Furat İbni Hayyan (ra) Kimdir?

Furat ibni Hayyan radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Müseylime üzerine gönderdiği kahraman, yiğit bir sahabi!..

İki Cihan Güneşi Efendimiz’in hakkında: “Onlar birbirlerinden yiğit kişilerdir” iltifatında bulunduğu bir sahabi!..

Mekke ve etrafındaki yolları iyi bildiği için çok iyi iz sürücü olarak tanınan bir rehber!..

Kureyş kervanlarına, özellikle Ebu Süfyan’ın ticaret kervanına rehberlik yapan ve onun casusu olarak bilinen Mekkeli bir yol kılavuzu!..

Cahiliye döneminde, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize hicviyeler yazarak eziyet edenlerden!..

İslam’la şereflenmesi Uhud’dan sonra oldu.

O, Mekke’de Bekir oğulları kabilesinin İcli koluna mensubtur.

EBU SÜFYAN'IN CASUSU

Atalarının dinine çok bağlıydı. Sürekli Müslümanları rahatsız eder, Rasül-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimizi şiirlerle hicvederdi. Onun bu düşmanlığı İslâm’ın nûruna kavuşmasını geciktirdi. Kalbini hemen İslâm’a açamadı. Onun İslâm’la şereflenmesi birkaç hadiseden sonra gerçekleşti. Şöyle ki:

Furat ibni Hayyan, Ebu Süfyan’ın casusu olarak bilinirdi. Bedir Savaşından önce Mekke’de bulunuyordu. Bir ara şehirde Müslümanların, Ebu Süfyan’ın Şam’dan gelen ticaret kervanını takib ettikleri ve baskın yapacaklarına dair bir haber yayıldı. Kureyşliler hemen savaş için hazırlanmaya başladı. Bu hazırlıklarını bildirmek için Furat ibni Hayyan’ı Ebu Süfyan’a haberci olarak gönderdiler.

Vakit kaybetmeden hızla yola çıkan Furat ibni Hayyan yolları çok iyi bildiği için kısa zamanda kervana ulaştı. Ebu Süfyan’a Kureyşlilerin bir ordu ile yola çıktığını haber verdi. (İbn-i Sa’d, Tabakât, II, 36)

Furat ibni Hayyan çok atılgan, hareketli birisiydi. Bedir Savaşında Müslümanlara esir düştü. Ancak bir yolunu bularak ellerinden kaçtı.

Uhud Savaşının hemen öncesi idi. Müslümanlar Medine’nin çevresini kontrol altına almışlardı. Mekkeli müşrikler çok dertliydi. Nerdeyse ticaret yapamaz hale gelmişlerdi.

Safvan ibni Ümeyye birgün etrafıyla bu konuda dertleşirken Esved ibni Muttalib ona: “-Sahil yolu tehlikeliyse, kervanını Irak yolundan gönder” dedi.

Safvan o yolu bilmediğini söyledi. Esved de: “-Ben sana bir rehber tavsiye edeyim. O seni gözü kapalı oraya götürür” dedi. Safvan kim olduğunu sorunca: “Furat ibni Hayyan el-İclî” diye cevab verdi.

İYİ BİR YOL KLAVUZU

Safvan ibni Ümeyye Furat’ı çağırttı ve: “Kervanı Irak yolundan götürmek için rehberlik eder misin?” dedi. O da: “Ben seni öyle yollardan götürürüm ki, kimse oralara gelmeye cesaret edemez. Orası susuz Necid çölleri arazisidir” dedi. Safvan onun konuşmalarından ikna oldu ve arkadaşlarıyla hazırlıklarını yapıp yola çıktılar. (Vakıdî, Megazî, I/198)

Kervan Şam’a doğru ilerlerken Medine’de bir gelişme oldu. Mekkeli Nuaym ibni Mes’ud Medine’ye geldi. Sarhoş bir vaziyette iken arkadaşlarına Safvan’ın kervanının gittiği yoldan bahsetti. Bu haberi duyan Sabit ibni Numan radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize durumu bildirdi.

İki Cihan Güneşi efendimiz hemen 600 kişilik bir seriyye hazırlatıp Zeyd ibni Harise kumandasında yola çıkarttı. Seriyye, kervana Karede mevkiinde ulaştı. Kervandakiler eşyalarını ve mallarını bırakarak kaçtı. Sadece yol kılavuzu olan Furat ibni Hayyan yakalanıp Medine’ye getirildi.

Furat ibni Hayyan’ın, Hazreti Ebu Bekir radıyallahu anh ile eskiye dayanan bir dostluğu vardı. (İbn-i Sa’d, Tabakât, II, 36) Bu sebebten Ebu Bekir radıyallahu anh ona esaretten kurtulması için aracı olmayı teklif etti. Ancak o, Bedir’de esir düştükten sonra Müslümanların elinden kaçmıştı. Bunu göz önünde bulundurarak kendi kendine bedbinliğe düştü ve:

“-Muhammed’in elinden bir kere kurtuldum şimdi ise kurtulamam” diye teklife hemen evet diyemedi.

Yanındaki arkadaşları, dostları, onu cesaretlendirmek için bir hayli çaba sarfettiler. “-Eğer İslam’ı kabul edersen kurtulursun” diye ona yol gösterip, Müslüman olması için teşvik ettiler.

