Sucunun Duasının Bereketi

Kalpler nazargâh-ı ilâhîdir. Gönül alarak o ilâhî nazargâhı ihyâ edebilmek, Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve muhabbetine vesîledir. Öyle ki bâzen, Cenâb-ı Hakk’ın beraber olduğu kırık bir kalbi tesellî etmek, nice nâfile ibadetten daha fazîletli olur.

Ebû’l-Hasan Harakānî Hazretleri buyurur:

“Sabahleyin kalkan âlim ilminin, zâhid de zühdünün artmasını ister. Ebû’l-Hasan ise, bir kardeşinin kalbine sevinç ve neşe verebilme derdindedir.” (Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 611)

[Bir kişi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gelerek:

“–Yâ Rasûlâllah! İnsanların Allâh’a en sevgili olanı kimdir ve amellerin Allâh’a en sevgili olanı hangisidir?” diye sormuştu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle cevap verdi:

“−İnsanların Allah Teâlâ’ya en sevgili olanı, insanlara en faydalı olanıdır. Amellerin Allâh’a en sevgili olanı ise, bir müslümanın kalbine sürûr vermen, onu sevindirmen veya bir sıkıntısını defetmen veya borcunu ödeyivermen veya açlığını gidermendir. Şu muhakkak ki, bir kardeşimle onun ihtiyacını gidermek üzere yürümek, benim için, Medîne’deki şu Mescid’imde bir ay îtikâf yapmamdan daha sevimlidir…

Kim kardeşiyle birlikte onun ihtiyacını görmek için yürür ve o ihtiyacı karşılarsa, Allah Teâlâ, insanların ayaklarının kaydığı gün, onun ayağını sâbit kılar.” (Heysemî, VIII, 191)

Yine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Allah bir kuluna hayır murâd ettiğinde, onu insanların ihtiyaçlarını karşılama yolunda istihdâm eder.” (Süyûtî, II, 4/3924)

NAZARGÂH-I İLÂHÎ

Unutmamak îcâb eder ki, kalpler nazargâh-ı ilâhîdir. Gönül alarak o ilâhî nazargâhı ihyâ edebilmek, Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve muhabbetine vesîledir. Öyle ki bâzen, Cenâb-ı Hakk’ın beraber olduğu kırık bir kalbi tesellî etmek, nice nâfile ibadetten daha fazîletli olur.

Yûnus Emre Hazretleri, bir gönlü ihyâ edebilmenin Allah katındaki yüce kıymetini ne güzel hulâsa eder:

Yûnus Emre der hoca,

Gerekse var bin hacca,

Hepisinden iyice,

Bir gönüle girmektir!

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri de, gönülleri ihyâ hizmetinin Cenâb-ı Hakk’a yakınlıkta müstesnâ bir yeri bulunduğunu şöyle ifâde eder:

“Hak dostları, halkın yükünü ve zahmetini, onların ahlâkını güzelleştirmek için çeker­ler. Hakk’ın nazarının bulunmadığı hiçbir kalp yoktur. O kalbin sahibi bu­nu ister bilsin, ister bilmesin! İşte ehlullah, bu sebeple halkın yükünü çekerler ki, gönül almaya muvaffak olsunlar da, o kalpteki nazar-ı ilâhîden kendilerine de feyz gelsin!” (Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 100)

Velhâsıl İslâm; nefsânî kaygıları aşarak ictimâîleşmeyi, diğergâmlığı, ümmetin dertleriyle dertlenmeyi, gönülleri huzura kavuşturacak hizmetlerde bulunmayı telkin eder. Din kardeşinin derdine derman olmanın, Allâh’ın rızâsını celbeden büyük bir ictimâî ibadet olduğunu hatırlatır. Bu itibarla bir mü’min, huzur vereceği kalplerden yükselecek samimî duâlara muhtaç olduğunu, hiçbir zaman hatırından çıkarmamalıdır.

MÂRUF-İ KERHÎ HAZRETLERİNİN SUCU KISSASI

Bu hakîkati, Mâruf-i Kerhî Hazretleri’nin şu kıssası ne güzel ifâde eder:

Mâruf-i Kerhî Hazretleri’nin nâfile oruç tuttuğu bir gün idi. İkindi vaktine yakın, pazardan geçerken bir sakanın (sucunun):

“–Bu sudan içene Allah rahmet ve bereketiyle muâmele eylesin!” diye duâ ettiğini gördü ve icâbet edip sonradan kazâ etmek üzere orucunu bozdu. Yanındakiler:

“–Efendim, orucunuzu niçin bozdunuz?” dediler.

Mâruf-i Kerhî Hazretleri:

“–Sakanın duâsındaki berekete nâil olmak istedim.” buyurdu.

Vefâtından sonra kendisini rüyada görüp:

“–Allah sana nasıl muâmele etti?” diye sordular.

“–Sakanın o hâlisâne duâsı bereketiyle Rabbim beni bağışladı. Bana merhametiyle muâmele buyurdu.” karşılığını verdi.]

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları, 2013

İslam ve İhsan

ALLAH'IN EN SEVDİĞİ İKİ ŞEY!

Allah'ın En Sevdiği İki Şey!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.