Geliştiren ve Özgürleştiren Liderlik

Bir öncü ve önderle maddi ve manevî beraberlik gerçekleşmeden, şahsiyet dilinin istenilen seviyede gelişmesi, imkânsız değilse de zordur.

BAŞARILI İNSANLARIN 4 SIRRI

Liderlik üzerine bugüne kadar elbette çok şeyler söylendi ve yazıldı. İnsanlık var oldukça da yine birçok şey söylenecek ve yazılacaktır. Liderliğe zaman zaman tecrübe penceresinden, kimi zaman ilmî araştırmalar ve teoriler penceresinden, bazen de hayal penceresinden bakılarak, inceleme ve değerlendirmeler yapılmış ve eserler kaleme alınmıştır. Bizim bakış zaviyemiz ise tarihî tecrübe birikiminden istifadeyi ihmal etmeden, insanı yaratanın, onu en iyi bildiğini unutmadan, insan fıtratının sesinin, gerçekte hakikatin sesi olduğunu göz ardı etmeden, bu konuyu ele almaya çalışmaktır.

“Geliştiren ve özgürleştiren liderlik” serlevhalı bu bölümde, insanı küçülten, köleleştiren ve robotlaştıran tüm liderlik teorilerinin karşısında, medeniyet değerlerimize dayalı, fıtrî ve Rabbânî bir önderliğin nasıl olması gerektiğine dair mütevazi bir katkıda bulunmaya çalışacağız.

KUR'AN-I KERİM'DE LİDERLİK

Liderlik, Kur’an’da nitelikli bir hedef olarak gösterilir. Furkan Sûresi’nde Rahmân’ın has kullarının Yüce Allah’tan “öncü insan/lider” olmayı talep ettikleri şöyle ifade edilir:

“(Rahmân’ın  kulları  şöyle  dua  ederler:)  Rabbimiz! …bizi takvâ sahiplerine imam/lider yap.” (Furkan Sûresi, 74)

Lider, takımın sorumluluğunu üstlenen kimsedir. Dirâyet, ehliyet ve ferâset bakımından önde olmayan kimselerin liderliği, çoğu zaman gelişmenin önünde en büyük engeldir. İnsanların mesuliyetini üzerine alacak kimse, elbette sıradan birisi olmamalıdır. Özellikle şahsiyet ve karakter yönünden ekibi geliştirme liderliği, diğer bir ifadeyle “eğitim liderliği” sıradan bir liderlik değildir. Nitekim İbrâhim (a.s.) ile Rabbi arasında geçen şu muhavere/diyalog, hem liderliğin şerefine, hem de gereken liyakate işâret etmektedir:

“Bir zaman Rabbi İbrâhîm’i (a.s.) birtakım  kelimelerle (emir ve yasaklarla) imtihan etmiş, bunun üzerine o da onları tamamen yerine getirmişti. Bunun üzerine Rabbi de ona: «Doğrusu ben seni insanlara imam/lider yaptım» buyurdu. İbrâhim (a.s.) ise: Neslimden de (böyle önderler ve liderler getir) deyince, Allah Teâlâ buyurdu ki: «Verdiğim söz (senin neslinden de olsa aslâ) zâlimler için geçerli olmayacaktır”.  (Bakara Sûresi, 124)

KALİTENİN İŞARETİ

Kaliteli insan, yalnız kendisi başarılı ve iyi olan değil, elbette başkalarının başarılarına ve iyiliğine de öncülük eden bir kimsedir. Bu yönüyle liderlik arzusu, bir kalitenin işaretidir. Ancak ehliyetine bakmadan böyle bir istekte bulunmak da hamlığın alâmetidir. Âyette işaret edilen en önemli liderlik keyfiyeti, haddini bilme ve zulümden uzak kalabilme erdemidir. Zulüm, adâletin zıddıdır. Adâlet ise her şeyin ve herkesin hakkını bilme ve koruma titizliğidir. Böyle bir mesuliyeti üstlenemeyecek olanların zulme düşecekleri muhakkaktır. Zâlim bir lider olmaktansa, olmamak daha önemli olduğundan, ehliyet ve dirâyetten mahrum ham insanların liderlik heveslerine sıcak bakılmamıştır.

