Hased Etmenin İlk Âlameti

Kişide, hased illetinin mevcûdiyetini gösteren ilk alâmet, hased ettiği kimseden nîmetin zevâlini arzu etmek, nîmetin zevâlini gördüğünde ise kalb rahatlığı ve sevinç duyarak bir bayram havası içinde yaşamaktır.

Cenâb-ı Hak, insanı “ahsen-i takvîm”, yâni en güzel bir yaratılış ile halketmiş, onu “kulluk” ile mükellef kılmıştır. Bu kulluk vazîfesini gerçekleştirebileceği vasıfları da lûtfetmiştir. Fakat dünyâ hayatındaki “imtihan” sırrından dolayı, insana bu rahmânî vasıflarla birlikte, kulluk vazîfesine mânî olacak nefsânî temâyüller de vermiştir. Bu ilâhî imtihanda muvaffak olmak isteyen bir kul, nefsânî menfîlikleri, tıpkı buza gömülen bir yılan gibi hareketsizliğe mahkûm ederek, bütün hâl ve davranışlarına rahmânî temâyülleri gâlip kılmak mecbûriyetindedir.

İnsanın dünyâ imtihanında bertaraf etmesi gereken en mel’un menfîliklerden biri de, kalbdeki bütün güzellikleri yakıp yok eden “hased” hastalığıdır.

HASEDİN MALZEMESİ FESAD VE NİFAK

Hased, ilâhî taksîm netîcesinde, başkalarına lutfedilen nîmetlere kalben îtirazdır. Kalblerde, nîmet sahiplerine karşı duyulan kıskançlıklar, hased hastalığının başladığını, hattâ ilerlediğini belirten ilk alâmetlerdendir ve aynı zamanda kadere isyândır.

Hasedi, bir binâya benzetecek olursak onun en mühim yapı malzemeleri fesad ve nifaktır. Temelinde ise bencillik, baş olma sevdâsı, menfaat, ihtiraslar, kendini gösterme arzusu, kibir ve ucub gibi kaba ahlâksızlıklar yatar.

Hasedin kökleri, insanın iç âleminin derinliklerinde gizli olduğundan bazı nefsine esîr olmuş kişiler, -hasedin içinde yüzdükleri hâlde- kendilerinde hased olmadığını sanırlar; uçurumların anaforunda dolandıklarının farkında bile değillerdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.