Gençlikte Kazanılacak En Önemli Haslet

Gençlikte kazanılması elzem olan en temel hasletlerden biri, beş vakit namazı düzenli edâ edebilme şuur ve mesuliyetidir. Namazını edâ edemeyip kazaya bıraktığı zaman dünyası kararan bir gençlik kıvamı, sıhhatli bir kıvamdır. Böyle bir şuur, şahsiyeti de en güzel şekilde ikame eder. Günde beş vakit ilâhî dergâhta Rabbiyle buluşanı, elbette O, razı olacağı bir keyfiyette terbiye ve tezkiye eder.

İrfânî geleneğimizin büyük bilgelerinden Sadî Şirâzî, “insan nedir?” sorusuna “Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endişe” yani “Bir damla kan ve bin bir endişedir” cevabını verir. Evet, süflî ve ulvî duygular, dürtüler, içten ve dıştan üretilen vesveseler, karmaşık düşünceler, korkular ve endişelerden oluşan dalgalar arasında, insanın çoğu zaman kafası karışır, duyguları alabora olur ve neticede yolunu şaşırır ve belki de içinden çıkamayacağı bir girdaba doğru yuvarlanır gider. Her dönemin dalga boyutları farklıdır. En tehlikeli ve yıkıcı dalgalar, ergenlikle başlayan ve genellikle otuzlu ve hatta kırklı yaşlara kadar durulmayan gençlik dönemlerinde ortaya çıkar.

Hayat denizinde dalgalar arasında yüzüp giden insan gemisi, çoğu zaman dıştan değil içten bir kaptanlıkla yönetilebilir. Fert olarak kendi iç bütünlüğünü ve dengesini kuramamış kimselerin, dıştan sevk ve idaresi her zaman için mümkün değildir. Yüce Mevlâmız, sırat-ı müstakimi öğreten kılavuzlar (peygamberler) ve rehber kitaplar göndermiş ise de insanın bizzat kendisinin yürümesini ve hedefe doğru yol almasını istemiştir. İnsanın öz benliğine de “sırat-ı müstakim”i kavrayacak, hissedecek ve hakikatle bağlantı oluşturabilecek bir pusula (kalp) yerleştirmiştir. Önemli olan bu pusulayı sıhhatli koruyabilmek, çalışır halde tutabilmek ve kullanmasını bilebilmektir.

Kalp pusulasının sıhhati, Allah ile kurduğu irtibat kadardır. Bu irtibat, iman bağı ile başlar ve Allah’ı unutmamak ve O’nu daima hatırda tutmak anlamına gelen “zikrullah” ile sürekli hale gelir. Allah’ı zikretmenin en kâmil şekli de kalp ve kalıbın birlikte iştirak ettiği “namaz”dır. Nitekim âyet-i kerimede “Beni anmak (zikretmek) için namaz kıl”1 buyrulmuş ve secdelerin ilâhî kurbiyyete (yakınlığa) en büyük vesile olduğuna dikkat çekilmiştir2.

KALBİMİZİ BEŞ VAKİT YENİLEYEN İBADET

Yüzyılımızın âriflerinden Sâhi­bü’l-vefâ Mûsâ Topbaş Hazretlerinin “Günde beş vakit namazla kalbimiz yenilenir” ifadesi de kalp pusulasının sıhhati için namaz ibadetinin ehemmiyetine dikkat çeken önemli bir işarettir.

Namaz, başından sonuna kadar zikrin bütün çeşitlerini bünyesinde barındırır. Kur’ân-ı Kerim kıraati, Rabbin tazim ve tekbiri, tesbihi, dua ve niyaz ifadeleri ile câmi bir zikir ve belki en büyük zikirdir. Zikir ki, kalplerin itmi’nân ve huzuru ancak onunla kaimdir3. Kalp, idrâk, akletme ve şuur merkezidir. Bu merkez güçlü ise duygular müspet ve dengeli, akıl ve idrak ise lüzumsuz arzuların esiri olmaktan kurtulmuş demektir. Bunun içindir ki “Kâmil mânada namazla buluşan kimselerin, süflî duygulara, hayâsız davranışlara, akl-ı selimle bağdaşmayan her çeşit kötülüğe karşı bir korunmuşluğa erişecekleri” Rabbimiz tarafından haber verilmiştir4.

Böyle koruyucu, kollayıcı ve ulvî duygulara doğru terakki ettirici bir ibâdet olması sebebiyledir ki namaz, insanın ergenlik yaşından itibaren hayatının sonuna kadar devam etmesi istenen bir ibadet olmuştur.  Namazın hemen her yaşta ve seviyede insana kazandırdığı meziyet ve faziletler farklı farklıdır. Bu itibarla her bir namaz, şeklen aynı olsa bile mânâ cihetiyle farklıdır ve meyvesi de kişiye ve dönemine göre muhteliftir.

