Görgü Kuralları

Davranışlar, bir bütün olarak insan şahsiyetini yansıtırlar.

İnsan, hayata gözlerini açıp kapama süresi içinde yüzlerce çeşit davranışta bulunur: Güler, ağlar, konuşur, susar, yürür, oturur, uyur, uyanır... Konuşma dili yanında bir de “hayat dili”nden söz edilebilir. Her kelime nasıl bir mana ile yüklü ise, her davranış da bir mana ifade eder. Manasız davranışların bile, dışardan bakan için bir manası vardır. Sadece “gülme” olayındaki nüansları düşünün. Tebessüm var, kıkırdama var, kahkaha var, bıyık altından gülme var, dudak bükme ile karışık gülme var, sırıtma var... Ağlamak da öyle...

DAVRANIŞ

Ne gülmenin bir türünü diğeri yerine, ne de gülmeyi ağlama yerine seçebilirsiniz. Davranışlar içindeki şuur yoğunluğu her zaman aynı değildir. Kimi davranışlar vardır ki, onları seçeriz. Bunlar şuur yüklüdür, iradîdir. Kimileri vardır ki insiyakîdir. Şuur yoğunluğu azdır. O kadar hayatımıza mal olmuşlardır ki, bunları kendiliğimizden uygularız. Adeta hayatın akışıdır. Ancak kesinti halinde fark edilirler. Kimileri refleks {üründedir, însiyakî hareketlerden daha çok kişiliğimize girmiş, adeta bir içgüdü haline, gelmişlerdir. Yaparken belki şuur zorlaması söz konuşu değildir, ancak aksama halinde irade dışı bir tepki ortaya konur.

İnanç bütünlüğünü koruyan toplumlarda, davranışlarda da bir bütünlük görülür, insan gerek kendi içinde, gerekse ikili ilişkilerde tutarlıdır. Davranışının anlamını bilir ve bunun başkaları tarafından da aynı şekilde algılanacağını düşünür, insanlar, birbirine aynadır.

Davranışlar, bir bütün olarak insan şahsiyetini yansıtırlar.

Her davranışın bir arka planı vardır. Onu şekillendiren bir inanç motifidir. Şuurlu olsun, insiyaki olsun, refleks türünde olsun, her davranışın özünde bir inanç saklıdır.

İnanç bütünlüğü kaybolmuş toplumlarda ise, bir ‘davranış anarşisi’nden söz edilebilir. Hayatın ortak dili adeta kaybolmuştur. İnsanlar, bir “Babil Kulesi” hercümerci içindedir. Birinin davranışı diğerine anlamsız, öbürüne kaba, bir başkasına ise “güzel” görünebilir, insan kişiliği kendi içinde parçalanmış, dışarıya karşı da uyumsuzdur. Herkes birbirine karşı uyumsuzdur.

Bu durumda, özellikle hakim kültür sistemi tarafından dışlanmış inanç değerleri ve onların yönlendirdiği davranış biçimleri horlanır, mahkum edilmeye çalışılır. İnsan, kendi inanç değerleri ile, hakim kültür sisteminin davranış kuralları arasında seçim yapmaya zorlanır. Seçimini yapamayan, sürekli bir çelişki içinde yaşar. Bu toplumlarda, insiyakî davranışlar bile seçilmiş davranış sırasına geçerler. Kendiliğindenlik adeta kaybolur, bugün böyle bir ortamda

Hakim kültür sistemi, Batılı bir yaşayış modelini örnek aldığı için, İslam'ın davranış modellerini belirleyen ve genel bir ifade ile “görgü kuralları” diyebileceğimiz sünnetleri, mubahları, müstehapları, mendupları bile “seçilmiş davranış” haline gelmişlerdir, inanç değerlerinize yabancı bir kültür vasatında, yemenizi, içmenizi, tokalaşmanızı, selamlaşmanızı, düğününüzü, bayramınızı, doğumunuzu, ölümünüzü kendi ölçüleriniz içinde anlamlandırmamız gerekecektir.