FARE İLE DEVE HİKAYESİ

Mesnevî’de anlatılan şu hikâye bu konuda güzel bir örnektir:

Küçük bir fâre, kocaman bir devenin yularını kapıp eline almış, kasıla kasıla gidiyordu. Deve, karakteri ve uysal tabiatı yüzünden onunla yol alıp giderken fâre kendi küçüklüğünü görmeyip:

«−Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!» diye böbürleniyordu.

Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fâre, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise, mânidar bir şekilde:

«−Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden! Neden durdun? Neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kalmak, sana yaraşır mı?» dedi.

Mahcup düşen fâre, kekeleyerek şöyle cevap verdi:

«−Arkadaş! Bu su pek derin; boğulurum diye korkuyorum.»

Deve suyun içine girip:

«− Ey kör fâre! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!» dedi.

Fâre çaresiz ve mahcup itirafına devam etti:

«−Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benim dizim gibi yüz tanesini üst üste koysak ancak senin bir dizin eder.»

Bunun üzerine akıllı deve, fareye şu nasihatte bulundu:

«− Öyleyse, gurur ve kibre aldanıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Sana olan hoşgörü ve müsamahama kapılıp şımarma; çünkü Allah, şımaranları sevmez!... Var git; sen, kendin gibi fârelerle boy ölçüş!»

Artık iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fare:

«−Tövbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü ve boğucu sudan beni geçir!”» diye yalvardı.

Bu yalvarmalar karşısında deve, yine merhamet edip ona acıdı da:

«−Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zira vazifem, senin gibi yüz binlerce âcize hizmetten ibarettir.» dedi ve fâreyi nehrin öbür tarafına geçirdi.

İNSAN MÜSRİFLERİ

İnsanı tanımayan onu yönetemez. İnsanı tanımak, ilim, irfan ve basiret ister. Bir kimsenin bu nimetlerden nasibi ne ise insan yönetimindeki gerçek başarısı da odur. Üç oyun ötesini göremeyen sığ bir idrakle ve perdenin arkasını sezemeyen kör bir basiretle insanı yönetme iddiası, esasen “körebe oyunu” oynamaktan farksızdır. Böyleleri nice kıymetleri çöpe atan “insan müsrifleri”dir.

GERÇEK LİDERLİK

Gerçek liderlik, robot yönetimi ya da hayvan yönetimi de değildir. Yönetilenlerden her konuda tam bir teslimiyet beklemek, nefsin ilahlığa özenme hastalığının nüksetmesidir. “Geliştiren ve özgürleştiren liderlik”, insanı robotlaştıran ve köleleştiren değil, geliştiren, aktifleştiren ve özgürleştiren bir yönetim tarzıdır. Ne acıdır ki insanı robotlaştıran ya da sıradan bir hayvan seviyesine indiren düşünce ve sistemlerde yönetim adına ortaya konan prensipler, çoğu zaman insan haysiyet ve hakikatini görmezden gelen zulüm prensipleridir. Bu itibarla cihanşümül değerlerimize bakarak bazı insan yöneticilerine şu gerçeği hatırlatmak gerekir: ““Bırakın da insanlar yalnız Allah’a kul olsunlar!”

İşte bu bölümde kişiyi “geliştiren ve özgürleştiren lider” yapan temel değerlere işaret edilecektir.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Şahsiyet Dili ve Geliştiren Liderlik, Erkam Yayınları

ŞAHSİYET DİLİ VE GELİŞTİREN LİDERLİK

https://www.islamveihsan.com/sahsiyet-dili-ve-gelistiren-liderlik.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.