Güzel Günler Mazide Kaldı

Güzel eski günler geride kaldı...

İnsanların birbirlerine rahatlıkla güvenebildikleri, dertlerini, sırlarını, sıkıntılarını paylaşabildikleri, varlıklarını emanet edip yola çıkabildikleri, desteklerine inanıp sırtlarını dönebildikleri o ferah, rahat, güzel günler geride kaldı. Şimdi herkes şikayetçi, herkes mutsuz, herkes rahatsız. Herkes her geçen gün her şeyin daha da kötüleştiğini, insanların daha da güvenilemez hale geldiğini anlatıyor. Haber programları, filmler güvenlerine ihanet edilmesiyle mallarını ve belki canlarını kaybeden insanların acı hikayelerini getiriyor devamlı gündemimize.

Ve insanlar, o güven duygusu hissetmeye, birilerine güvenip sırtını yaslamaya, sırrını açmaya muhtaç insanlar güvenebilecekleri insanları bulamadıkları için yada güvenip ihanete uğradıkları için herkese şüpheyle yaklaşıp, her an ruhları tetikte bekliyorlar ve günlerce korkudan uyuyamayıp nöbet tutan insanların vücutlarının dökülmesi gibi ruhları dökülüyor ve sağlıkları bozuluyor.

Psikologlardan ve psikiyatristlerden psikolojik yardım alan insanların sayısı her geçen gün artıyor ve yardım alanların büyük çoğunluğu erken dönemde çevrelerinden gerekli desteği ve güveni alabilmiş olsalar bugün bulundukları ruh hâli içerisinde olmayacaklardı.

DİNLEMEYİ BİLİYOR MUYUZ?

Ruh sağlığı alanında çalışanlara özenle ve önemle tavsiye edilen bir husus vardır, dinlemeyi bilmek. Karşısındakinin sözünü kesmeden, anlattıklarından sıkılmadan, beden dili ile olumsuz tepkiler vermeden, söylediklerinden dolayı onu yargılamadan, ayıplamadan, kusur bulmadan dinlemek, anlamaya çalışmak, empati kurabilmek ve bunu hem sözle hem bedenle muhatabına göstermek. Bu yapıldığı takdirde bir çok problem başka hiçbir şeye gerek kalmaksızın çözülebiliyor. Çünkü insan konuşmak istiyor, dertleşmek istiyor, hâlleşmek istiyor.

Eleştirilmeden, yargılanmadan, kınanıp ayıplanmadan dinlenmek istiyor. Yanlış yaptıysa, hata yaptıysa, kötü yaptıysa içinde bulunduğu şartların, o anki ruh halinin ve çevresindeki bir çok etmenin de bunda payı olduğunun görülmesini istiyor. İçinde sıkıştığı ve bir türlü içinden çıkamadığı problemlerle ilgili kendisine hiçbir menfaat gözetilmeksizin bazı tavsiyelerde bulunulsun istiyor. Eşine, dostuna anlatsa onların kendisinden uzaklaşacağından, kendisinin arkasından konuşacaklarından ya da ona güleceklerinden, öğrendikleri zayıf yanından onu vurmaya çalışacaklarından ya da ona kendi menfaatlerine dönük yanlış tavsiyelerde bulunacaklarından korkuyor. Bu korkunun verdiği güvensizlikle de içinde bulunduğu durum, yaşadığı problemler bir kör kuyu olup onu içine çekiyor ve sonrasında başlıyor psikolojik zorlanmalar ve rahatsızlıklar yaşamaya.

GÜVEN DUYGUSUNU YİTİRMEK

Bugün ruh sağlığı rahatsızlığı yaşayan insanların sayısının bu oranda yükselme göstermesi büyük oranda bahsettiğim güvensizlik duygusunun doğurduğu yada en azından besleyip büyüttüğü bir gerçeklik. Çünkü dünya var olalı beri bütün insanların ihtiyaç duyduğu güvenme duygusuna modern dünya insanı da ihtiyaç duyuyor ve yokluğundan telâfisi bir tek kendisiyle mümkün olacak acılar çekiyor.

Bu noktada herkesten önce bize düşen insanları etiketlemeden, yargılamadan, damgalamadan, hiçbir şekilde arkalarından konuşmadan, gülmeden, kızmadan, kendi menfaatlerimiz doğrultusunda yönlendirmeye uğraşmadan; anlamaya çalışarak, kendimizi onların yerine koyarak, yardım etmeye, yararlı olmaya gayret ederek bir güven insanı örneği oluşturmak ve böylelikle dünya üzerinde her geçen gün sayısı azalan güven insanlarının sayısını artırmak olmalıdır.

Kaynak: Mehmet Dinç, Altınoluk Dergisi, Sayı:357

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.