Evlâtlarımızı Kur’ân Kültürü İle Yetiştirmeliyiz

Evlatlarımızı nasıl bir kültür ve ahlâk dairesinde yetiştirmeliyiz? Evlât yetiştirirken dikkat etmemiz gereken hususlar neler? Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, "Evlâtlarımızı Kur’ân Kültürü İle Yetiştirmeliyiz." vaazı ile bu sorulara cevap veriyor...

Cenâb-ı Hak:

“Andolsun, Rasûlullah’ta sizin için; Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için (en güzel bir örnek var) üsve-i hasene var.” (el-Ahzâb, 21)

Herkes için değil, kimin için? “Allâh’a kavuşmayı umanlar”, dâimâ hayatını Allah rızâsı üzerinde devam ettirenler. “Acaba ben, bu işimde Allah rızâsında mıyım?” Bu muhâsebe üzere olanlar.

Ve bir de “âhiret endişesi içinde olanlar”.

Unuttuk birçok şeyi, çıkacak… Neler çıkacak? Zerreler çıkacak ortaya:

فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ. وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ.

“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” [ez-Zilzâl, 7-8])

“Âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır Allah Rasûlü’nde.” (Bkz. el-Ahzâb, 21)

İşte ashâb-ı kirâm Allah Rasûlü’ne benzemeye çalıştı. Îmânı güçlendirdi. Âhiret yakîn hâle geldi. Cenâb-ı Hakk’ı çok çok zikrederek, Cenâb-ı Hakk’ı unutmayarak, Efendimiz’i örnek aldılar.

Diğer okunan âyette Cenâb-ı Hak, Rasûlullah Efendimiz’i şâhit olarak gönderdiğini buyuruyor; dînin temsilcisi. Müjdeci olarak gönderdi; Cennet müjdesi. Bir de îkaz edici olarak gönderdi. (Bkz. el-Ahzâb, 45)

Yani hayatımızın bütün muhtevasında İslâm’ı yaşamamız zarûrî. Bir yerde unutulmayacak. Nefs-i Levvâme olmayacak. Nefs-i Mutmainne Cenâb-ı Hak istiyor.

Diğer okunan âyette yine Efendimiz’in seviyesini bildiriyor Cenâb-ı Hak:

“Allah ve melekler salât eder…” (el-Ahzâb, 56)

Cenâb-ı Hak nasıl salât ediyor?

Melekler nasıl duâ ediyorlar?

Cenâb-ı Hak da O’nu “rahmeten li’l-âlemîn” olarak gönderdi.

“…Siz de salât edin, tam bir teslimiyetle selâm verin.” (el-Ahzâb, 56) buyruluyor bize.

Ondan sonra okunan Fussilet Sûresi’nde Cenâb-ı Hak Cennet’e girenlerin durumunu bildiriyor. Hayatını takvâ üzere yaşamış, Allah rızâsı üzerinde hayatı istikâmetlenmiş; ahlâkı, ibadet vs. muâmelât, hukuk, ukubat…

ثُمَّ اسْتَقَامُوا

(“…Sonra dosdoğru olanlar…” [Fussilet, 30])

İstikâmetlenmiş. Rasûlullah Efendimiz’in istikâmeti üzere istikâmetlenmiş.

“…Ona melekler iniyor, «korkmayın, üzülmeyin, Allâh’ın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin» diyorlar.” (Bkz. Fussilet, 30)

Bir; ölüm ânında. En zor an, canın gırtlağa geldiği an. Her şeyin bittiği bir an. O zaman geliyor; “Korkmayın, üzülmeyin, Allâh’ın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin” diyorlar.

İkincisi; kabre girerken. Dünyaya büyük elvedâ. Her şeye elvedâ. Mal, mülk, evlât, vs… Bir âlemden bir âleme geçiş, bir âleme doğuş. Orada da melekler iniyor; “Korkmayın, üzülmeyin, Allâh’ın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin.” diyorlar.

Üçüncü olarak, kıyâmet. O hesaba kalkış. Zor an. Ya Cennet yolculuğu, yahut da Cehennem yolculuğu. Orada o sâlih kullar üzerine yine melekler inecek; “korkmayın, üzülmeyin, Allâh’ın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin” diyecekler. Kim bunlar?

لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

Onlar, Cenâb-ı Hak’la dost olanlar. Cenâb-ı Hak o gün; “…Korkmayacaklardır, üzülmeyeceklerdir.” (Yûnus, 62) buyuruyor.

