Evliliği Yıkan 3 Yanlış

Psikolog Meriç Mavi, boşanmanın, evlilik kadar normal bir süreç, ancak mühim olan doğru zamanda doğru kararı verebilmek ve eğer varsa çocukların en az zararla bu dönemi geçirmelerini sağlayabilmek olduğunu ifade etti.

Mavi, yaptığı açıklamada, kadınların ve erkeklerin sağduyu, hoşgörü, merhamet gibi konularda birbirlerinden ayrıldıklarını belirterek, “Kadın ve erkeğin bir araya gelebilmeleri için aynı biyokimyayı taşımamaları gerekiyor. Bu, ‘Zıt kutuplar birbirini çeker’ gibi bir kalıplaşmış olmasa da bazı noktalarda çiftlerin birbirlerinden ayrılmaları paylaşımın sürdürülebilmesini sağlıyor. Çekirdek yapının içinde herkesin kendi sınırlarını oluşturması ve bu özerkliğin içinde paylaşımların üst düzeyde olması evliliği ayakta tutan mühim kurallardan biri. Âidiyet duygusu ve zoraki sahiplenme evliliklerde karıştırılan bir kavram” dedi.

Yapılan büyük yanlışlardan birisinin duygular birbiriyle yer değiştirirken buna seyirci kalınması olduğunu söyleyen Mavi, “Bilinçaltında yer etmiş bir duygu ya da ön yargı üstünde fazla düşünmeden ve kendimize olan saygımıza zarar vermeden yeni bir benlik oluşturamayacağımızı unutmak, ilişkilerin gidişatında darbe almayı kabul etmek anlamına geliyor. Kadın ve erkek, söz konusu ilişki olduğu zaman paylaşımların olması gerektiğinin farkında olsa da zor durumda kaldıklarında sorunun karşı tarafta olduğunu düşünüyor. İlişkinin ilk dönemlerinde fazlaca hissedilen heyecanın kendini monotonlaşan bir düzene bıraktığını gören taraflar için eşleri çekici gelmiyor” diye konuştu.

TARTIŞMALARA ÇOCUKLAR KARIŞTIRILMAMALI

Evlilik evvelinde birlikteliğin evlendikten sonra da aynen devam etmesini istemenin yapılan yanlışlardan olduğunu söyleyen Mavi, “Hem kadın hem de erkek evlendikten sonra ister istemez değişiyor ve evlilikleri boyunca da birbirlerini değişimleri yüzünden suçlayabiliyor. Sürtüşmelerin başladığı noktada ise çiftler çocukların üzerinden hangi tarafın haklı olup olmadığını öğrenmeye çalışabiliyor” dedi. Eşlerin durumu mantıksal olarak değerlendirmesi ve çocuklarını bunun dışarısında bırakarak sonuca ulaşması gerektiğini söyleyen Mavi, çocukların çıkabilecek her yüksek sesli tartışmayı bir şiddet başlangıcı olarak düşündüklerini, ürkekleşmeye ve öz güven kaybına uğramaya başladıklarını belirtti.

Ebeveynlerin büyük oranda maddi konularda fikir ayrılığı yaşadıklarını söyleyen Mavi, “Kişisel ya da evin masrafları bir taraf için israf olarak kabul edilirken diğer taraf için ihtiyaç olarak tanımlanıyor. Ekonomik sebeplerden kaynaklanan tartışmaların sonucu bir neticeye ulaşmıyorsa, bu durum çocuğa dramatize edilmeden, durumun şu an onun isteğini karşılamayacağı şekilde anlatılması gerekiyor” diye konuştu. Psikolog Mavi, bu durum karşısında öfkelenip küsen çocuğa evin bir üyesi olduğu ve her üyenin eşit şartlarda bulunduğu anlatıldığı takdirde âile bağlarının tekrardan iyileştirebileceğini söyledi.

KENDİNE SAYGI DUYMAYAN ALDATIYOR

Bireylerin, hayatlarını birlikte devam ettirme aşamasında planlarını ikili olarak oluşturmaya ve kişisel olarak karar verme dürtülerinden uzaklaşmaya başladıklarını söyleyen Mavi, şöyle devam etti:

“Bu noktada kişi, kendine olan sorumluluğundan kaçıyorsa evliliği süresince alması gereken kararlardan da kaçabilme potansiyeline sahip demektir. Sorumluluklarından kaçan birinin, evlilik hayatında uyması gereken sadakat kurallarına da uymadığına yönelik bir genelleme yapılabilir. 1970'lerde erkeklerin aldatma konusundaki oranı kadınlara oranla yüzde 30 daha fazlayken günümüzde terazinin eşitlendiğini görüyoruz. Kadınlar da erkekler kadar hür olduklarını hissetmek adına aldatmayı seçebilmekteler.

ALDATMANIN ASIL NEDENİ

Esasında kişiler, zaaflarına yenik düştükleri için değil, kendilerine olan saygılarını kaybettiklerinden aldatıyorlar. Bazen de kendini beğenmemek, karşı tarafla eşit eğitim seviyesine veya benzer kariyere sahip olmamak, âileden gelen geleneksel hayat tarzı gibi durumlarda kişi çoğu konuda haksızken haklı konumda olmak için savaş veriyor ve eşini aldatabiliyor. Kişi kendinde olan eksikliği bu şekilde tolere etmeye çalışıyor.

Aldatma eylemini bazen boyutlarına göre değerlendiren çiftler, yaptıkları küçük kaçamakları aldatma olarak algılamıyor ya da algılamak istemiyor. Eşini hala sevdiği hâlde aldatma yolunu seçmiş olan bireylere göre aldatmanın gerçekleşmesi için fiziksel temas gerekiyor. Fakat durum sanıldığı gibi değildir. Duygusal bir kayma hissedildiği an kişi, aslında psikolojik olarak daha çok etkilenmektedir.”

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.