Eğer, üç yaşındaki kızınız “Babacığım, anneciğim, ben ne zaman gelinlik giyip kiliseye gideceğim” diye sormaya başladıysa, sizin için “çanlar” çalıyor demektir. Kendi kişiliğinizi, çocuklarınızın kişiliğini en uç davranışlardan başlamak üzere yeniden kurmak zorundasınız, işte çocuğunuzda, kendi inanç değerleriniz, bir uçtan ölmeye başlamış bulunuyor. Kendinizi de yoklayınız. Acaba, kaç değer yargısı öldü veya can çekişiyor. Bunların bir dökümünü yapınız. Ve bir uçtan diriltmeye başlayınız. Kendinizi yeniden inşa ediniz. Bizim burada “görgü kuralları” adıyla sunacaklarımız, sizin inşa hareketinize küçük bir katkı olacaktır.

YEMEK

Görgü kurallarına yemekten başlayalım. Yemeğe de temizlikten. Temizlik her zaman güzel, her zaman gerekli. Ama öncelikle yemekte.

Yemek ve temizlik deyince iki şey akla geliyor. Birincisi, bizatihi yenen şeyin temizliği. İkincisi, yemeği temin edecek paranın temizliği. İkisi de çok önemli.

Yemeğin yapıldığı malzemenin temiz olmasına şüphesiz dikkat edersiniz. Bu konuda sanırım “az olsun temiz ve sağlıklı olsun” ilkesi bize yol gösterecektir. Malzemenin yemek olarak hazırlanışında da aynı titizliği göstermek, gerek kendi sağlığımız, gerekse ailemizin sağlığı yönünden vazgeçilmez bir zarurettir.

Malzeme temizliği konuşanda önemli bir nokta daha vardır. Bazı maddeler vardır ki, bunlar kirli murdar kabul edilmiştir. Bunların yalnız başlarına yeni tip içilmeleri doğru olmadığı gibi, bunların kanamış olduğu yiyecekler de mutfağınıza girmemelidir. Mesela domuz eti temiz bir yiyecek olmadığı gibi, domuz etinin karışmış oluğu her türlü yiyecek de temizlikten çıkmış olmaktadır. Temizliğe dikkat ederken yiyeceklerin muhtevasını bu yönden de titizlikle incelemek gerekmektedir. Aynı şekil de, alkollü içecekler bütünüyle “pis”tir. Alkolün kullanıldığı yemekler de, bizim inanç ölçülerimiz içinde temiz kabul edilemez.

Temizlik denilince bir konuya daha dikkat etmeliyiz. Bazı yiyecek maddeleri vardır ki, bunlar aslında temiz oldukları halde hazırlanış şekilleri yönünden temizlikten çıkarılmış olabilmektedir. Mesela eti ele alalım. Et, aslında temiz bir yiyecektir. Ancak, eti yenen hayvanın kesilişi sırasında Allah adının anılışı gibi bazı ölçülere riayet edilmemişse, o tür etler de temizlikten çıkmaktadır. Bu sebeple, alınacak yiyeceğin, hazırlanışında da temizlik ölçülerine uyulup uyulmadığını tetkik etmeliyiz.

Sofraya gelen yiyeceğin bizatihi temiz olması kafi değildir. Sizin bir temizlik ölçünüz daha olmalıdır. Yemeği temin ettiğiniz paranın temizliği “İnsan, elinin kazandığından, alın terinin ürününden daha temiz bir şey yememiştir.” Sofranıza gelecek yemeğe, alın terinizin, el emeğinizin bedelini ödeyin. Yemeğinize kirli para karışmasın. İçinde fakirin hakkı bulunan para temizlenmemiştir. Onu zekat temizleyecektir. Yemeğe otururken, öncelikle paranızda fakir hakkı olup olmadığını araştırın. Faizle büyümüş para da kirlidir. Kumar parası da öyle. Çalınmış parayı söylemeye bile gerek yok. Bunların hepsi, şöyle veya böyle başkasının hakkı karışmış paradır. Bunlar, lokmanıza karışmasın.

Temiz yiyecek, yemekte ilk kural.

Kaynak: Enes Ufuk, Altınoluk Dergisi, Sayı: 1

 

İslam ve İhsan

OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLAR İÇİN GÖRGÜ KURALLARI

Okul Öncesi Çocuklar İçin Görgü Kuralları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.