Muhterem kardeşlerimiz!

Tabi bunun en başında ahlâkî yapımız geliyor. Ahlâkî yapımız, insana ait olan bir keyfiyet.

Cenâb-ı Hak:

وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ buyuruyor.

“Elbette Sen (en mûtenâ) en yüce (en zirve) bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 4) buyuruyor.

Rasûlullah Efendimiz’i kırk sene, peygamberlik gelmeden evvel, Cenâb-ı Hak terbiye etti.

“Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” buyuruyor. (Süyûtî, I, 12)

Çünkü o terbiye ile, sonra peygamberlik gelecek, Kur’ân-ı Kerîm inecek, Kur’ân-ı Kerîm ile o terbiyenin diğer fasıllarından Cenâb-ı Hak bildirecek, Allâh’ın ettiği terbiye ile Peygamber Efendimiz de bütün cihânı terbiye edecek. Bütün cihâna üsve-i hasene, örnek şahsiyet, örnek karakter olacak.

Onun için Efendimiz buyuruyor diğer bir şeyde:

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” buyuruyor. (İbni Hanbel, II, 381)

Yine bizlere misal, Rasûlullah Efendimiz öyle bir endişe içinde ki, bir hadîs-i şerîfte buyruluyor:

“Namaza kalktı ve şöyle duâ etti:

«…(Allâh’ım) Beni güzel ahlâka eriştir. Sen’den başka güzel ahlâka yöneltecek kimse yoktur.»…”

Demek ki güzel ahlâk için dâimâ Cenâb-ı Hakk’a ilticâ edeceğiz.

“…Kötü ahlâkı benden uzaklaştır. Sen’den başka kötü ahlâkı uzaklaştıracak da yoktur!..” (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn ve kasruhâ, 201)

Yine Efendimiz buyuruyor:

“Allâh’ım, yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” (Ahmed, I, 403; VI, 68, 155)

Çünkü Efendimiz, kıyâmete kadar gelen bütün insanlığa numûne olacak.

Hatice Vâlidemiz buyuruyor… Efendimiz Hira’dan indi, büyük bir korku içinde. Cebrâil sıktı…

“–Hatice dedi, bana kim inanır dedi, beni kim kabul eder?”

Daha mucizeler de gelmemiş…

“–Kim inanır Hatice bana?” dedi.

O zaman Hatice Vâlidemiz büyük bir nasihat etti. Efendimiz ferahladı:

“Allâh’a yemin ederim ki Allah hiçbir vakit Sen’i utandırmaz dedi. Çünkü sen akrabayı gözetirsin. Muhtaç olanların bakımını üstlenirsin. (Yani merhametlisin fakir fukaraya, garip kimsesizlere.) Aç açıkta olanı koruyup onları kollarsın. Misafire ikram edersin. Musibete maruz kalanlara yardım edersin.” (Buhârî, Bed‘ü’l-Vahy, 1)

Hemen Efendimiz’in vasıflarını saydı.

Yine Cennet’te mertebesi en yüksek olanlar, Habîb-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ahlâken yakın olanlar. Tabi bunlar da kimleri görüyoruz; ehlullâh’ı görüyoruz, evliyâullâhı görüyoruz.

Yine Efendimiz’in bu mealde çok hadîs-i şerîfi var.

Yine Efendimiz buyuruyor:

“Cibril bana (Cebrâil) Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu söyledi:

«Bu din (yani İslâm) Zât’ım için seçip râzı olduğum bir dindir. Ona da ancak cömertlik ve güzel ahlâk yakışır…” (Heysemî, VIII, 20; Ali el-Müttakî, Kenz, VI, 392)

Demek ki bir müslümanın, gerçi güzel ahlâkın içinde yine cömertlik var ama, Rasûlullah Efendimiz cömertliği ayrı olarak şey yapıyor, demek ki bir mü’min cömertlikte zirveleşecek. Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân, Rahîm esmâsından nasîb alacak.

Onun için muhterem kardeşler, yine Efendimiz buyuruyor Tirmizî hadisi:

“Hiçbir baba, evlâdına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermemiştir.” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 33)

Burada şunu da düşüneceğiz. Evlâtlarımızın durumu çok mühim. Evlâtlar, babaya-anneye emanet olarak veriliyor. Onları Kur’ân kültüründen nasiplendirmemiz zarûrî.