Arkadaşlarının bu yakın ilgisinden ve yol göstermelerinden memnun kalan Furat ibni Hayyan’ın kalbinde İslam’a bir meyil oluştu. Gözü, gönlü birden aydınlandı ve derhal dostlarının teklifini kabul etti. Onlardan İslamiyet hakkında bilgiler aldı ve kararını verip kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu.

Orada bulunanlardan biri hemen koşup Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize durumu bildirdi ve: “-Ya Rasûlallah! Furat ibni Hayyan Müslüman olduğunu söylüyor” dedi.

Furat’ın Müslüman olmasından memnun olan Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ona iltifat etti ve: “-Sizin aranızda öyle kimseler vardır ki, biz onların iman ettiklerine dair beyanlarına inanırız. Onları imanlarına bağışlıyoruz. Furat ibni Hayyan da onlardan biridir”buyurdu. (Ebu Davud, Cihad 109 Hadis no:2652)

Furat ibni Hayyan radıyallahu anh’ın hayatı birden değişti. Mekke’ye geri dönmedi. İslam’ı öğrenmek için Suffe ashabının arasına katıldı. Kur’an öğrendi. İlim ve irfanını geliştirerek iyi bir Müslüman oldu. (Ebu Nuaym, Hılyetü’l-Evliya, 2/17)

O, kahramanlığı yanında son derece mütevazi bir ahlaka sahibti. Onun kendi adına yaptırdığı bir de mescidi vardı. Bir gün Hanzala ibni Rebia bu mescide geldi. Namaz kılınacağı zaman Furat ibni Hayyan, Hanzala radıyallahu anh’a: “Buyur namaz kıldır” dedi. Hanzala radıyallahu anh edeb ve tevazusundan: “-Ey Furat! Sen benden büyüksün. Benden önce hicret ettin. Üstelik mescid de senin adına” diye geri durdu.

Furat ibni Hayyan radıyallahu anh da kahramanlığı, yiğitliği yanında son derece mütevâzi bir ahlaka sahibti. Yumuşak bir lisanla ona: “-Ey Hanzala! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in senin hakkında söylediği güzel sözleri duyduktan sonra asla öne geçip sana namaz kıldırmam” dedi.

Bunun üzerine Hanzala radıyallahu anh imam oldu ve namazı kıldırdı. (İbni Manzur, Muhtasar, VII, 283) Bütün sahabi efendilerimizin hepsi böylesine mütevazi bir ahlâka sahipti.

Rasül-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Furat ibni Hayyan’a Yemame’de dört bin dirhem geliri olan bir arazi verdi. (Üsdü’l-Gâbe, IV, 335)

BÜYÜK VAZİFE

O, Hendek savaşından sonraki bütün savaşlara katıldı. Kahramanca çarpıştı. Mekke’nin Fethinde, Huneyn’de, Taif’te hep Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in yanında oldu. Efendimiz ona özel bir görev verdi. Yemame’li Sümame ibni Usal radıyallahu anh ile birlikte Yemame tarafında çıkan Peygamberlik iddiasında bulunan yalancı Müseylime’yi öldürme görevi.

Bu vazifeyi yerine getirmek üzere Furat ibni Hayyan radıyallahu anh, Ebu Hureyre radıyallahu anh ile birlikte Medine’den yola çıktı. Efendimiz onların peşinden onlar hakkında: “Onlar birbirlerinden yiğit kişilerdir” diye iltifatta bulundu. Onların kahramanlıklarını bu şekilde tasdik etmiş oldu.

Furat ibni Hayyan radıyallahu anh Yemame’ye ulaşınca Sümame ibni Usal radıyallahu anh ile planlar yapmaya başladı. O sırada Müseylime ile savaşa tutuşan A’lâ ibni Hadramî’ye yardımcı oldular. Onun yanında yer alıp Müseylime’yi öldürerek ordusunu dağıttılar. Allah’a şükür olarak oracıkta secdeye kapandılar. (İsâbe, V, 272-274. İstîâb, III, 1258-9)

Furat ibni Hayyan radıyallahu anh Hazreti Ömer radıyallahu anh zamanında da İran Fethine katıldı. Büyük kahramanlıklar gösterdi. Rüstem’e elçi olarak gönderildi. Onu İslam’a davet etti. Rüstem ona çeşitli sorular sorarak İslam hakkında bilgi aldı. Ancak İslam’ı kabul etmediği gibi herhangi bir anlaşma da yapmadı. (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, VII, 38)

Furat ibni Hayyan radıyallahu anh’ın nerde ve ne zaman vefat ettiği tam bilinmemektedir. Onun İki Cihan Güneşi Efendimiz’in dâr-ı beka’ya irtihalinden sonra kısa bir müddet Mekke’ye döndüğü fakat fazla kalmadığı oradan da Kufe’ye gittiği ve kendine bir ev yaptırarak oraya yerleştiği kaynaklarda zikredilmektedir. (İsâbe, V, 272-274)

Allah ondan razı olsun.

Rabbimiz bizlere o kahraman yiğit sahabilerin ahlakından hisseler lutfeyleyip, şefaatlerine erebilmeyi nasib eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 319, Eylül 2012

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.