Gelişen İmkanların İyi ve Kötü Yanları

Bugün gelişen imkânlarla muvâzî olarak, hayrın da şerrin de yolları kolaylaştı. Bu kolaylıklar, infâka, hayra ve hizmete sarf edilmezse; nefsâniyete, hodgâmlığa ve israfa yani bâtınî haramlara insanı kolayca dûçâr eder.

Televizyon ve internet, âtıl ve boş duran insanları avlamak için pusuya yatmış vaziyette. Birçok iş ve çalışma ortamı, İslâm’a uymayan ihtilât ve benzeri menfîliklerle dolu… Birçok insanın kazancına, fâiz vb. menhiyyât bulaşmakta.

Vaziyet böyle iken evlâdı, eşi veya babası/annesi hayırlı bir hizmette, hayırlı bir meşgaleyle dopdolu bir insan, iki kere şükretmelidir.

İslâm; hayata bir nizam vermiş, mü’minin ferdî, ailevî ve içtimâî hayatını tanzim etmiştir. Lâkin bu nizamın tatbikatı zamandan zamana değişiklik gösterir.

Bizler, Fatih Sultan Mehmed Han devrinde yaşamıyoruz. O devirle günümüzü mukayese ettiğimizde, her iki devrin de birbirine göre zor ve kolay tarafları olduğu görülür. Her devirde mü’min, kendisine düşen vazifeleri îfâya uygun şekilde hareket edecektir.

Bizim hizmet ve gayretler husûsunda kendimizi toplumdaki bilgisiz ve nâdan insanlarla kıyas etmemiz doğru olmaz. Cenâb-ı Hak; rızâsına erişebilmemiz için, kendimize ashâb-ı kirâmı örnek almamızı istiyor. (Bkz. et-Tevbe, 100) Yani her hâlimizi ashâb-ı kirâmın hâliyle mîzân etmek mecburiyetindeyiz.

Bugün İslâm’a her taraftan saldırılmaktadır. Âhireti hatırlatan ve adâlete çağıran yegâne hakikat İslâm olduğu için, herkes ona hücum ediyor. Buna mukabil; mü’minlerin de İslâm’ın nusreti için gayret etmeleri zarurîdir.

Dünya hayatı geçicidir, esas hayat ise âhiret hayatıdır. Saâdeti veren Cenâb-ı Hak’tır. Aileler de asıl fecî ayrılık günü olan mahşerde ayrı düşmemek için, hep beraber Allâh’ın ipine, Kur’ân’a ve İslâm’a sarılmalıdır. İbâdet ve gayret husûsunda birbirini teşvik hâlinde olmalıdır.

O zor günde sadakaya çok muhtaç olacağız. Birbirine sâlih amel ve sadaka-i câriye vasfında hizmetlerde destek olmuş karı-kocaların mahşer yerinde bol bol sadakaları olacaktır.

O gün öyle bir gün ki;

Sâlihler dahî; «Keşke daha fazla sâlih amel işleyerek gelseydik…» diye pişman olacak.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Aralık Sayı: 154

ÖNÜMÜZDE AHİRET HAYATI VAR!

ÂHİRET ENDİŞEMİZ VAR MI?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.