En merhametli anne-baba, evlâdını maddî bakımdan güzel yetiştirmesi için yemesine, içmesine, dünyevî tahsiline her türlü ihtimam gösteriyor da esas “yevmü’l-fasl” gelecek, “ayrılık günü” gelecek. Baba, evlât, akraba birbirinden ayrılacak o gün. O gün, evlâdını dünyada ahlâkını unutan anne-baba değil, evlâdını Kur’ân terbiyesiyle asıl istikbal olan âhirete hazırlayan anne-babalar… Bunlar ne muhteşem anne-babalar. Bunlar hep ömürlük bir teşekküre lâyık anne-babalar!..

O “yevmü’l-fasl”… Dünyada insanın yakını ölür, evlâdı ölür, babası ölür vs. bir hicrandır, fakat biter. Fakat orada en zor şey, biri Cennet’e girecek, biri Cehennem’e girecek. “Yevmü’l-fasl” bir ayrılık günü.

Cenâb-ı Hak:

وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ

“Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkârlar!” [Yâsîn, 59])

“Siz mücrimler, bu tarafa! Siz Cehennem tarafına!” denilecek.

Onun için anne-babaların en büyük hüsrânı, eğer evlâtlarını ihmâl etmişse, namazdan, ibadetten, muâmelâttan, velhâsıl Kur’ân kültüründen mahrum etmişse, o anne-baba, âhirette perişan olacak anne-babadır.

Dünyevî tahsile ne kadar ehemmiyet veriyor;

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ

“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” [el-Alak, 1])

Ne kadar Cenâb-ı Hakk’ı tanıtmaya, tanıştırmaya, Kur’ân tahsil ettirmeye, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği o Kur’ân tahsilini ihmal ediyor. Hangi merhametli anne-baba kıyamet günü evlâdını yanından ayırmak ister?! Hangi merhametli gönül, yavrusunu göre göre ateşe atar?! Merhametle yoğrulan bir vicdanın bunları yapması mümkün mü?..

Bu sebeple ufak yaştan itibaren yavrularımızın dînî tahsil alarak büyümesine gayret edelim. İki aylık yaz kursuna gönderdin; bu kâfî değil. Herhangi bir meslekte uzman olmak için iki aylık tahsil kâfî geliyor mu? Efendimiz Kur’ân-ı Kerîm’i tâ 23 senede ikmâl ettirdi ashâb-ı kirâma.

Velhâsıl bugün en büyük zaaf, anne-babaların;

“–İşte canım, işte gidiyor, câmiye gidiyor iki ay-üç ay…” Değil!.. Sırf Kur’ân’ın tilâveti değil, Kur’ân-ı Kerîm kültürü; ibadet nasıl olacak, muâmelât nasıl olacak, ahlâk nasıl olacak, beşerî münâsebetler nasıl olacak, hak-hukuk nasıl olacak?..

Yine Efendimiz buyuruyor, Âişe Vâlidemiz’in (rivâyetinde):

“Bir mü’min güzel ahlâk sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 7)

Fakat güzel ahlâk nedir? En zor olan o.

Rasûlullah Efendimiz’in (ahlâkını soranlara Âişe Vâlidemiz):

“Siz Mü’minûn Sûresi’ni okumuyor musunuz?” buyuruyor. Ondan bilhassa on âyet. “İşte Rasûlullah’ın ahlâkı budur.” buyruluyor. (Hâkim, el-Müstedrek, II, 426/3481; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, I, 115/307; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, I, 309)

Ahmed ibn-i Hanbel Hazretleri;

“Ben diyor, Kur’ân-ı Kerîm’de 33 yerde Allah Rasûlü’ne itaatin zikredildiğini görüyorum.” diyor.

Demek ki hayatımızın ölçüsü, Rasûlullâh’ın ölçüsü olacak…

ÇOCUKLARA BIRAKILACAK EN GÜZEL MÎRAS

ÇOCUK YETİŞTİRMEDE ANNE-BABAYA DÜŞEN VAZİFELER

İslam ve İhsan

ÇOCUKLARA BIRAKILACAK EN GÜZEL MÎRAS

Çocuklara Bırakılacak En Güzel Mîras

ÇOCUK YETİŞTİRMEDE ANNE-BABAYA DÜŞEN VAZİFELER

Çocuk Yetiştirmede Anne-babaya Düşen Vazifeler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.