Fitneye Karşı Ne Yapılmalı?

Kargaşa ve fitneye karşı ne yapılmalıdır?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfâl, 25)

Resûlullah buyurdular:

“Allah’ım!...Dünya fitnesinden sana sığınırım…”  (Buhâri, Cihâd 25, Daavât 37, 41,44)

Bireyin kendisine, ailesine, yaşadığı topluma ve milletine karşı sorumluluğu vardır. Toplumun, her türlü anarşi, fitne, fesat ve kargaşadan uzak kalması için herkes üstüne düşen görevi yapmalıdır. Bu konuda sırası geldikçe elini hiç çekinmeden taşın altına koymalı, feragat ve fedakârlıktan asla çekinmemelidir. Toplum bir bütündür ve bir vücuda benzer. Toplumun organlarındaki herhangi bir rahatsızlık, bütün toplumu sarsar, etkiler, zayıflatır ve toplumun direncini kırar. Bu açıdan, toplumun birliği ve dirliği için her ferdin sorumluluk alması ve taşıması zaruridir. “Bana ne, beni ilgilendirmez, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi sözlerle mesuliyetten kaçmak, riske girmekten imtina etmek, zarar ve ziyana uğramaktan korkmak, toplum barışını tehdit eden önemli unsurlardandır. Aşağıda sunacağımız hadis, toplumsal barışın sağlanmasında kötülüklere karşı elbirliği ile mücadelenin şart olduğunu, aksi takdirde bütün toplumun yıkılıp gideceğini izah etmektedir.

“Allah’ın hududuna (emir ve yasaklarına) giren meseleleri tatbik eden kimse ile, yasakları işleyen kimselerin durumları, bir gemiye binip de kura çekmeleri neticesinde bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt (zemin) katına yerleşen yolculara benzer. Alt katta oturanlar su ihtiyaçlarını giderirken üsttekilerin yanından geçip onları rahatsız ediyorlardı. Bu yüzden, zemin katta bulunanlar, “biz, geminin tabanım delelim oradan suyumuzu alalım da üst katta bulunanlara eziyet etmeyelim” derler. Şayet onların ellerinden tutulup bunu yapmalarına izin verilmezse, geminin içinde bulunanların hepsi kurtulur. Şayet onların, böyle bir hareketine müsaade edilir ve kendi hallerine bırakılırlarsa, hepsi birden boğulurlar.” (Buharî, Sahih, Şeriket, 6, Şehadat, 30; Tilmizi, Fiten, 12, Ahmedb. Hanbel, IV, 268, 270, 273, İbn Hacer el- Askalanî, Fethu’1-Bari, Beyrut, 1988, V, 277.)

Toplum, bir gemiye benzetilmiştir. Geminin, su almasını hazırlayan sebeplerin önüne geçilmemesi halinde, içindekilerle beraber batması nasıl mukadderse, toplumun su alması yani, toplumu çökertecek, çözecek, yıkacak, tahrip edecek her türlü kötülüğün yaygınlaşması ve bunlara ses çıkarılmaması veya müsamahalı davranılması da toplumsal çözülmeyi hızlandıracak, belki de zamanla toplumu tahrip edecek veya çökertecektir.

Bir toplumda, fitne, fesat, kargaşa, zulüm, adaletsizlik, güvensizlik gibi etkenlere karşı tedbir almak ve hatta izale edilmesi için gayret, çaba sarf etmek herkesin görevidir. Oran olarak herhangi bir yüzdelik verilmesi zor olmakla birlikte herkes, taşıdığı yükümlülük nispetinde toplumda gelişen menfi hadiselere karşı sorumludur. Çünkü toplumda meydana gelen fitne ve musibetlerden, sadece bunlardan doğrudan doğruya etkilenenler zarar görmemektedir.

Kaynak: Doç. Dr. Kerim Buladı, Altınoluk Dergisi, Mart-2003

 

İslam ve İhsan

MÜSLÜMANI FİTNEYE DÜŞÜREN SEBEPLER

Müslümanı Fitneye Düşüren Sebepler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.