anh’ın gönlü duruldu, zihni aydınlandı. Onun rivayetiyle bu önemli konu bizlere kadar ulaşmış oldu. Bu hadis-i şerif Ebu Davud’un “Sünen”inde şöyle nakledilmektedir:

“-Amr ibni Şuayb’ın dedesi Amr ibni Âs radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre:

Âs ibni Vâil kendi namına yüz köle âzât edilmesini vasiyyet etti. Bunun üzerine oğlu Hişam, elli köle âzât etti. Kalan elli köleyi de diğer oğlu Amr âzât etmek istedi. (Kendi kendine):

“Ben bunu bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sorayım” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi.

“Ey Allah’ın Rasûlü! Babam kendi namına yüz köle âzât edilmesini vasiyet etmişti. (Kardeşim) Hişam onun namına elli köle azat etti. Şimdi babamın üzerinde borç olarak elli köle kaldı. (Bu elli köleyi) onun hesabına azat edebilir miyim?” dedi.

Rasûlullah da:

“Eğer babanız Müslüman olsaydı, onun namına köle âzât etseydiniz, yahut sadaka verseydiniz, ya da Hacc etseydiniz bunların sevabı ona erişirdi” buyurdu. (Ebu Davud, Vesâyâ 16) Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu cevabıyla, Müslüman olmadan ölen kimseye bunun bir fayda sağlamayacağını ümmetine duyurmuş oldu.

Allah onlardan razı olsun. Rabbimiz cümlemize onların zirve, yüce ahlâkından hisseler nasib edip, şefaatlerine nail eylesin. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 333, Kasım 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.