Evlatların Yetiştirilmesinde Çekilen Meşakkatler

Üstün incelikler, sonsuz zarâfet ve derinlikler örneği olarak yaratılan insanın esas kıymeti, Allâh’a kulluk edebilmek ve Rabbinin azametini idrâk edip esrârından nasîb alabilmektir.

Kâinât ve içindeki yaratıklar, gelişigüzel rastlantılar olmayıp gâyesiz ve maksatsız değildir. İnsan da, sebepsiz bir mâcerânın tesâdüfî bir eseri değildir. Başıboş olsun diye yaratılmamıştır. İnsanın yaratılmasında ilâhî bir maksat vardır. Rabbin cemâl ve kemâl sıfatları insanda tecellî ederek insan Rabbine “halîl” (dost) olabilmektedir.

Diğer yaratıklar ise, insanı yaşatmak içindir. İnsan “halîfe” kılınmıştır. Halîfe olmak, fedâkar insanlara lutfedilmiş bir vekâlettir. Cenâb-ı Hak, bu vekâleti hakkıyla îfâ edenlerin gören gözü, işiten kulağı olur. Bu da Kur’ân-ı Kerîm’in ahlâkıyla ahlâklanmakla mümkündür. Bu ahlâkın zirve noktalarını Allâh Teâlâ şöyle beyân buyurur:

“İyilik ve kötülük müsâvî değildir. Sen kötülüğü en güzel bir tarzda önlemeye çalış. O zaman (göreceksin ki) Sen’inle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki candan ve sıcak bir dost oluvermiştir. Bu güzel haslete ancak sabredenler eriştirilir ve yine buna ancak hayırdan büyük bir pay sâhibi olan kimse kavuşturulur.” (Fussilet, 34-35)

KÖTÜ HUYLARIN YARATILMASI

Kur’ân, insanı ahlâkın en fazîletli noktasına eriştirir. Zîrâ bütün ibâdetler ve zikirler, güzel ahlâk ile kemâle erişir. Nitekim Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh- kendisini gıybet edene hediye göndererek teşekkür ederdi.

İlâhî güzellikler mecmûası hâlinde dünyâya gelen insan, hayat imtihanına tâbî tutulduğundan, kendisine hayra da şerre de müsâit geçici bir hürriyet verilmiştir. O, nefsinde gizlenen fısk u fücûr ve rûhâniyetinde bulunan takvâ temâyülleri ile başbaşa bırakılmıştır.

Kötü huyların yaratılması, imtihan gâyesini sağlamak içindir. Kur’ân-ı Kerîm’de:

 “Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu günah ve isyanlarla kirleten de elbette ziyan etmiştir.” (eş-Şems, 7-10) buyrulmaktadır.

Demek ki, insanı insan yapan, güzel huylarla bezenmiş olması; insanlıktan çıkaran da kötü huylara bulaşmasıdır.

MÜKEMMEL AHLAK NUMÛNESİ

Allâh’ın yarattığı dünyâda O’nun nîmetleri içinde yaşarken, emir ve yasaklarına karşı çıkmak, en karanlık ve âkıbeti korkunç bir ahmaklıktır. Îmân ve ahlâk nizâmına girmeyenler ve zâlimler, ilâhî intikâma dûçâr olacaklardır.

İnsanca yaşamanın biricik şartı, din ve ahlâktır. İnsanlığın kemâli ve en mükemmel ahlâk örneği de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir.

Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

 “Andolsun ki, sizin için; Allâh’a ve âhiret gününe kavuşacağını uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)’ler için Rasûlullâh’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (el-Ahzâb, 21)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de pek güzel kıldı.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 12) buyurarak, Şahs-ı Muhammedî’sindeki yüksek ahlâka temâs etmektedir.

Bunun içindir ki, insanın sırrı Muhammedî hakîkatte çözülebilir. O’nda ne kadar fânî olunabilirse, esrâr-ı ilâhî o kadar ayân olur.

NESLİN KORUNMASININ NETİCESİ: KALİTELİ YAŞAM

Nesil, ırz, nâmus ve âile teşkîli, ilâhî bir nîmet olan hayat hakkının tabiî neticeleridir.

Âdem -aleyhisselâm-’dan beri bütün şerîatlerin peygamberleri, izdivâc kânununun selâmeti için nikâh husûsunda büyük bir ciddiyet göstermişlerdir. Çünkü neslin muhâfazası, nikâh müessesesinin sağlamlığı ile mümkündür. Âile teşkîlâtı içinde terbiye edilmeyen, nikâhın dışında kalan nesiller; hayatı karıştırır, ictimâî refâhı temelinden yıkar, anarşiye sebep olur… Nikâhın saâdetini, fuhşun murdarlığına değişmek kadar ahmaklık ve cehâlet olamaz!..

Asil bir nesil yetiştirmek, insanlığın en ulvî bir duygusu ve saâdetidir. Çocukların terbiyesi husûsunda hadîs-i şerîfte:

“Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33) buyrulmaktadır.

Evlâdların yetiştirilmesi husûsunda çekilen mihnet ve meşakkatler, günahların affına vesîle olur.

Allâh’ın ibâdethâne olarak yarattığı bu cihanda, kulluk tezâhürlerini, mânevî haysiyetlerini, insânî şeref ve kıymetlerini kaybeden ülkelerin, cihan haritasından nasıl silindiklerini âleme ibret olmak üzere beyân eden Kur’ân-ı Kerîm, insanlara irşâd ışıkları tutmakta ve ebedî saâdetin yollarını aydınlatmaktadır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.