İnsanın özellikle gençlik dönemi, duyguların zirve yaptığı bir dönemdir. İnişler ve çıkışlar keskindir. Bu dönemde dengeyi korumak çok daha zordur. İşte namaz, her bir yaş için önemli ise de gençlik dönemlerinde kişiliğin muhafazası ve sıhhatli gelişmesi bakımından çok daha büyük önem arzeder. Yaratılıştan gaye, Rabbimizin bize yüklediği istidat ve sorumluluklar çerçevesinde, O’nun râzı ve hoşnut olacağı bir kul olabilmekse, bu kulluğun özünü iman ve tevhid, ana omurgasını ise namaz teşkil eder. Bunun içindir ki “namazsız din/dindarlık olmaz” buyurulmuştur. Peygamberlerin dualarında nesillerinin namazla buluşmalarını istemeleri de bu hikmete mebnidir.

Dînî duyarlılığında zayıflık ve pörsüme hisseden bir gence bir ârifimizin verdiği irşad reçetesi şudur:

“Evlâdım! Namazlarımızı cemaatle kılmaya itina gösterelim”.

Evet, namaz özbenliğin fıtrata dönüş mecrâsıdır. Fıtrî duruluğa ve safiyete yeniden dönmek, duyguları yenilemek ve rotaya girmek için kıbleye ve sahibine doğru kalıbı ve kalbi yöneltmek gerekir.

GENÇLİKTE KAZANILMASI GEREKEN EN TEMEL HASLET

Gençlikte kazanılması elzem olan en temel hasletlerden biri, beş vakit namazı düzenli edâ edebilme şuur ve mesuliyetidir. Namazını edâ edemeyip kazaya bıraktığı zaman dünyası kararan bir gençlik kıvamı, sıhhatli bir kıvamdır. Böyle bir şuur, şahsiyeti de en güzel şekilde ikame eder. Günde beş vakit ilâhî dergâhta Rabbiyle buluşanı, elbette O, razı olacağı bir keyfiyette terbiye ve tezkiye eder. Öyleyse yapılması gereken, namazı kavramak, sevmek ve Allah Resûlünün öğrettiği şekilde kılabilmektir.

Namaz, Allah’a kavuşacağına inanan ve dönüşün yalnız O’na olacağını bilen kimselere ağır gelmez5. Öyleyse namaz aşısının tutması için öncelikle Rabb’in huzuruna bir gün dönüleceği şuuru yüreklere yüklenmelidir. Yine aynı şekilde namazın ruh cihetiyle, Allah ile mülâkât ve münâcaat (sırlı konuşma) olduğu idrâki gönüllerde yer etmelidir.

“Namaz” Kur’ân-ı Kerim’de “salat” kelimesiyle ifade edilir. “Salat” kelimesinin bir anlamı da “dua”dır. Duanın formu (şekli) ve ifade biçimi farklı ise de tüm varlığın kendisine öğretilen bir namazının olduğunu Rabbimiz âyet-i kerimede şöyle haber verir:

“Görmedin mi ki, göklerde olan da, yerde olan da ve kanatlarını açıp uçan kuşlar da o Allah Teâlâ için tesbihte bulunur. Her biri gerçekte namazını (salatını) ve tesbihini bilmiştir. Ve Allah Teâlâ da ne yaptıklarını hakkıyla bilendir.” (Nûr Sûresi, 41)

Buradan da anlıyoruz ki namazsız varlık, kâinât nizamının dışına çıkan ve düzeni bozan âdetâ bir fesat/kanser hücresidir. Böylesi varlıklar ne kendileri huzur bulur ve ne de etrafına huzur verirler.

Netice olarak bir insana verilebilecek en büyük ikrâm, imandan sonra onun namazla buluşmasına vesile olmaktır. Bu buluşma, ne kadar erken olursa o kadar bereketli sonuçlara vesile olacaktır. Bunun içindir ki Allah Resûlü –sallallahu aleyhi ve sellem- yedi yaşından itibaren neslimizin namazla buluşmasını bizlere tavsiye etmiş ve bu konuda gevşek davranmanın ve ağırdan almanın acı sonuçları olacağına dikkat çekmiştir. Zira bazı aşıların mevsimi geçince tutması zordur.


1) Tâhâ Sûresi, 14.

2) Alak Sûresi, 19.

3) Ra’d Sûresi, 28.

4) Ankebût Sûresi, 45.

5) Bakara Sûresi, 45-46.

Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, 380. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.