Gökleri Titreten Cinayet

Efendimiz’in muhabbetle bağrına bastığı, şefkatle öpüp okşadığı, namazlarında bile mübârek sırtına aldığı aziz torunu Hazret-i Hüseyin’e karşı işlenen cinayet, İslâm târihinin gördüğü en acı felâketlerden biridir. Bu cinayetin İslâm dünyâsının bağrında açtığı yara hâlâ kanamaktadır. Bu vahşiyâne cinâyeti işleyenlerin her biri, Allâh’ın ayrı bir gazabına dûçâr olmuştur.

Hazret-i Hüseyin Efendimiz’in hunharca katli, İslâm dünyâsında o kadar nefretle karşılanmıştır ki, o devrin hükümdarı olan Yezid’in adı hakaret tâbiri olarak kullanılagelmiştir. Çünkü o menfur cinayete, hangi mezhepten olursa olsun her Müslümanın yüreği feryat hâlindedir. Buna göre aslında Sünnîler ve Şiîler arasında herhangi bir husûmet sebebi yoktur. Varmış gibi gösterilmesi, kötü niyetli insanların tahriklerinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla bugün her iki taraf da birbirlerine hiçbir şekilde husûmetle bakmamalıdır. Bugün bilhassa; “Mü’minler ancak kardeştirler!..” (el-Hucurât, 10) hükmü etrafında kenetlenmek şarttır.

Bu hususta ümmet-i Muhammed’in tevhîdini, yâni birlik ve beraberliğini bozacak tarzda kuru çekişmelere prim vermek, tartışma ve çatışmalara girmek, en başta o azîz neslin mübârek rûhunu incitecek hareketlerdir. Bilhassa yersiz taassuplar, târihten beri dâimâ zarar verici olmuştur. Zîrâ en ufak bir sürtüşme bile, ümmet-i Muhammed’i bölmek isteyen İslâm düşmanlarının ekmeğine yağ sürmek demektir. Bu hususta sâhip olmamız gereken en güzel hâl, îman firâsetiyle uyanık davranıp, gereksiz yere gıybet ve münâkaşalardan uzak durmaktır.

Bunda muvaffak olmamız için Kur’an ve Sünnet yanında sarsılmaz bir ortak noktamız daha vardır ki, o da Ehl-i Beyt muhabbetidir. Peygamber Efendimiz’in de bizzat emrettiği bu muhabbet, her Müslümanın sâhip olması gereken gönül ufkudur.

OSMANLI’DA EHL-İ BEYT SEVGİSİ

Bu sebepledir ki ecdâdımız Osmanlı, Ehl-i Beyt’i dâimâ el üstünde tutmuş, saygıda kusur göstermeği gibi, onlara hürmet ve muhabbetin nasıl olması gerektiğine dâir, ümmete örnek olacak davranış güzellikleri sergilemiştir. Ehl-i Beyt’e hizmeti kıymetli bir vazîfe saymış ve onların şeref ve izzetinin muhâfazası için “Nakîbü’l-Eşraflık” diye resmî bir müessese geliştirmiştir.

Bizler de o mübârek ecdâdın torunları olarak Efendimiz’e lâyık olabilmek için, O’nun bizlere bıraktığı iki büyük emânet olan Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in muhabbetiyle kalplerimizi ihyâ etmeliyiz. Güzel ahlâk ve muâmelâtımızla O’nu örnek almalıyız. Bunun için de en başta Peygamber Efendimiz’in, O’nun âl ve ashâbının hâliyle kendi hâlimizi mîzân etmeliyiz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Öyle Bir Rahmet Ki, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

HZ. HÜSEYİN (R.A.) NEDEN ÇOK SEVİLİR?

Hz. Hüseyin (r.a.) Neden Çok Sevilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.